Arzu Geybullayeva: Agos’ta çalıştığım için linç edildim

Azerbaycanlı gazeteci Arzu Geybullayeva, Agos’a haber yaptığı için tehditler alıp ülkesindeki ve Türkiye’deki bazı haber sitelerinde sistematik bir nefret söylemiyle hedef gösterilmişti. Yaşadığı baskılar yüzünden İstanbul’dan bir süreliğine uzaklaşmak durumunda kalan Geybullayeva, o dönemden sonra, çok sayıda siyasi tutuklunun bulunduğu ülkesini ziyaret etmekten de korkar oldu. Uzun bir süreden sonra tekrar Türkiye’ye dönen ve gazetecilik yapmakta kararlı olan Geybullayeva’yla yaşadıklarını konuştuk.

Ufak ufak aleyhine yazılar hep oluyordu, ama İstanbul’da olduğun son dönemde tehditler ve baskı iyice artmıştı. Biraz o dönemi anlatır mısın, neydi sebebi?

Hayatımın en ağır dönemiydi diyebilirim. İlk kez ölüm tehdidi aldım. Kendi ülkemde, vatanım dediğim yerde, hükümetin de verdiği destekle vatan haini ilan edildim. O kadar büyük bir nefretle karşılaştım ki, uzun bir süre bunun şokunu üzerimden atamadım. Vatandaşlarımın bu kadar kolay kandırılmaları beni çok şaşırttı.

Olaylar bildiğin gibi çok ani gelişti. O kötü dönemin bir röportajla başladığını söyleyebilirim. Azerbaycan’da yayın yapan sıradan bir haber sitesinden gelen söyleşi teklifini kabul ettim. Konu ilgimi çekti. Azerbaycan’da kadın haklarının çiğnendiği bir gerçek, ülkemdeyken bu konuyla ilgili 2 sene boyunca çalışmalar yapmıştım. Sorular ilk geldiğinde önce bir şok yaşadım. Kariyerimle değil birebir Agos’ta çalışmamla ilgiliydi.

Reddetmeyi düşünmedin mi?

İlk önce düşündüm tabii. Böyle bir röportajın amacı ne olabilirdi? Sonra eğer soruları cevaplarsam belki de barış gazeteciliğine iyi bir örnek olabilirdi diye düşündüm Şimdiye kadar Ermenistan-Azerbaycan arasında ortak projeler yapıldı, kendim de bu tür projelerde yer aldım ve bu alanda çalışan bir sivil toplum kuruluşunun direktörlüğünü üstlendim.

Ama bu röportajın, okurlara hiç de senin düşündüğün gibi sunulmadığını hatırlıyorum.

Maalesef. Benim bu bakış açım onların umrunda olmadı. Röportajın kendisi de çok zor oldu, gönderdiğim metin üzerinde istemediğim değişiklikler yapıldı. Birkaç hafta sonra röportajı tekrar okudum. Bu arada başka bir internet sitesi de röportajı sitesine koymuş. Orada akıl almaz mesajlar, yorumlar yazılmış. Site editörleri bu durumu umursamadı. Röportaj başka birçok sitede de yer aldı, gazeteciler konu hakkında yazdılar. Ama tabii ki benim istediğim gibi olumlu, güzel bir örnek olarak değil vatan hainliğinin bir örneği olarak sunuldu. İşte orada bir yerde kayış koptu. Haberler durmak tükenmek bilmedi. Facebook’ta yorumlar olsun, Twitter’da troller olsun, sağ olsunlar o ara beni hiç yalnız bırakmadılar.

İşler tehdit boyutuna ne zaman vardı?

Bir yazı hazırladık hatırlıyorsan, sonra bir röportaj… Ama bunlar hiç işe yaramadı. Hakaretler gelmeye devam etti. Çok çirkin laflar. Anneme, rahmetli babama küfürler. O yüzden işte hayatımın en ağır dönemiydi diyorum. Sonra ölüm tehdidi aldım. Ciddiye almadım, almak istemedim, ama alınması gereken bir durumdu. Her ne kadar mesajla da olsa bir ölüm tehdidi… Araya yine Agos’taki arkadaşlarım girdi, avukatlar tehditle ilgilendi. Uluslararası PEN, Sansür Endeksi, Bianet, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Evrensel, Radikal, Taraf ve daha birçokları destek oldu. Hepsine teşekkür ediyorum.

