Biyolojik ve resmî babasından bahsetmiyorum; geçenlerde ölen manevi babası Cumhurbaşkanı Kenan Evren’den bahsediyorum. Daha ölmeden tüm mirasını manevi oğluna bırakmış olan.
Kendisi yok Allah’ı var, oğlu da bu mirasa hiç ihanet etmedi. “Alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım” (link) deyip deyip Babasını harfiyen taklit etti. Hatta, pek hayırlı bir Oğul olarak, bu mirası yeni yatırımlarla zenginleştirdi.
Aşağıdaki mukayeseleri birinin harbiden askerî darbe döneminde, ötekinin sandık kisvesi altında becerildiğini unutmadan okuyunuz. Bir de, lütfen, manevi baba’nın ancak emekli ikramiyesiyle bir ev yaptırdığını akılda tutarak.
Hık demiş, burnundan düşmüş
Babası 1983 seçimlerinde tabanı yanmış gibi kendini meydanlara vurmuş, üstelik seçimden önceki gece bir de TV konuşması yapıp kankası E. Org. Turgut Sunalp’in partisi MDP için çatır çatır oy istemişti. Sonuç, MDP’nin yüzde 23,27’yle hüsranı oldu.
Oğlu şimdi meydanlarda kendi partisi AKP için oy istiyor. Çatır çatır. Tabii, 83’ten bu yana köprülerin altından su aktığı için bunu “Her partiye eşit mesafedeyim. Ama gönlümde tabii ki bir parti var” (link) deyip insanları ebleh yerine koyarak yapıyor. YSK de, ben karışamam diyor; ürkmüş. Ama neticede AKP’nin oyu da MDP gibi gidiyor.
Babası ota püsürüğe karışırdı. Mesela: “Genç bayanlarımızın modadır diye ayakkabı yerine çizme giymelerini ben tasvip etmem” (14.10.1980) veya bir tatil köyünü gezerken “Klozetlerin arkasına destek koyun” derdi (01.05.1985). “Muzır” deyip Resim Heykel Müzesi’nden tablo kaldırttıydı (05.05.1986).
Oğlu da ota pürüsüğe karışıyor, çok daha üste çıkarak. Geleneksel kırmızı tören halılarını çöpe attırıp yerine türkuaz renkte olanları koyduruyor. Kadınların kürtajlarına (link), internetin hızının kaç G olacağına karışıyor (link). Bırak tablo kaldırtmayı, “ucube” deyip Türk-Ermeni Dostluk Anıtı’nı kestirip yıktırtıyor (link).
Demokrasi, farklılıklar, Kürtler
Baba ile Oğul arasındaki bu taklit örneklerinin yüzde birini yazsam kitapçık olur. Üniversitelere fahri doktora verdirtmeler, adını her yerlere koydurtmalar… Midem kalkıyor; bırakalım. Oğul bir yandan bu mirası nasıl yiyip, bir yandan da nasıl çoğaltmaya çalışıyor, 3 ana kategoride ona bakalım: demokrasi; farklılıklar; Kürtler.
1) Babası, demokrasiyi 82 Anayasası’yla mahvetti: YÖK, yüzde 10 seçim barajı, güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı, ne ararsan.
Oğlu şimdi bu anayasayı tepe tepe kullanıyor ve onu Başkanlık için daha “işe yarar” hale getirmek için meydan meydan seçim turları atıyor. Devlet kesesinden. Sindirdiği Yargı sayesinde Anayasa’ya açıkça meydan okuya okuya.
2) Babası farklılıklardan nefret etti: Türk-İslam Sentezi’ni resmî ideoloji yaptı. İlkokul-ortaokul-liselere anayasayla mecburi din dersleri koydu. 6 saatte 1 cami inşa ettirdi. 2 yılda 23 ilahiyat fakültesi açtırdı. Yurt dışındaki din öğretmenlerinin maaşlarını Suudi örgütü Rabıta-tül İslam’dan ödettirdi. Meydanlarda güldür güldür sureler ve hadisler okudu.
