Her sene coşkulu kutlamalara ve canlandırmalara sahne olan ‘İstanbul’un fethi’ kutlamaları, bu sene biraz daha farklı olacak. 29 Mayıs’tan 30 Mayıs’a alınan törenler için daha önce görülmemiş kutlamalar hazırlanıyor. IFEA (Fransız Anadalu Araştırmaları Enstitüsü) Tarih Araştırmaları’ndan Işık Tamdoğan’la bu kutlamaların anlamını ve tarihsel gerçeklerle bağını konuştuk.
‘İstanbul’un fethi’ kutlamaları neden bu kadar önemli görülüyor?
Bence kutlamaların önemli görülmesini anlamak için şu soruyu sormamız gerekiyor: Neden Fatih Sultan Mehmet, diğer padişahlardan daha üstte tutulur? İmparatorluğa uzun bir altın çağ yaşatmış Kanuni değil de, neden Fatih? Çünkü Fatih, bir şeylerin devamlı olarak kazanılmasının simgesi. Bir yeniden kazanma ve eskinin üzerine yeniyi kurma hali söz konusu. Fatih, öncesi ile sonrasını tanımlayabilecek bir miladı simgeliyor. Bu yüzden de Fatih, en güçlü Osmanlı sultanı olmamasına rağmen, ismi herkesin dilinde.
“Kutlamaların tarihine baktığımızda, önce İttihatçıları, sonra da Demokrat Parti’yi görüyoruz. Bu iki hareket de yeni bir şeyleri kurma ve önceki dönemle farklılaşma motivasyonu olan siyasi oluşumlardı.”
Kutlamaların tarihi boyunca da böyle mi görüldü?
Kutlamaların tarihine baktığımızda, önce İttihatçıları, sonra da Demokrat Parti’yi görüyoruz. Bu iki hareket de yeni bir şeyleri kurma ve önceki dönemle farklılaşma motivasyonu olan siyasi oluşumlardı. Önce ile sonrayı yaratmak ve bunu keskin olarak birbirinden ayırmak isteyen hareketlerdi. Fakat, geçmişteki kutlamalarla bugünküler arasında şöyle bir farklılık var: Bundan 20 yıl öncesine kadar ‘fetih kutlamaları’nın içi, daha Türkçü bir tonla dolduruyordu. Bir Türk ordusunun Bizans’ı yenmesi olarak gösterilirken, fetih, bugün daha İslami bir tona ve Müslümanlık vurgusuna sahip. Bugün için düşününce, ‘fetih kutlamaları’nın ön plana çıkarılmasının sebebinin farklı bir Cumhuriyet projesinin yansıması olduğunu düşünüyorum. Örneğin, nasıl ki Topkapı Sarayı, eski Bizans Sarayı’nın üzerine kurulduysa, bir Cumhuriyet dönemi mimarisi olan Gezi Parkı’nın üzerine de Osmanlı mimarisi canlandırılmak istendi.
Bu kutlamalarda ‘Hıristiyanlara karşı kazanılan zafer’ vurgusu da önemli bir yere sahip değil mi?
Elbette ki, kutlamaların önemli bir veçhesi, motivasyonu da ‘Hıristiyanların fethedildiği’ vurgusu. Ancak ben bunu doğrudan kutlamaların merkezinde görmüyorum. Hıristiyanlara karşı inşa edilen kimliğin altını sürekli çizmek için fetih, Hıristiyanlara karşı bir cihat olarak resmediliyor. Bu da özellikle milliyetçi ve muhafazakâr kesim için heyecanlı bir seyir. Bu anlamda, bir kurucu mit olma unsurunu taşıyor fetih. Bu mitte de ne kadar büyük bir ulus veya dine sahip olduğumuz sürekli vurgulanırken, karşımızda her zaman Hıristiyanlar yer alıyor. Milliyetçi-İslami kimliği oluşturmanın önemli bir malzemesi bu anlamda ve bu kimlikle özdeşleşebilecek kitle için de gerçekten kaydadeğer bir önemi var.
Bu kutlamaların toplumsal alanda kuvvetli bir yansıması var mı?
Evet, kesinlikle var. Bu kutlamaları gerçekten önemseyen ciddi bir kitle var. Bunun her sene tekrar edilmesini talep eden ve bununla teskin olan bir gruptan bahsediyorum. Neredeyse her dönemde vardı. 1970’lerde çevrilen Cüneyt Arkın’ın Malkoçoğlu filmlerinden tutun da Boğaz’daki ikinci köprünün isminin Fatih Sultan Mehmet olmasına kadar, bu figürün her yere ulaşabildiğini görüyoruz. Günümüzde de bu temanın her alanda yaygınlaştırılması sürüyor. Sinemada, ‘Fetih 1453’ filmiyle aynı büyüklük hissiyatının canlandırılması sağlandı. Geçmiş filmlerden farklı olarak, Amerikan aksiyon filmleri tarzı efektlerin kullanılması, aynı zamanda ‘yerli üretim’ gururunu yaşatıyor seyirciye. Ayrıca, döneme uygun olarak film, Hz. Muhammed’in sözleriyle başlıyor ve 1453, İslam’la anlamlandırılıyor. Bunun yanı sıra, Panorama 1453 Müzesi’nin açılması da bu sürecin devam ettiğini gösteriyor. Fresklerle etrafınızı çevreleyen bu müze, o âna dokunmanızı, siz de 1453’te oradaymışsınız gibi bir his yaratmayı amaçlıyor. Bu kamusallaştırmanın müşterisi çok. ‘Fetih 1453’, geçen seneye kadar Türkiye sinema tarihinin en çok izlenen filmiydi. Panorama Müzesi de Osmanlı’nın gerçek sarayı olan Topkapı’dan bile daha çok ziyaret ediliyor.
Bu kutlamalar sırasında kurgulanan 1453 ve Fatih, tarihsel gerçeklerle ne kadar uyumlu?
29 Mayıs’taki fetih kutlamalarında bize, tarihte ne olduğu anlatılmaz, bugün ne olduğu anlatılır. Milliyetçiliğin var olmadığı bir döneme, 15. yüzyıla milliyetçiliğin filtreleriyle bakıyoruz aslında. Bu yüzden de o dönemin tarihsel gerçeklerini çok da umursamıyoruz. Hâlbuki Fatih, melez bir insandır örneğin. Annesi Hıristiyan’dır ve onu büyüten kadın da hiçbir zaman Müslüman olmamış bir Sırp’tır. Türkler, uzun süre Bizans’a karşı savaşırken, bir yandan da Bizans ordusunda paralı askerlik yapıyorlar. 1453’ten önce de siyasi ve ekonomik olarak Bizans’tan tam anlamıyla kopuk bir Osmanlı yok karşımızda. Bu sistem içerisinde pazarı ele geçirmek gibi bir rekabet ve mücadele ortamı var. Kendilerini Müslüman’a karşı Hıristiyan olarak konumlandırdıklarını sanmıyorum. Fatih de bu dünyanın içinden geliyor. Konstantinopolis’i almasının onuru, başka bir anlam ifade ediyor elbette ki. Ama Fatih’in Sezar ve Doğu Roma İmparatoru unvanını taşımayı çok önemsemiş olduğunu ve bunu devam ettirmekten onur duymuş olduğunu düşünüyorum. Cemal Kafadar’ın söylediği gibi, milliyetçi söylem içinde bu kadar yüceltilse de, Fatih’in yönettiği imparatorluğun çoğunluğunu gayrımüslimlerin oluşturduğu gibi gerçeklerden, pek bahsedilmiyor haliyle.