Gelişmiş bir memlekette olsak üstüne danışmanlık ücreti takdim ederler. Ben önce, aşağıdaki pek değerli fikirlerimi partilerimize meccanen sunmak istiyorum, mübarek ayda sevabına. Sonra, bir bilirkişi raporuna geleceğim, hazır durun.
HDP
Eyy HDP! Ne yap yap, aynen böyle devam et. Türkiyelilik geç geldi, güç olmadı, herkes tuttu. Sakın bakma sağına soluna, Duranına Kalkanına, seni seçim sonrasında pasif politika izlemekle itham edenlere, “yeni savaş hükümetleri kurulur ve ülkemiz yeniden kan gölüne döner” gibilerden ne dediği anlaşılmayanlara (link) . Benim kuşağım bu işleri 60 ve 70’lerden bilir. Gençliğimizde bu gibi yanlış yönlendirmelerin adına “sol sapma” derlerdi; sağ sapma kadar tehlikelidir.
Sen işine bak. Çok iyi gidiyorsun. İyi gidişi devam ettirmek iyi gidişe başlamaktan zordur bu memlekette.
MHP
Eyy MHP! Fiyaka uğruna çok yanlış yapıyorsun. Hiç bana, “parti tabanım…” deme. Bak, kurucu baba Alparslan Türkeş taa 1993’te nasıl çatır çatır kurdu Ermenistan’la dostluk ilişkisini! Taban aynı taban değil miydi? Türkeş’in yarısı kadar cesaret!
Bu yanlıştan, biraz çarpıcı söyleyeyim de akılda kalsın, ancak HDP’lileşerek kurtulabilirsin. Yani, Türkiyelileşerek. “Türkiye sadece Türklerindir” demek bölücülüktür, farkında mısın? 20 milyon Türkiyeli Kürdü yok saymaya devam edersen, onları sistem dışına itersen, Türkiye’yi de kendini de tahrip edersin. Biraz cesaret! Biraz gerçekçilik!
Sen de biliyorsun bu sefer aldığın ekstra oyların, AKP’nin değişmem diye direnmek yüzünden kaybettiği oylar olduğunu. Bu fırsatın bir daha tekrarlanmayacağını. Sen de biliyorsun, değişmem diye direnirsen partinin güdük kalacağını.
CHP
Eyy CHP! Son zamanlarda epey çaba gösteriyorsun ama, mehter gibi yürüyorsun. 1930’ların bitmiş olduğunu ve asla geri gelmeyeceğini açıkça kabul etmekten ödün kopuyor. Oylarım artmadı, hatta 2011’e oranla % 1,03 düştü diye üzülme; aksine bayram et. Hemen anlatayım:
Hatırlıyor musun sen ancak ne zaman halk oyuyla iktidara gelebildin? 1973’te. 1930’ların “devlet partisi” mirasını “Ortanın Solu” politikasıyla reddettiğin zaman.
Peki, hatırlıyor musun hangi tünelden geçerek? Ecevit bu politikayı ilan edince, ardından gelen ilk seçimde (1969) % 1,39’luk bir düşüş yaşamıştın, ama ondan sonraki 1973 seçiminde % 33,29 oyla, 1977’de de % 41,38 oyla birinci parti olup iktidara gelmiştin.
Onun için, ancak 1930’ları redd-i miras eylersen, çağdaşlaşırsan halk sana oy verir; elini korkak alıştırma. TBMM açılır açılmaz, Erdoğan’ın son iki yılda başımıza bela ettiği hukukdışı kanunları kaldır: HSYK’nın yeniden düzenlenmesi. İç Güvenlik Paketinin iptali. İnternet kısıtlamalarının kaldırılması. Doğal yargıç ilkesini silip atan sulh ceza mahkemeleri düzeninin sona erdirilmesi. Bunları değiştirmeden mahkemeye gidersen, istediğin davayı aç, ne istiyorsan tam tersi karar çıkacak, dersini alıp oturduğunla kalacaksın.
AKP
Eyy AKP! Aklın varsa Erdoğan kamburunu bir an önce silkelemeye bak. Sadece yaptırdığı KaçAk Saray’ın sana getirdiği laflar bile tek başına yeter de artar. Yabancı dillerde adına “diyalektik” diyorlar: Seni Erdoğan yarattı, Erdoğan mahvetti. At onu sırtından; belini sakatlayacaksın. Çünkü yüzde 52’den 41’e düştüğünün bile farkında değil veya blöften başka yapacak şeyi kalmadı.
