Her türlü eğitim seviyesinden insanlar aynı şeyleri papağan gibi tekrarlıyor. Bu da gösteriyor ki bu felaket, doğrudan doğruya, devlet tarafından mekteplerde “öğretilmiş cehalet”ten ibaret. Be mübarek Sakallı Celal! Be büyük adam! “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur” derken bu kadar haklı olmak zorunda mıydın!
Son yazım üzerine bana gelen okuyucu mektuplarından birkaç örnek. Her zamanki gibi dürüstçe alıntı yaparak, isim/kimlik vermeyerek, noktalama işaretlerini ve imlaları aynen yansıtarak.
YERLERE ÇÖP ATMAMA DERSİ KOYARSAK…
Bir okuyucudan: “(…) doğma büyüme Feriköy' lüyüm, okadar çok Rum ve Ermeni arkadaşım vardıki en yakın arkadaşım Ermeniydi,onların bayramlarında bakkaldan yumurta alıp anneme boyatır verirdim,o da bizlerin yanına gelince (S.A.) derdi,bu arapça bir selam Türkçe değil kimse kimseyi zorlamazdı.
“(…) sizler gibi kültürlü insanlar bile etnik ayrım yapabiliyorsa ,kahvede oturan insanların neler düşündükleri meçhul, (…) ilkokulda, genel kültür hoşgörü sadece kendini düşünmeme ve yerlere çöp atmama adı altında bir ders konursa ,bu ülkede Ermenilerde,Türklerde,kürtlerde o kadar kardeşçe yaşarlarki,inanın onların kavgasından beslenen kesimler yapacak iş bulamazlar.”
Bir diğer okuyucudan: (…) Bizim de acılı günlerimiz var [Balkan savaşları] (…) Anneannemin ailesi Sarayevo'daki evlerinde çayı ocakta bırakıp kış ortasında yola çıktılar, 8-yaşındaki anneannem Xxxxx istanbul'a geldiğinde yanında sadece teyzesi vardı. Doğum sırasında annesini kaybeden babaannem Xxxxx, babası Xxxxx beyi 1913 Edirne müdafasında siperlerde şehit verdi. Anneannem ve babaannem anasız- babasız büyüdüler “
(…) siz ne derseniz deyin, bu olaylar olmuş bitmiş, tarihte, geçmişte kalmıştır, ortada bir ‘inkar’ yoktur, olayları kimsenin ‘inkar’ ettiği yoktur, sadece çok doğal olarak çıkarlarımıza ters düşmeyecek konumlanma vardır”
MAHKEME MEĞER RESMÎ DEĞİLMİŞ!
Bakın dünyada neler olabiliyor:
“Ben Ermenilerin yaptığı kıyımları anlatan 90 öyküden oluşan bir kitap yazdım. İstanbul’da bir yayınevine gönderdim. Bir ay sonra yayınevi sahibi bana telefon etti. Yayınevimize hırsız girdi. Bilgisayarımızı çaldı. Sizin e-posta ile gönderdiğiniz kitabınız da böylece yok oldu dedi. Bir süre sonra bana kitabımın her sözcüğü karalanmış olarak e-posta ile gönderildi. ABD’de bir Ermeni diasporası beni bu kitap nedeniyle mahkemeye verdi. Bana mahkeme gününü belirten bir davetiye gönderdiler. Bu konuyu Türkiye Barolar Birliğine bildirdim. Bana halen oturduğum Xxxxx’da bir avukata başvurmamı önerdiler. Avukat Xxxx’ı tanıyordum. Ona anlattım. O da ABD bir avukat arkadaşını önerdi. Sonuçta bana dava açan mahkemenin resmi mahkeme olmadığı anlaşıldı.”
“I. Dünya Savaşı’nda müttefiklerimiz yenilince bizi de yenik saydılar” yazan ders kitaplarıyla büyümemizin bir sonucu:
“Türkiye Ermeni kıyımı adı altında saldırılara uğramaktadır. Türk ulusu durduk yerde hiçbir topluluğa tarih boyunca kıyıcılık yapmamıştır. Batılı Haçlı odakları Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılması amacıyla Ermenileri kullanma denemesine girişmişlerdir. Yoksa Ermenilerle Türkler uyum içinde yaşayıp gitmekteydiler. Türklerden toprak istemek kişinin elini aslanın ağzına sokmasına benzer. (…) Kıbrıs’ta Rumların Türklere karşı kıyıcılık girişimleri, Bosna Hersek’te yaşananlar görmezlikten geliniyor, umursanmıyor Ermeni kıyımı diye yaygaralar koparılıyor.”
