Güneş çarpması malumumuz; hatta 1987’deki filmin adından Ay Çarpması’nı da biliyorduk. Bu bambaşka. Erdoğan ve partisi AKP, Tomaları bir de LGBTİ (lesbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseks) yürüyüşüne saldırtınca fena halde Gökkuşağı Çarpması’na uğradılar. Baba Diyalektik’in bahsettiği Zayıfın Gücü ancak bu kadar vurucu olabilirdi. Ve Erdoğan ile partisi AKP’nin Selefi taklidi Sünni ideolojisi kendi kendini ancak bu kadar açık düşürebilirdi.
Büyüklerimiz anlatırdı, eskiden sakat çocukları İstanbul’da evliya türbesine götürüp işetirlermiş ki çarpılsın da düzelsin. Artık bunları böyle yapsalar da faydası olmaz. Çünkü her şerde bir hayır varmış, bu büyük şerde ortaya büyük hayırlar döküldü yani çok önemli gerçekler duble tescil edildi:
Yoksa, LGBTİ de mi darbe yapacaktı?
İktidar öyle bir sarhoş etmiş ki, farkında değiller: “Darbe” planlamakla suçladıkları kim varsa kendi elleriyle aklamış oldular: Gezicileri, 17-25 Aralık ayakkabı kutularını ortaya çıkaranları, uluslararası silah kaçakçılığı yapan MİT tırlarını yakalayanları…
Çünkü “darbeyi önlemek için” bu insanlara Tomalardan kimyasal katkılı su fışkırttırmışlardı, biber gazı attırmışlardı, plastik kurşun sıktırmışlardı. Hatta, “Esnaf gerektiğinde polistir, askerdir, alperendir, mahallenin bekçisidir” (link) deyip polisin gençleri hakiki kurşun, esnafın da çivili sopayla öldürmesini seyretmişlerdi. Şimdi aynı devlet terörünü; iktidar kavgasıyla ilgisi olmayan, kimseye zarar vermeden kendi hayatlarını yaşamaktan başka bir şey istemeyen, bu çoğunluktan farklı cinsel eğilimdeki vatandaşlara uyguladılar.
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi basın bildirisinin sorduğu soru herkesin dilinde: LGBTİ de mi darbe yapacaktı? Bu akla ziyan olduğuna göre, şimdi başka bir soru çıkıyor ortaya: Erdoğan ve partisi AKP, “darbe” bahanesini kendi istemedikleri her şeyi yasaklamak için kullanagelmiş olmasınlar?
Yoksa, Türkiye din kurallarına göre mi yönetiliyor?
Üç hafta önce Hizb-üt Tahrirciler İstanbul’da işlek bir caddeyi trafiğe kapatarak "Türkiye'den Mısır'a, Endonezya'dan Fas'a, Lübnan'dan Kürdistan'a hilafet, hilafet" sloganları attılar (link). İstanbul valisi bunlara dokunmadı (iyi de etti çünkü silahsız-saldırısız gösteri yürüyüşüydü, Anayasa Md. 34’e uygundu).
Ama aynı vali, yaya bölgesi Beyoğlu’nda yılda bir kere gökkuşağı renklerle yapılmak istenen on üçüncü LGBTİ yürüyüşü için şunu söyledi: “Ramazan’da bu yürüyüş olmaz!” (link).
Geçenlerde Cengiz’le (Çandar) konuşuyoruz, “Bunlar vali değil, tek parti ‘ilbay’ı!” dedi. Sayın AKP dönemi ilbayının bu lafından en az iki sonuç çıkıyor, devedişi iriliğinde:
1) Erdoğan ve partisi AKP, Türkiye’yi Anayasa kurallarıyla değil, İslam kurallarıyla yönetiyor. Anayasa Md. 34 şöyle: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”. Aynı şeyi AYM kararı da üç hafta önce tekrarladı (link). Demek ki en azından Mübarek Ramazan’da Anayasa ihlali bunlara helalmiş.
2) Erdoğan ve partisi Türkiye’yi kendi kafalarındaki İslam’a göre yönetiyor. Çünkü bu kafanın fetvacısı ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman, bu yılki yürüyüş için şöyle demekte: “Kimse unutmasın ki halkımızın kahir çoğunluğu Müslümandır, eşcinselliği ahlaksızlık olarak kabul eder, eşcinseller kendilerini açıklayarak namuslu ve onurlu insanların aralarına katılamazlar, yaptıkları kabahat yüz kızartıcı bir fiil olarak tiksinti ile karşılanır” (link).
* * *
Dayanamadım, aklımı kurcalayan bir müşkülü yazacağım: Farz edin ki H. Karaman’ın (ve o zihniyettekilerin) torunlarından biri eşcinsel olarak doğdu. Farz edin diyorum ama, hiçbir çocuk ‘Dedeciiim, ben eşcinsel olmak istiyoruuum’ demiyor; hiçbir ebeveyn de çocuğunun eşcinsel olması için dilekçe vermiyor; çocuk öyle doğuyor. Hayrettin Dede o torununu ahlaksız mı kabul edecek? İnsan içine çıkmasını yasaklayacak mı? Bu “kabahat”ini yüz kızartıcı bir fiil olarak tiksintiyle mi karşılayacak? İslam’da var mıdır bilemiyorum ama Anadolu kültüründe var; “Büyük lokma ye, büyük laf söyleme” derler.
Sonradan homoseksüel olunmuyor ama sonradan homofobik olunuyor. Prof. Karaman bir de bu konuda düşündüklerini yazarsa müstefit oluruz (istifade ederiz).
