LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Yaz hayali, gölgede kitap

 “sıcaktı.
sıcak.
sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı
sıcak.”

Nazım Hikmet, ‘Şeyh Bedrettin Destanı’nda sıcağı bıçağa benzetiyordu

Bu hafta gerçekten sıcaktı. Bu havalarda insanların aklına genelde deniz kenarında falan olmak gelir ama benim içimden, bu hay huy, savaş çığırtkanlığı ve cinnet haletiruhiyesi içindeki insanlardan uzak bir köşede, serin bir gölgede oturup kitap okumak geliyor.

Hava sıcak, bu sıcakta bol bol yemek yenemiyor; bir obur olarak, bu boşluğu yemek yiyerek gideriyorum.

Yanıma alıp bir gölgede okumayı hayal ettiğim yemek kitaplarını sizlerle de paylaşmak istedim.

‘Hemingway’le Yemek Bir Şenliktir’, Craig Boreth (çev. Z. Seyhan, F. Erdinç, S. Haznedaroğlu, Oğlak Yay., 2006)

Geçen yüzyılın belki de en büyük yazarlarından ve maceraperestlerinden biriydi Hemingway. Dünya savaşlarında, İşgal İstanbulu’nda, İspanya İç Savaşı’nda yani, coğrafya önemli değil, karışıklığın ya da adrenalinin olduğu her yerde görebilirdiniz onu. Yeni ülkeler, yeni coğrafyalar gezdi. Çok çeşitli ülkelerde yaşadı. Kitaplarında o ülkeleri, savaşları, oralı insanları anlattı. Ama epey iyi bir gırtlak düşkünü olarak, kitaplarını görkemli ziyafet sofralarıyla, günlük yemeklerle ve içki maceralarıyla süsledi. ‘Hemingway’le Yemek Bir Şenliktir’de, Craig Boreth, Hemingway’in kitaplarında bahsettiği yemekleri, anılarında anlattığı içki sofralarını, onun adıyla anılan kokteylleri, bir roman havasında anlatıyor, hem de bunların tariflerini veriyor.

‘Einstein Ahçısına Ne Dedi?’, Robert L. Wolke (çev. F. Çamlıkaya, Epsilon Yay., 2004)

Robert Wolke aslında bir kimya mühendisi. Yemek pişirmenin kimyasını anlattığı kitabı ‘Einstein Ahçısına Ne dedi?’, standart bir oburu, “Lisede ben neden kimyadan nefret edermişim ki?” sorusuyla baş başa bırakıyor.

Çok eğlenceli bir dille yazdığı kitapta cevabını verdiği sorular çok yaşamsal. Sorulardan bazıları: “Pişen yiyeceğin rengi neden kahverengiye döner?”, “Makarnanın haşlama suyuna neden tuz koyarız?”, “Mikrodalga fırınlarda neden metal kaplar kullanılmaz?”, “Bisküvilerin üzerinde neden bir sürü delik vardır?”

Yazarın, hislerime tercüman olan, şöyle bir notu var: “Açıklama olmayan uyarılardan nefret ediyorum. Siz etmez misiniz? Ne zaman bir kutunun üstünde (diğer taraftan açınız) ibaresi görsem, ne olacağını görmek için kutuyu söylenenin hep tersi yerinden açarım. Hâlâ hayattayım.”

‘Boğaz Derdi’, Ahmet Uhri (Ege Yay., 2011)

 ‘Metro Gastro’ dergisindeki yazılarını severek takip ettiğim Ahmet Uhri’nin, meğer benim bilmediğim bir kitabı varmış. Yeni keşfettim, biraz uğraşarak edindim. Son bir haftadır elimdeydi. Şimdiye kadar okuduğum en iyi tarım ve beslenme tarihi kitabı. Elinize aldığınızda sıkılacağınız bir kitap beklemeyin hiç; sayfaların arasında, karşınıza birden Bedri Rahmi ya da Cemal Süreya çıkabiliyor. Kitabın içinde osuruğun kültürel tarihinden deniz börülcesinden cam yapılmasına kadar, ilginç ve evet, kabul ediyorum, biraz rahatsız edici epey ayrıntı var.

Bu kitaplarla beraber, gölgeye taşınacak iki de dergi var. Birincisi ‘Metro Gastro’. 78. sayısına ulaşan dergi, Anadolu’nun tüm hazinelerini iğneyle kuyu kazar gibi araştırıp, bulup, önümüze seriyor. Son sayısında yer alan, Nilhan Aras ve Sercan Karabulut imzalı Hasankeyf yazısı özellikle tavsiyemdir.

İkinci dergi ise ‘Yemek ve Kültür’. Musa Dağdeviren’in müthiş yemek yapması yetmiyormuş gibi, müthiş de bir yayınevi sahibi olması asap bozucu. Çiya Yayınları’nın yayımladığı dergi, bugünlerde 40. sayısını çıkardı ve 10. yaşını kutluyor. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.

İyi okumalar.