İSTANBUL’DA BİR PROFESÖRDEN
Şükür ki sosyal bilim alanından değil, ama rahatlıkla olabilirdi de. Özellikle, Balkan Müslümanlarının gasp edilen mallarının Ermeniler tarafından ödenmesi fikri ilginç:
“ (…) Balkan Türkleri nasıl Balkan lardaki milyonlarca hektarlık arazilerinden evlerinden olmuşlarsa, benzer olaylar olmuş; muhtemel diaspora bu mağdurların haklarını da karşılama yoluna giderse yani Balkan devletleriyle uğraşırsa bizle uğraştığı gibi; Anadolu da giden mallara da bir ölçüde kavuşabilir belki; yani iyi niyet göstermesi lazım.”
Buna benim, “Ne ilgisi var? Balkan Müslümanlarını Ermeniler mi öldürdü? Mezalim takası mı yapacağız?” deyişim üzerine:
“(…) yani benim demek istediğim Balkan müslimlerini tabii ki Ermeniler öldürmüyor; yani biraz kinaye ile söyledim (…) Çok çetrefilli onu demek istiyorum; ancak, Makedonya, Bulgaristan vs Balkanlardaki arazilerinin hak iddiası için belki onlarla işbirliğine gitse daha pozitif ve akılcı yaklaşım olur.. O zaman herkes kaybettiğine belki bir gün kavuşabilir..Barışçı da olur.. zıtlaşmak yerine (…) Zaten devlet açıyor arşivleri 20 senedir bildiğim kadarıyla, askeriye de açtı, niçin saklasın gizlesin ki?” (İşin bir diğer ilginç tarafı da, “kinaye ile söyledim” demesi. Çünkü kinaye, “düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz” demek -TDK sözlüğü, s. 874).
Şaşırıyorum: “Niye saklasın mı? Bunu da herhalde “kinaye” olarak söylediniz. Ermeni meselesini ppt [powerpoint sunumu] olarak görmek isterseniz iki tane yollayabilirim.” Şöyle cevap veriyor:
“Kinaye olmuş evet, yani şunu demek istedim; devlet 20-25 senedir saklamıyor, açmış yani, arşivleri, isteyen gelsin buyursun baksın diyor.. Bu arada NTV de 2-3 haftadır Taha Akyol un program var, onu seyrediyorum diyor ki…” Seyrettiklerini anlatıyor. Sonuna da bir not koymuş: “yollamak istediğiniz ppt lerde 'atrocities' görüntüler yoksa akademik karakterdeyse yollayabilirsiniz”. Ne kadar seçici bir akademisyen.
BU ÜLKE BAMBAŞKA BİR ÜLKE
Aslında, acayip bir durum yok. Büyüklerimizin buyurduğu gibi, çadırların kendi kendini yaktığı ve katırların kendi kendini kurşunladığı ülkedeyiz.
Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi doçentinin “Ermeni çeteleri Türk kıyafetleri giyerek kendi köylerini bastı” (link) dediği ülkedeyiz. (Bu genç arkadaş o zamanlar Anadolu kırsalında Müslüman ile Ermeni kıyafetleri arasında fark bulunmadığını bile bilmiyor. Belki de kasaba kurnazlığı: Askerlerin PKK’li kılığına girip Kürt köylerini basması henüz herkesin aklında ya, insanlar onu hatırlayıp haaa, derler diye düşünüyor).
Başbakan yardımcısının “Bilerek, kasıtla ve isteyerek soykırım yapmadık” (link) dediği ülkedeyiz.
Talat Paşa’nın defterinden Tehcir öncesi ile sonrası arasında 1.150.000 civarında Ermeni’nin eksik olduğu ortaya çıkmışken, Türk Tarih Kurumu başkanı profesörün (şimdi MHP milletvekili) “Tehcir sırasında 8.500 civarında Ermeni öldü” (link) dediği ülkedeyiz.
Tapu kayıtlarının hiçbir şekilde gösterilmediği ülkedeyiz.
Kime gösterilmediği? 1924 öncesi öldürülen veya ülkeyi terk etmek zorunda kalan Gayrimüslimlerin mirasçılarına.
Hangi gerekçeyle? “Asılsız soykırım ve Osmanlı Vakıfları mülkiyet iddiaları gibi konularda istismara yol açabilir" gerekçesiyle.
Nasıl oldu bu? Genelkurmay emriyle 1983 ve 2001 tarihli iki genelge yayınlandı ve bu bilgilerin internet ortamına aktarılması önlendi (link) (link).
Ülkem ülkem, güzel ülkem…
Not: Geçen haftaki yazımda, Bitlis Vali Vekili Salih Altun’un Ermeni sevmediğini ilan ettiğini basından aktarmıştım. Kendisinden gelen düzeltmeyi veriyorum: “Yukarıdaki linkte yer alan yazıda ismimi zikrederek verdiğiniz bilgi yanlıştır, yazınızın içinde linkini verdiğiniz haber Agos tarafından tekzip edilmiştir.” (link)