Oğlu şimdi bu resmî ideolojiyi İslam-Türk Sentezi’ne dönüştürdü; etli patates başkadır, patatesli et başkadır. Hanefi-Sünni-Müslüman-Türk (HASÜMÜT) olmayana ekmek yok artık. Hatta, HASÜMÜT olsa bile kendisine diz çökmeyene: “Paralel silahlı terör örgütü” diye kargaları güldüren kavramlar icat ederek.
Anayasa Md. 2’ye göre “laik” olan cumhuriyetin Anayasa Md. 101’e göre “tarafsız” olan cumhurbaşkanı Oğul, Kur’an-ı Kerim’i elinde pala gibi sallaya sallaya parti ve mezhep propagandası yapıyor.
3) Babası Kürtleri silip atmak istedi. Yaptıkları arasında, sadece Diyarbakır 5 no’lu askerî cezaevindeki rezaletler yeter: Canlı fare yutturmalar, cop sokmalar… Hepsinden önemlisi de, ceza olarak İstiklal Marşı bağırtmalar.
Bu çocuklar dışarı çıktıkları anda soluğu dağda aldılar. Yani, uzun lafın kısası Babası, 1925 Şeyh Sait ve 1930 Ağrı’dan sonra 1984’te Kürtleri bu sefer PKK adı altında isyan ettirmek marifetini gösterdi. 40.000 insan ve 1 trilyon dolar gitti. Sadece bu bile yeter, mezarında bir sağa bir sola dönüp durması için Baba’nın.
Oğul şimdi aynı çizgide devam ediyor. Önce “Barış Süreci” diye oyaladı, şimdi milliyetçi Türklerin oyunu kapmak için Kürtlerle açıkça alay edip, “Kürt sorunu yoktur” diyerek bu insanları isyana zorluyor (link). Kürtler bi uysalar, hemen saldıracak: ‘Biz barış dedik, bu teröristler…’ Ama Kürtler uymuyorlar ona. Bu da Oğul’u çileden çıkartıyor.
Baba Oğul’a, Oğul da kuyruğuna: Babasından kopyaladığı çizgi, kendisinin altındakiler tarafından kopyalanıyor. “Prof.” Yasin Aktay “Artık bu yörenin insanına Kürt demek çok ayıptır” diyor (link). Yalçın Akdoğan, HDP’nin baraj altında kalması (yani Kürt siyasal hareketinin sistem dışına itilmesi) hakkında “Süper olur, çok güzel olur” buyuruyor (link).
Manevi Baba’nın esas büyük fenalığı
Manevi Baba K. E., bir yandan meydan meydan dolanıp İslam propagandası yaptı, diğer yandan da başörtüsünü yasakladı.
Birinci yaptığıyla İslamcıları güçlendirdi, ikincisiyle onlara en etkili silahı sundu: Mazlumiyet. Şimdi 17-25 Aralık’ın ayakkabı kutularına rağmen Oğul’un şimdi tepe tepe kullandığı mazlumiyet.
İki not
1) “Kaseti var” diye terbiyesiz bir saldırıya uğrayan MHP Milletvekili Meral Akşener ile içişleri bakanlığı sırasında (Mart 1997) Öcalan’a “Ermeni dölü” demek terbiyesizliğini gösteren, böylece hem Ermenilere hem Kürtlere aynı anda nefret kusmuş olan Meral Akşener arasında sadece bir isim benzerliği bulunduğu hususunda hâlâ bir açıklama beklemekteyim.
2) Baba’nın yaptıklarını belgesel bir roman gibi okumak isteyenler Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları’nın İletişim baskısına (2006) ve buna yazdığım, “K. E.’nin Büyük Eserini 17 Yıl Sonra Gençlere Takdimimdir” başlıklı önsöze bakabilirler. Kitabı alma imkanı bulamayan gençler yazarlarsa önsözü gönderirim. Baba’yı tanısınlar ki Oğul’u anlasınlar.