Ülkemizin havasına, dayanılmaz sıcaklarla birlikte, öfke ve nefret hâkim. Artık o hale geldik ki, her olay terör, her öfkelenen potansiyel terörist. İnsanlığa aykırı bir şeye itiraz eden de terörist, öfkesini kontrol edemeyen de. Birtakım yüreği sevgi dolu insanlar bile olsa, toplu olarak bir şeyi protesto etmeye kalkan herkes, kafadan terörist. Öyle ya, iyi niyetle başlayan, kınama, barış, destek, taziye gibi gibi amaçlarla, her bir araya gelme niyeti, yasak duvarına çarpıp geri teptiğinde olay çıkıyor, pardon, arbede çıkıyor, müdahale oluyor. Sonrasında ise gözaltına alınan herkes terörist, olay da terör... Mesela ben tesadüfen oradan geçiyor olsam ve tesadüfen böyle bir olayın orta yerinde kalsam, karşıma çıkan ilk polise saldırırım, yakalanıp gözaltına alınırım. Adım teröriste çıkar.
Bence hiç bu kadar kötü bir dönem yaşamamıştık. Sıkıyönetim zamanları bile halk olarak bu kadar çaresiz, ülke olarak bu kadar çözümsüz kalmamıştık. Dibe vurmak üzereyiz, insanlık adına; kötülük iyice aldı yürüdü, hatta çığırından çıktı. Din bile hiç bu kadar istismar edilmemişti. Ne demek yahu, dillerde tekbir, gözlerde öfke? Karşılıklı iki grup, taşlarla sopalarla, bıçaklarla birbirine saldırıyor, her iki grup da “Allahuekber” bağırıyor. Vallahi, haber izlemek işkence oldu. Geçen hafta ne zaman izlemeye kalksam gecelerimi kâbuslar bastı. Kim, kimden yana? Kim, ne yapmak istiyor? Doğru olan ne? Her şey düğüm, kördüğüm. Önde Kobanê destekçileri, arkada polis, onun da arkasında protestocular... Neyin protestocuları? Cevap: Her şeyin. Bir de böyle tipler türedi Gezi olaylarından beri. Konu ne olursa olsun, onu protesto eden birtakım vahşiler peydahlanıyor arada. Onlar sırf arbede çıkarmak için özel bir gayret içindeler. Kimdirler, hangi amaca hizmet ediyorlar, belli değil.
Bir de, canım devletimin, sözde “Aman, olay çıkmasın” diye tedbir niyetiyle, vahşete dönüşen uygulamaları var. Suruç’ta o kadar masum insan öldü, kimse buna itiraz etmeyecek mi? Etmeyecek. İstiyorsa kendi kendine sessizce ağlasın, dövünsün, yeter ki sesini yükseltmesin. Yoksa TOMA’lar, panzerler, akrepler sarar etrafını, en iyi ihtimal biber gazı yer. İsterse cemevinin bahçesine sığınsın. O biber gazı ve benzeri kimyasallar yüzünden, millet bilumum başa çıkılamayan alerjilerden muzdarip. Hatta birçok akciğer hastalığı ve kanser ne kadar çoğaldı, farkında değil misiniz? Anlamıyorlar. O kimyasallar asla yok olmuyorlaaar!
Bu ve benzeri olaylarda beni en çok etkileyen de, genç insanların canlı bomba olmayı kabul etmeleri. Nasıl bir beyin yıkamayla, bir çocuk bu hale getirilebilir? Ne diyorlar, ne ediyorlar da çocukları heveslendiriyorlar? İstanbul’da Esenyurt Karakolu’nu basmak üzere olan altı velet yakalandı ya... Bir de “Canlı bomba olacağım” diye yırtınan bir genç kızın ailesinin yakınmaları vardı, hatırladınız mı? En büyük etken ne? Asıl neden ne? Sefalet mi acaba? Yoksunluk mu? Geleceğe dair hiçbir umuda sahip olamamak mı?
Artık resmen savaş var ülkede. Sık sık gösterilen yeni savaş araçlarını, silahlarını gördünüz mü? Bakınız, teknoloji nelere kadir. Terminatörler bile var. Ya uç tarafında korkunç köpekbalığı dişleri görüntüsü olan uçakları gördünüz mü? Ne anlama geliyor acaba? “Bi lokmada yer yutarız sizi” mi demek istiyorlar acaba? Hem korkuturuz, hem öldürürüz. Ay, yüreğim olsa güleceğim de, durum çok vahim. Dünyada silahlara ne paralar gidiyor ama... Ve de ölüm üzerinden ne paralar kazanılıyor. İnsanlar ölürken, kim bilir kimler, dünyanın en lüks yerlerinde, hiçbir pisliğe bulaşmadan, o paralarla ‘vur patlasın çal oynasın’ yapıyorlar. Sanki dünya gittikçe kaçınılmaz sona doğru giderken, onlar içinde yaşadıkları fanuslarla doğrudan başka bir gezegene ışınlanacaklar. Boşuna konuşuyorum tabii, bir şeye yaramaz; insanlık adına hayıflanmak, dertleşmek, içini dökmek sayın.
Geçen gün bir paylaşım sitesinde rastladığım iki şey var. Bari diyorum, bunlarla bitireyim yazımı. Biri, insanlık adına hayıflanma hissini doğrular nitelikte. Birtakım kamera şakaları yapılıyor ya bazen, işte onlardan birinde, adamın biri bir köşeden çıkıp korkuyla geri geri kaçıyor, hatta yere çömelip yalvarıyor, arkadan gelen gençler sözde ona ateş edip yere seriyorlar. Karşıdan bu sahneyi görenler de dehşet içinde kaçışıyorlar. Şaka bu. İçeriğine bakın.
Diğeri de, geçen haftaki yazısında sevgili Nazar Büyüm’ün de dediği gibi “İnsanın insana yaptığını akrep yapmaz” sözüyle ilgili. Almanya’da bir hayvanat bahçesinin vahşi hayvanlar kısmında, özel bir kapalı bölüm varmış, üzerinde “Dünyanın en tehlikeli türü” yazıyormuş. Merak edip içeri giren, bir aynayla karşılaşıyormuş. Nasıl? Bütüüün anlatılanları bir güzel özetliyor aslında, değil mi?
Dayanamadım, bir ekleme yapacağım. Bizim neslin sevgilisi Oğuz Aral’ın yarattığı Avanak Avni’nin ağzından, “Gelecek nesile bir önerim var: Gelmeyin!”