O dönem âdeta Türkiye’den ‘kaçmak’ zorunda kaldığını söyleyebiliriz, değil mi?

Bu olaylar sırasında benim Prag’a gidişim onaylandı. Oraya, Vaclav Havel Gazetecilik Bursu ile Özgürlük Radyosu’nda çalışmaya gidecektim.  Sadece 6 aylık bir programdı. Normalde Aralık ayında başlıyordu ama olanlardan dolayı, ülkeden biraz daha erken uzaklaşmam gerekti; radyo da beni daha erken işe aldı. Zaten programa göre, benim önce radyonun Bakü bürosunda çalışmaya başlamam gerekiyordu; ama tabii benim durum biraz özel olduğundan ve ülkeye döndüğümde nelerle karşılaşabileceğim bilinmediği için bu riski almak istemediler.

Azerbaycan hükümetinden ya da siyasilerden bu duruma yönelik bir açıklama veya destek geldi mi?

Maalesef. İlham Aliyev, Ermenistan Devlet Başkanı ile görüşüyor. Arada bir diyalog söz konusu… Tamam, çok zayıf ve yapmacık bir diyalog ama yine de diyalog. Ne oldu da şimdiye kadar Ermenistan’la proje yapabilmiş kurumlar-şahıslar birden bire vatan haini ilan edildi? İlk şoku atlattıktan sonra, ister istemez bu soruları sormaya başlıyor insan. Madem ‘barış yanlısı’ bir hükümetimiz var, neden o zaman kendi vatandaşına karşı bu kadar çirkin bir kampanya başlatıyor?

“Ülkeme dönebilir miyim bilmiyorum. Açıkçası bu konuda kaygılıyım. Avrupa Oyunları için gitmek istiyordum. Babamın mezarını ziyaret etmek için gitmek istiyordum. Ama herkes bunu yapmamam gerektiğini düşünüyor.”

Bugün durum nasıl? Sen hâlâ yazılarınla muhalefet yapmaya devam ediyorsun; tehditler aynı şekilde devam ediyor mu? Ülkene girebileceğini düşünüyor musun? Çünkü Azerbaycan’da başka tutuklu gazeteciler olduğu da bir gerçek.

Durumda aslında bir değişiklik yok. Çok açık bir şekilde hakaret kampanyası devam ediyor. Birkaç ay önce tekrar bir ölüm tehdidi aldım. Ülkede hâlâ hain olarak anılıyorum. Konuşma yaptığım konferanslardan fotoğraflar alıp hakkımda, “vatan haini yine konuştu” minvalinde ‘haberler’ hazırlanıyor. Azerbaycan’da zaten mimlenmiş durumdayım. Ülkeme dönebilir miyim bilmiyorum. Açıkçası bu konuda kaygılıyım. Avrupa Oyunları için gitmek istiyordum. Babamın mezarını ziyaret etmek için gitmek istiyordum. Ama herkes bunu yapmamam gerektiğini düşünüyor. Tabii uçaktan iner inmez, diğer muhalif gazetecilere ve aktivistlere yapıldığı gibi ‘uyuşturucu bulundurmak’ suçunda hapse atılma ihtimali de var.

Tekrar İstanbul’a geldin, planların neler? Gazetecilik yapmaya devam edeceğini düşünüyorum, korkmuyor musun?

Evet, döndüm. Çok özlemişim İstanbul’u. Planlarımda gazeteciliğe devam etmek var. Azerbaycan’da durum içler acısı. Bunları yazmak, okuyuculara göstermek borcum. Korkuyor muyum, hayır. Korkulacak bir şey yok. Azerbaycan’da hapiste olan gazeteci arkadaşım Hatice’nin de dediği gibi, savaşa devam!

Kategoriler

Güncel Basın



Yazar Hakkında