“Şaban'la Recep'in aşkına Ramazan engel olamaz!!!"
LGBTİ’nin devlet terörüyle engellenen yürüyüşündeki bir pankartta yukarıdaki cümle yer alıyordu. Üç tane ünlem işaretiyle. Kim düşündüyse; Arapçadaki Recep, Şaban, Ramazan aylarını alıp, Recep’in de kim olduğu da malum, en incesinden enfes bir espri üretmişti.
Havuz medyasının amiral gemilerinden Yeni Şafak’ın manşeti bunu nasıl yorumladı biliyor musunuz: “Eşcinsel yürüyüşte 3 aylara hakaret pankartı” (link).
Eh, her şeye hakkını vermek lazım, yorum dahiyane idi. Çünkü gazete bir yandan klasik ‘Mukaddesatımıza saldırıyorlar!’ uyanıklığını kullanarak istemediklerini yasaklatmak istiyor, diğer yandan da ileriye yönelik yatırım yapıyordu.
Ne yatırımı? Erdoğan ve partisi AKP’nin Anayasayı en azından Ramazan’da yürürlükten kaldırma hakları var ya, nasıl biraz daha prim ödeyip arabanın sigortasını 2 yıldan 3 yıla yükseltiyorsak Yeni Şafak da bazı İslamcıların anayasayı dinsel sebeple ihlal hakkını 1 aydan 3 aya çıkarmanın yatırımını yaptı.
“Aile” de, nasıl aile?
LGBTİ darbe mi yapacaktı, Türkiye İslami kurallara göre mi yönetiliyor, bütün bunların dışında ilginç bir hususa işaret edip bitireyim: Erdoğan ve partisi AKP, ülkeyi çağdaş medeniyetten saptırmak ve dünyadan tecrit etmek için muhafazakarlık kavramını kullanıyorlar.
Oysa muhafazakarlık, medeniyet karşıtı olmak değil. Mesela Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu. Taha Akyol. Ahmet Hakan. En başta da, Ahmet İsvan. Eğer insanda vicdan ve akıl birlikte mevcutsa, muhafazakarlık ve medeniyet bağdaşabilir. Nitekim, dünyanın en muhafazakar ülkelerinden biri olan ABD’de bal gibi bağdaşıyor. Bizde LGBTİ gazlanır ve tahkir ediliyor, Beyaz Saray gökkuşağı renklerde aydınlatılırken ABD Yüce Mahkemesi bütün eyaletler için eşcinsel evliliği yasal güvenceye alıyor.
Burada ilginç olan: Kararı liberal yargıçlardan biri yazmıyor. Muhafazakarlığı temsil eden Cumhuriyetçi partiye yakın bir yargıç yazıyor. Gerekçesi: “Hiçbir birliktelik, evlilikten daha derin değildir”. Böylece, bir yandan eşcinsel haklarını tanırken, bir yandan da eşcinselleri dünyanın en muhafazakar kurumu olan aile içine girip toplumsal normlara uymaya teşvik ediyor.
Hürriyet’te haberi veren Tolga Tanış çok ilginç bir gelişmeye de işaret etmekte: “[LGBTİ hareketi] evlilik hakkını mücadelenin odak noktası kılarak, hak savaşının 70’lerde bayraktarlığını üstlenen feministlerin bir zamanlar [kadını suiistimal ettiği için] savaş açtığı bir kurumu yeniden kutsuyor” (link). Değişen dünyaya göre dönüştürülmüş kurumu, tabii.
Yalnız, savunduğun aile muhafazakar Amerikalı yargıcın yazdığı gerekçedeki “aşk, sadakat, bağlılık, fedakarlık” kurumu değil de, maganda tipi aile ise, olay bambaşka: Yani erkek padişah, kadın kuluçka makinesi, (en az üç evlattan) kız âdet görür görmez kocaya…
Ne var biliyor musunuz, bu ülkeye 17-25 Aralık türünden tecrübeleri yaşatmanın yanı sıra, o esprili pankartı “3 Aylara Hakaret” ilan edebilen zihniyet, insanları Müslümanlıktan soğutarak kendi kendini tüketiyor. Baba Diyalektik.
Not-1: Erdoğan, 7 Haziran sonucu ipleri elinden kaçırdığını sonunda algıladı. Yandaş basında “PYD, DAEŞ’ten daha tehlikeli” manşetini attırdıktan sonra (link) şimdi Suriye’yi işgal ettirmek istemesi, panik içinde son kozunu oynamak istemesinden: “milli hisler”i tahrik. Buna ancak şunu derler Anadolu’da: “Allah sonumuzu hayreylesin, Allah ıslah etsin!”.
Not-2: Üniversitelerimiz ise paniklemedi, çünkü 7 Haziran’ı henüz algılamadı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesine bir Yeni Şafak yazarı dışarıdan dekan atanmak isteniyor (link). Mardin Artuklu’da 14 yabancı öğretim üyesinin görevlerine sözleşmeleri henüz bitmeden son verildi (link). Ankara rektörlüğü, Ankara valisinin talebi üzerine [!] SBF ve İletişim’de 6 asistana disiplin soruşturması açıp şunları sordu: “Cumhurbaşkanıyla ilgili yasadışı [!] Twitter hesaplarınızdan cumhurbaşkanıyla ilgili yazı yazdınız mı, bunları neden herkesle paylaştınız?” ve “Yasadışı terör örgütlerinin eylemlerini meşru görüyor musunuz?” (link) Aslan bilim yuvalarımız.
Not-3: Meclis başkanı seçiminden sonra şiarımız: "Eşsiz Kahraman Bahçeli, Erdoğan Sana Minnettardır!"