RAFİ ATAM
“Mesele çok basit. Okumayı herkes için mecburi tuttuk. Bu şekilde biz de iyi bir şeye hizmet etmiş olduk. Her şeyden önce, mahkümlarımız kendilerini cehenneme getiren eksikliklerini burada giderebileceklerdi. Eğer çok okurlarsa, kötülük yapmak için hem daha az güdüleri olacak hem de kötülük yapmaya pek zaman bulamayacaklardı. Okuma eylemi onlar için tam bir sağaltım anlamına gelir. İşte bu yüzden biz buna terapi diyoruz, cezalandırma değil, biraz geç kalınsa da. Ama yine de böyle bir şey için asla geç kalınmış denemez.”
linize bir mikrofon, yanınıza bir kameraman alıp, dünyanın en az okuyan ülkesinin en kalabalık meydanında bir gezintiye çıkıp, insanlara kitaplar hakkında ne düşündüklerini soracak olsanız; çok çok az insandan kitaplar hakkında olumsuz sözler duyarsınız. Hatta hiç okumayan insanların kitapların faydasından dem vurduğuna şahit olur, hemen ardından ise yüksek ihtimalle “okumak lazım tabii ama zamanımız olmuyor” serzenişiyle karşılaşırsınız.
Kafamda deli sorular
İnsanların kitaplar söz konusu olduğunda göstermiş oldukları bu ikircikli tavır benim için her zaman şaşırtıcı ve merak uyandırıcı olmuştur. Çünkü günümüzde insanlar hayatlarının merkezinde olmayan, yeterince faydalanamadıkları bir eşya, bir hayvan ya da bir insan için bırakın olumlu konuşmayı, onların varlığına dair iki kelam etmeyi dahi başaramıyorken, hiç okumayanların kitaplara göstermiş olduğu bu saygı, sözde bile olsa enteresan değildir de nedir diye kafamı kurcalayıp durmuştur hep.
Tabii okuma alışkanlığı olan insanlarda da bu durum değişik şekillerde karşımıza çıkmıyor değil. Kimimiz kitapları saygı gösterilmesi gereken bilgi kaynakları, bakış açımızı genişleten hazineler olarak görüyorken, kimimiz ise onlara aşk ile bağlanıp, odamızı, salonumuzu ve nihayet evimizin her yerini kaplamalarına izin verip, içten içe bu durumdan zevk alacak hale geliyoruz.
‘Başka Zaman Kütüphaneleri’ adlı kitabın yazarı Zoran Zivkovic kitapların hayatını işgal etmesinden mutlu olanlardan olacak ki kitabında bulunan iç içe geçmiş altı öykünün altısında da kitapları ön plana çıkartmış, onlar üzerinden düşündürücü, şaşırtıcı, zaman zaman komik, zaman zaman ise çok sert ve uyarıcı nitelikte metinler kaleme almış.
Postmodern-fantezinin zirvesi
Belgrat Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nde profesör olarak görev yapmakta olan Zoran Zivkovic ayrıca yaratıcı yazarlık dersleri vermeye devam etmektedir. Zivkovic’in ‘Başka Zaman Kütüphaneleri’ adlı eseri postmodern-fantezi türünün dünya üzerindeki en önemli yapıtlarından sayılmaktadır, eser ayrıca 2003’te Dünya Fantezi Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür.
Olağanüstü bir düş gücünün ürünü olan ‘Başka Zaman Kütüphaneleri’ her şeyden önce olaylara, nesnelere, insanlara bakış açınızı değiştirmeye aday bir eser. Kitap sizi içinde bulunduğunuz dünyadan koparıp gerçekle düş gücünün birbirine karıştığı, içinden kitap eksik olmayan bambaşka bir dünyaya davet ediyor.
Kitabı enteresan kılan ise Zivkoviç’in kahramanlarının her şeye rağmen insana özgü davranışlar olan kibirden ve böbürlenmeden kurtulamayıp, kendilerini bu davetkâr dünyanın akışına bırakamadıkları vurgusu olmuş. Yazarın alt metinden verdiği bu keskin mesaj ve yüzleşme çabası, çağımız insanına birkaç numara büyük geliyor olsa da geleceğe dair verilmiş özel bir çağrı ve umut vaadi taşımaktan geri durmuyor.
Başka Zaman Kütüphaneleri
Zoran Zivkovic
Çeviri: Cumhur Orancı
Zepros Yayınları
136 sayfa.