YPG ve Burkan el Fırat’ın Suriye’nin Tel Abyad bölgesinde kazandıkları zafer, hem savaştan kaçarak Türkiye sınırına gelen mülteciler, hem de IŞİD’in mağlup edilmesiyle çok konuşuldu. Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar’la Tel Abyad’ın IŞİD’den kurtarılmasının önemini ve YPG’ye yöneltilen suçlamaları konuştuk.
Tel Ebyad’ın IŞİD’in elinden alınması Kürt hareketi açısından nasıl bir öneme sahip?
Kürt hareketi için Rojava, sadece bir terim değil ve hareket, sadece toprak iddiasında da değil orası için. Hareketin orada bir siyasi iddiası ve bir model kurma hedefi var. 2012’den itibaren, Ortadoğu’daki çatışmalara alternatif bir yönetim modeli deneniyor burada ve epeyce mesafe alındı. Sadece Suriye’nin geriye kalanı için değil, Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için de önemli bir yönetim modeli oluşturuldu. Coğrafyayı kurtarmak ve bütünleştirmek işte bu yönetim iddiasını kuvvetlendirmek adına çok önemliydi. Rojava’yı bütünlüklü hale getirmenin önündeki en büyük engel de özellikle son bir yıldır ciddi bir tehdit oluşturan IŞİD saldırılarıydı. Ayrıca Baas rejimi zamanından kalan bir bölünmüşlük problemi de var. Nüfus mühendisliği yoluyla birbirinden koparılmış bölgeler görüntüsü veriyordu Rojava. Rojava’nın coğrafi bütünlüğünü bozan, Kobani’yi Afrin ve Cezire’den ayıran iki büyük bölge vardı. Biri Cerablus, diğeri ise Tel Abyad’dı. Tel Abyad, çok daha önemli bir bölge, çünkü Kobanê’nin diğer kantonlarla bağlantısının kopmasına neden oluyordu. Şimdi Tel Abyad’ın IŞİD’den kurtarılmış olması, coğrafi bütünlük yolunda atılmış önemli bir adım oldu.
YPG, bu savaşı tek başına mı verdi?
YPG, orada Burkan el Fırat’la ittifak yaparak birlikte savaştı. Özellikle Tel Abyad’daki nüfusun özelliği bakımından da çok önemli bir husus bu. Sünni Arap örgütlerin yer aldığı bir ittifakla verildi bu savaş. Halbuki bazıları bunu Kürtlerin Araplarla savaşı gibi sunmak istiyor. Ayrıca zaten YPG içinde de Arap kabilelerden gelen bazı unsurlar da var. Ancak Burkan el Fırat’la yapılan ittifak, bu birlikteliği daha da artırdı. IŞİD’e karşı kurulan bu cephe, Tel Abyad’ı IŞİD’den kurtarırken, halkların birlikte yönettikleri bir modeli kurmayı da hedefliyor. Bu anlamda, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü örgütlenme modeli, tekçi, mezhepçi, dayatmacı ve vahşette sınır tanımayan IŞİD’i, dış politikada IŞİD kozunu oynayan AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı politik olarak yendi.
Tel Abyad’da YPG’nin etnik temizlik yaptığına yönelik suçlamalar hakkında ne dersiniz?
Benim takip ettiğim kaynaklarda bu iddiaları doğrulayabilecek bilgiler mevcut değil. YPG tarafından Arap nüfusun göç etmeye zorladığına dair ciddi bir kaynak görmedim. Fakat YPG’nin şöyle bir açıklaması var. Özellikle çatışmaların şiddetlendiği dönemlerde sivillerin zarar görmemesi adına başka bölgelere aktarılması gibi bir yöntem izlenmiş. Bunun dışında, YPG ve PYD’nin etnik temizliğe başvurmasını çok mümkün görmüyorum. Dünya görüşü, yönetim uygulamaları, Rojava’daki pratik ve tecrübe, bize tam tersini gösteriyor. Oradaki Arap nüfusla öz yönetim modeli içerisinde kendilerinin de pay sahibi olacaklarına inandıkları bir ilişki geliştirileceğine inanıyorum. Göç ettirme ve demografik yapıyla oynama gibi demokratik anlayışla bağdaşmayan yöntemlerin burada yeri olduğunu ve olacağını düşünmüyorum.
IŞİD’in Tel Abyad’da da yenilmesi, Ortadoğu’da örgütün gerilemesinin başlangıcı olabilir mi?
IŞİD’in yenilmesi Kobanê’de başlamıştır. YPG’nin uluslararası koalisyonun desteğiyle Kobanê’de IŞİD’i durdurması, zaten örgütün gerilemesinin başlangıcıydı. Tam yükselişte olduğu sırada, yenilmez bir güç olarak görülürken, aldıkları ağır yenilgi, örgütün ilerlemesini durdurdu. Bu anlamda, Tel Abyad, Kobanê’nin devamıdır. Dolayısıyla Ortadoğu’da yeni dönem zaten Kobanê’de açılmıştı. Ancak Ortadoğu’da dengelerin kısa sürede yerine oturacağını beklemek de inandırıcı değil. IŞİD’e karşı Tel Abyad’da kazanılan zaferin IŞİD’in sonu olduğunu söylemek, çok erken bir yorum olur elbette. Suriye özelinde Ortadoğu’da kartların birkaç kez daha karılabileceğini düşünüyorum. Fakat artık şu da bir gerçek ki, Kobanê’ye kadar hesaba katılmak istemeyen Kürt halkı ve Kürdistan gerçekliği, şimdi çok daha net ve görmezden gelinemez bir ağırlığa ulaşmıştır. Kürdistan gerçekliğinin sadece etnik ve coğrafi bir mesele değil, halkların ve inançların özgürlüğü ve birlikte yönetmesi esası olduğu da ortaya çıkmıştır. Ortadoğu’da erken konuşma ihtimali her zaman mevcuttur, ancak 7 Haziran ve Tel Abyad, Ortadoğu’da yeni bir yaşam tasavvurunun giderek güçlendiğini ortaya koymuştur.