​Bayramoğlu "Soykırım ve yasa" başlıklı yazısında sorunu katmanlarıyla irdeliyor

Ali Bayramoğlu 21 Aralık Çarşamba günü Yeni Şafak’taki köşesi için kaleme aldığı yazısında, Fransız Senatosu’ndan onay gelmesi muhtemel “negasyonizm” yasasının Fransa-Türkiye ilişkilerini bugüne kadar görülmemiş boyutta etkileme potansiyeline sahip olduğuna dikkat çekiyor.

“Soykırım ve yasa” başlıklı yazısında olayı katmanlarıyla irdeleyen Bayramoğlu, hiçbir ülke parlamentosunun yasalar üzerinden tarih yazma ve tarihe müdahale etme yetkisinin olmaması gerektiğini kaydediyor. 

Türkiye’nin tepkisinin 'özgürlük, etkileşim, demokrasi çerçevesi'ne oturması için, Türk Ceza Kanunu’nun da aynı hassasiyetleri taşıması gerektiğini ifade eden Bayramoğlu, 1915 yılında yaşananları 'soykırım' olarak niteleyen birçoklarının Türklüğe Hakaret gerekçesiyle 301’inci maddeden hüküm giydiği gerçeğini de hatırlatıyor.

(...) 'Tarihe müdahale yanında tarih hakkında fikir beyan etmeyi, araştırma yapmayı, olanlarla ilgili olarak farklı sorular sormayı engelleyen yasalar, bilim özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan yasalardır. Yasanın niteliği de budur...

Fransa'da 'negasyonizm yasası' 2006 yılında gündeme gelmiş, iki meclisli Fransa'da, senato tepkiler üzerine yasayı gündemine almayarak 'uykuya yatırmıştı'.

Evet, bu yasaya verilen tepkiler sadece Türkiye'den 1915'in soykırım olduğu iddiasını resmi olarak reddeden, siyasi çıkarlarını bu istikamette tanımlayan Türkiye'den gelmiyor. Tepki o günlerde en saygın Fransız entelektüellerinden, Fransız tarihçilerinden de gelmişti ve bu çıkışlar senatonun yasayı uykuya yatırmasına katkıda bulunmuştu.

Jean-Pierre Azéma, Elisabeth Badinter, Marc Ferro, Jacques Julliard, Pierre Milza, Pierre Nora, Mona Ozouf, René Rémond, Jean-Pierre Vernant gibi önemli tarihçi akademisyenler, yayınladıkları bildiriyle yasayı, 'gerçek bir tahrik' olarak tanımlamışlar, tarihte yaşananları ve yaşanan acıları bir kenara koyarak, tarih yazmanın parlamentoların işi olmadığı söylemişler ve bu yasayla düşünce ve ifade özgürlüğünün yara alacağını ilan etmişlerdi.

Aynı tarihlerde Türkiye'den Hrant Dink'in aralarında olduğu bir grup aydın 'Liberation' gazetesinde ortak bir metin yayınlamış ve benzer görüşleri dile getirmişti.

'1915 vahşetini, insan olduğunu söyleyen hiçbir kişi inkâr edemez. Bu konuda neden ve amaç aramak nafiledir' diyen bu metinde şu sözler yer alıyordu:

'Böyle bir yasa, tarihi ve ortak belleği sorgulama sürecine zarar verecektir. Fransa'da özgür tartışmayı engellemesinin yanı sıra, Türkiye'de benzer ve çok daha güçlü bir etki yapacaktır.

İki farklı ve 'ulusal' bellek aynı olayı zıt algılamaya başladıkları zaman, bu kutuplaşma karşılıklı monologları daha da güçlendirir; Fransa bunu çok iyi bilmesi gereken bir ülkedir. Bu durumda herkes içgüdüsel olarak kendi takımına hak vermeye başlar. Türklerin ve Ermenilerin kısır biçimde karşı karşıya gelmelerini aşmamız, iki belleğin karşılıklı olarak birbirine aktarılması suretiyle bunun 'insani' bir diyaloğa ve ortak tarihe dönüştürmemiz gerekiyor. Bu amaca ancak ifade ve tartışma özgürlüğüyle, bilgilerin, tüm bilgilerin serbest dolaşımıyla ulaşabiliriz...'

Evet, ilk katman budur. Gerek yasanın kabul edilemez niteliği açısından 2006'dan 2011'e ortada hiçbir değişiklik yoktur.

İkinci katmana gelince...

Türkiye'nin verdiği tepkinin 'özgürlük, etkileşim, demokrasi çerçevesi'ne oturması için, bizim yasalarımızın, uygulamalarımızın da aynı hassasiyetleri taşıması gerekir.

Ne var ki, 1915 yılında yaşananları 'soykırım' olarak nitelemek Türk Ceza Hukuku'nda hâlâ suçtur. Pek çok kişi 301. Madde'den 'olmamış bir olayı oldu göstererek Türk milletine hakaret' gerekçesiyle mahkûm edilmiştir. Bu durumun şekil, düşünce ve ifade özgürlüğü, serbest tartışma ortamı açısından Fransa'daki durumdan hiçbir farkı yoktur.

Bu yasanın onaylanması tarihte ne olduğunu göstermeyecek. Ancak onaylanmaması halinde de, tarihte yaşananlar yok sayılmayacak...

Türkiye aydınıyla, toplumuyla, devletiyle 1915'te olup biteni görmek, anlamak ve kabul etmek istemedikçe, resmi açıklamalara sığındıkça siyasi olarak bu tür sıkıntıları yaşamaya devam edecektir...

Ancak asıl sıkıntı siyasi olan değildir, vicdani olandır...

Tartışarak, düşünerek, öğrenerek bir gün bunu anlayacağız ve aşacağız...

Üçüncü katman da işte budur...'

 

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=21.12.2011&y=AliBayramoglu

 

Kategoriler

Güncel Basın