Şimdi de erken seçimle tehdit ediyor, sanki bunu halk kendine hakaret sayıp aynı sonucu tekrarlamayacakmış gibi. Yenilen horoz güreşe doymazmış. Arada sen tükeniyorsun; aklını başına topla.
Topluyorsun da zaten. 2013 sonundan itibaren parti ve İslam içinden tenkitler patlatmaya başladı. Zaten B. Arınç ve A. Babacan ve dahi A. Gül başta olmak üzere sürekli uyarıyorlardı, Y. Şafak’tan A. Selvi’nin 23 Mart’ta “Büyü bozuluyor” (link) demesiyle Havuz medyasında sağanak başladı. Ama çok dikkat: Eskiden tüylerimizi ürperten şeyleri şimdi gündelik duyuyor olmak hep senin partine fatura ediliyor:
“6 yaşındaki çocuklar evlenebilir. Kadını dövmek caizdir” (link). “Oruç tutmayanı dövmekte şer’en bir sakınca yoktur” (link). IŞİD oruç tutmayanı asıyor (link); yakında bizde de olursa şaşma; polis (ve Erdoğan “Esnaf gerektiğinde polistir, askerdir, alperendir, mahallenin bekçisidir” dedikten sonra esnaf) öğrencileri döve döve az mı öldürdü? (link)
Çok enteresan bir bilirkişi raporu
Tabii, bir de partiyi felaket duruma sokan, akıl almaz şahsi tazminat davaları var Erdoğan’ın. Eyy AKP’li, eğer partini düşünüyorsan, en azından bunlara tepki göster. Bak niçin, bir örnek vereyim:
Today’s Zaman’ın genel yayın müdürü Bülent Keneş, fazla heyecanlı bir zat olduğu anlaşılıyor, şöyle bir tweet atıyor: “Bu rezilin muhterem annesi iyi ki bu günleri görmeden vefat etmiş de, nasıl bir evladı olduğunu görme ve kahrolma zulmünden kurtulmuş”. Metin bu.
Erdoğan’ın avukatı dava açıyor, şikayet dilekçesi s. 3’te şöyle diyor: “Şüphelinin tviti sonrası tüm kamuoyu muhatabın müvekkil [R. T. Erdoğan] olduğunu anlamıştır.” Aman yarabbi!
Keneş ifadesinde, “’Rezil’ sıfatını şikayetçinin niye üzerine alındığını algılamadığını” belirtiyor. Mahkeme bilirkişiye gidiyor. “Hukukçu Bilirkişi İbrahim Demircioğlu”nun raporu şöyle:
“Hakaret suçunun varlığı için mağdurun isminin mutlaka söylenmiş, isnadın açıkça belirtilmiş olması gerekmez; önemli olan mağdurun belirli veya belirlenebilir olmasıdır (…) Örneğin, ‘şarkıcı minik serçe’ ifade ile Sezen Aksu’nun kastedildiğinde kimsenin tereddüdü olmayacağı aşikardır. Sanığın kastının sayın başbakan olmadığı (…) bir başkasının olduğu ya da ortaya söylenmiş bir söz olduğunu gösterir bir durum söz konusu değildir” (s. 4).
Ve oradan devam ediyor: “Zira sayın başbakanın belirtilen tarihten önce vefat etmiş validesi için sanık ‘muhterem valideleri’ demek suretiyle muhatabının sayın başbakan olduğunu izhar etmiştir”. Yani Erdoğan’ın annesinin vefat etmiş olması suç için kanaat oluşturuyor!
Erdoğan’a kim hakaret etmiş oluyor bu durumda?
Eğer ben, mahkeme tarafından Bülent Keneş’in 21 aya mahkum edilmesine sebep olan bu inanılmaz bilirkişi raporunu ve buna dayanarak verilen mahkumiyet kararını doğru anladıysam, bilirkişi İ. Demircioğlu’nun ve ayrıca mahkumiyet isteyen mahkeme savcısı ile mahkumiyet veren yargıcın, zamanın başbakanı R. T. Erdoğan’a hakaretten mahkum edilmesi gerekiyor. Çünkü “rezil” sıfatının Erdoğan için kullanıldığına karar vermişler.
Bu nasıl iş yahu? Ne demek, minik serçe Sezen Aksu ve Erdoğan? Şaka mı bu? Böyle bir şey olabilir mi? Neredeyiz acaba; Afrika’daki Yukarı Volta desem, Yukarı Volta’ya hakaret olacak.