YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

AKP ya da Türkiye mesajı aldı mı?

Uzunca bir süre bir haber kanalında çalıştım. Bilhassa 2002 sonrasında, her seçim günü, oy verme işlemlerinin bitmesinin ardından önümüzdeki veri ekranına bilgiler akarken şöyle şeyler olurdu: Doğu ve Güneydoğu’da oy verme işlemi daha erken tamamlandığından, oy sayım verileri daha erken gelirdi, AKP’nin geceye %70’ler düzeyindeki bir oy oranıyla başladığını görürdük. Elbette, bu oranın Batı’dan gelecek oylarla dengeleneceğini bilirdik; yayın yasağının sona ermesiyle, Batı’dan gelen oyların genele dağılımı birbirine denk gelirdi ve seyirci ekranda daha oturmuş (AKP için %50’ler gibi) bir tablo görürdü. Bu yeni bir bilgi değil; bu seçimlere kadar, AKP’nin bilhassa Doğu ve Güneydoğu’da yüksek bir oy oranına sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. 

Yine de bu tablo üzerinde düşünmekte fayda var. Çünkü, bir önceki seçimlerde diyelim ki çözüm süreci vardı, AKP bu nedenle ‘bölge’den oy alabiliyordu; peki daha önceki seçimler? Şöyle bir tahmin yürütülebilir: 2007 seçimleri Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığının engellenmesi etrafında yürümüştü ve dindar Kürt seçmenin ordu ile AKP arasında yapacağı/yaptığı tercihte şaşılacak bir yan yoktu. Önceki yıllarda ise, yine, AKP’nin dindar ve Kürt meselesine orduya kıyasla daha yumuşak bakacağını ima eden, AB ile ilişkileri öne çıkaran tavrı, belli ki ‘bölge’de karşılık bulmuştu.

Dolayısıyla, AKP 13 yıl boyunca yürüttüğü tek parti iktidarını tüm Türkiye’den aldığı yüksek oy oranına borçluydu ancak bu iktidarın ‘tek parti’ olmasını sağlayan, dindar Kürtlerden toplayabildiği oydu. Yani aslında bu güçlü iktidarını bir anlamda Kürtlere, ama asıl olarak, klasik devletin, ordunun klasik Kürt politikalarına mesafeyle bakan tutumuna borçluydu.

AKP ya da Erdoğan bu seçimde başka bir yol denedi. HDP’nin seçime parti olarak girme kararını ve yükselen muhalefet dalgasıyla ustaca buluşabileceğini görünce, klasik devletin diline döndü. Bunu yaparak muhtemelen HDP’yi barajın altına itmeyi ve tek parti iktidarını bu kez bu yolla elde etmeyi hesapladı. Ancak hesabı açık biçimde yanlıştı. Tek parti tahakkümü artık toplumun önemlice bir kısmı için boğucu hale gelmişti ve AKP’nin (özellikle de AKP medyasının, medyada görünür yüzlerinin) HDP’yi barajın altına itmek için başvurduğu sakil yöntemler, Batı’da karşılık bulmamaktaydı; tam tersine, tehdidin AKP için ne kadar yaşamsal olduğunun bir sağlaması niteliğindeydi. Dolayısıyla şunu görebildik: Hem HDP’ye ‘taktik’ anlamda bir oy kayması oldu, hem de –araştırmaların gösterdiği gibi– ilk kez oy kullanan genç kuşak ile HDP’nin dili bir şekilde buluştu. Ama en önemlisi, bu milliyetçi hamleler, dindar Kürtlerin HDP’ye yönelişini kolaylaştırdı, çabuklaştırdı.

Peki, bunları söyleyerek nereye varmaya çalışıyorum? Seçim sonrası tabloya ve AKP’nin, AKP medyasının çizgisine... Mevcut durumda, iki gerçekçi koalisyon seçeneğinin üzerinde duruluyor. AKP-MHP ve AKP-CHP. Elbette diğer seçenekler de var, ancak tabloya baktığımızda en ‘olabilir’ ihtimaller bunlar. MHP’nin lideri Bahçeli’nin, seçim gecesi, koalisyon içinde yer almayacakları yönünde bir açıklama yapmasına rağmen, bu seçeneğin AKP içinde hâlâ konuşulduğu ve kimi haberlere bakılırsa, bazı temasların yaşandığı anlaşılıyor. Hatta Yeni Şafak gazetesinde, görüşmelerin neredeyse sonuca varmak üzere olduğu yönünde, biraz da manipülasyon kokan bir haber çıktı; ertesi gün aynı gazete, tam tersi yönde bir haber yaptı. Bu girişimler AKP içindeki bir kanadın çubuğu bu yöne bükmeye çalıştığını ya da CHP’ye “Siz yokuşa sürerseniz seçeneğimiz var” mesajı vermek istediğini gösteriyor. Kurulur mu bilemeyiz, ancak böyle bir koalisyonun Kürt meselesinde ileri adımlar atmasını beklemek gerçekçi olmaz.

AKP-CHP seçeneğinde ise meselenin yolsuzluk dosyaları, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı konusunda anayasal sınırlarına çekilmesi gerekliliği gibi konularda tıkanması muhtemel. CHP-MHP-HDP türü bir koalisyonun ise gerçekçi olmadığını söylemek lazım. Her neyse; zaten önümüzdeki günleri herhalde bu tür hesaplar içinde geçireceğiz.

Velhasıl, Kürt meselesinde çözüm perspektifini daha ileri taşımayan bir hükümet ya da koalisyonun uzun süre iktidarda kalması artık mümkün görünmüyor. İster tek parti olarak, isterse koalisyon olarak...

Ve elbette, sadece Kürt meselesi de değil. Son Meclis’in bize gösterdiği gibi, toplumda, kamusal alandan, karar mekanizmalarından yıllar boyu dışlananların temsil edilebilmeleri yönünde güçlü bir talep var. Medyanın ‘en renkli meclis’ diye sunduğu tablo aslında toplum içindeki bu dinamiklerin artık bastırılamaz, görmezden gelinemez hale geldiğinin de göstergesi. Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Romanlar, renk olsun diye değil, bu alanda yıllar süren hak mücadelelerinin de bir sonucu olarak Meclis’e girebildiler, adaylıkları toplumda karşılık buldu.

Dolayısıyla, bu sütunlarda bir kez daha altını çizmekte fayda var: Her ne yapacaksak, bu tablo içinde yapacağız. Geri dönmek affedilmez bir hata olur.