Arıların göç ettiği yerlerden fotoğraflar

Murat Germen, belgesel nitelikteki yeni projesiyle, HES’lerle gasp edilen su hakkına ve tahrip edilen doğaya dikkat çekiyor. ‘%5’ başlığını taşıyan proje, doğaya yapılan müdahaleleri fotoğraflarla belgelerken, derelerini kurtarmak için mücadele eden insanların sesine de kulak veriyor.

Hidroelektrik Santraller, dünya genelinde elektrik ihtiyacının ortalama yüzde 5’ini karşılıyor. Fotoğraf sanatçısı Murat Germen’in 25 Nisan’a kadar Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde devam edecek ‘%5’ başlıklı sergisi, ismini bu orandan alıyor. Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki henüz inşaat aşamasında veya faaliyette olan santralleri ve çevrelerini fotoğraflayan Germen, doğanın tahrip edilişine odaklanıyor: Yeşil alanlar çorak topraklara, hayvanların yuvaları atık arazilerine, toprağını ekip biçen köylüler inşaat işçilerine dönüşüyor… Ayrıca, 4 Nisan’da galeride düzenlenecek forumda, HES’ler, su hakkı ve alternatif enerji gibi konular, derelerin özgür akması için mücadele eden aktivistlerle birlikte tartışılacak. Germen’le, dünyanın 4’te 3’ünü oluşturan yaşam kaynağımız suya adanmış bu sergiyi konuştuk.

Kentsel dönüşüme odaklanan serinizin ardından, şimdi de fotoğraflarınızda HES’lerle doğaya yapılan müdahaleleri görüyoruz. Ne zamandır bu konu üzerinde çalışıyorsunuz?

İstanbul’da geçen yaz kuraklık sıkıntısı çektik. Bir ara barajlardaki doluluk oranının yüzde 14’e kadar düştüğünü hatırlıyorum. Kuraklık sorununun da ardından, artık doğru zamanın geldiğini düşündüm. Kentteki inşaat ve rant merkezli konularla zaten ilgileniyorum, bu projede de benzer bir boyut var. Enerji ihtiyacını karşılamak için yapıldığı söylenen HES’lerin, doğaya olumsuz bir etkisi var. Şu anda Türkiye’de çok sayıda HES inşaatı sürüyor. Tabii ki bugüne kadar hepsini ziyaret etmem mümkün olmadı. Fakat bu çalışmaya devam etmek niyetindeyim.

Bugüne kadar nerelere gittiniz?

Güneydoğu’da Diyarbakır ve çevresine, Akdeniz’de Antalya ve çevresi ile Karadeniz Bölgesi’ne gittim. En çok fotoğraf da Karadeniz’den çıktı, çünkü HES’ler için yapılan inşaat faaliyetlerinden en çok zarar gören bölge burası.

HES’lerin doğaya ne gibi etkileri var?

Doğada çok ciddi bir başkalaşma söz konusu. Panoramik fotoğraf çekimleriyle, bu başkalaşmanın devasa boyutlarını belgelemeye çalıştım. Geniş açılı lensler bile, yapılanların ancak belli bir bölümünü kapsıyor. Doğadaki geniş yeşil alanlar yok oluyor ve yerlerini toprak rengine bırakıyor; çünkü barajlar yapılırken bölgeden kaya, çakıl, kum, çimento gibi malzemeler sağlanması gerekiyor. Ve bunun için de oradaki dağlar parçalanıyor. Ziyaret ettiğim tüm HES inşaatlarının hemen yakınında, bir de taş ocağı vardı.

Doğayı ve ağaçları kaybetmemizin yanı sıra, bu bölgelerde yaşayan insanların hissettikleri ve söyledikleri, bir iklim değişikliği sorunu var. Örneğin Artvin’de, Türkiye’nin en coşkun nehirlerinden Çoruh’un üzerinde 3 büyük baraj var: ‘Borçka’, ‘Deriner’ ve ‘Muratlı’. Bunlara ek olarak, şimdi de ‘Yusufeli Barajı’ kuruluyor. Onun yapımı da tamamlandığında Çoruh, bir baraj gölleri yığınına dönüşecek. Coşkulu akan, daha önce üzerinde rafting bile yapılabilen o müthiş nehir, artık durağan su havuzlarından ibaret. Ve bu durum, bölgenin yerel iklimini de etkiliyor. Oradaki ortalama sıcaklıklar ve nem artmış. Bundan fauna ve flora da etkileniyor. Daha önce bu bölgede yaşamayan böcekler türüyor ve bu da ekinlere zarar veriyor. Bu ısı ve nem değişiklikleri, arıların da başka yerlere göç etmesine neden oluyor. Bir yerde şöyle bir bilgi okumuştum: Eğer arılar, bir bölgeyi terk ediyor veya telef oluyorsa, orada çok ciddi bir iklim ve doğa problemi vardır.

Sergide yer alan Umut Kocagöz ve Özlem Işıl’ın çektiği ‘Akıntıya Karşı’ isimli videoda, yerel halkla yapılan söyleşiler, bu bölgelerde meydana gelen değişimleri, insanların geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılıkta yaşanan sıkıntıları, net bir biçimde ortaya koyuyor.

HES inşaatlarına halk nasıl tepki veriyor?

Karadeniz’de HES’lere karşı büyük bir tepki var. Çünkü en çok hasarı burası görüyor. Bölgede yaşayan insanlar, çeşitli etkinliklerle seslerini duyuruyorlar. Direnişin tahmin ettiğimizden daha yaygın olduğunu, sevinerek gözlemledim. Bunun yanı sıra, farklı gruplar da birbirlerinden haberdarlar. Örneğin Antalya’daki ‘Alakır Nehri Kardeşliği’ grubu, Mersin’in Boğazpınar Köyü’ndeki aktivistleri tanıyor; Mersin’dekiler de Toros Dağları’ndaki Ahmetler Köyü sakinlerini... Sergide de aktivizm temalı iki pano yer alıyor.

Ayrıca, HES’lerle ilgili daha önce yayımlanmış bazı haberlere de sergide yer vereceğiz. Ana akım medyada bile bu konuyla ilgili çok sayıda haber çıkmış olması, şaşırtıcı. İnsanların dereleri kurtarmak için neler yaptıklarını, maruz kaldıkları baskılara rağmen nasıl mücadele ettiklerini, bu haberler aracılığıyla paylaşmak istiyorum. Hayatını bu mücadeleye adamış bir grup insan var ve buna saygı duymak gerek. Ben, burada bir şeyler aktarmaya çalışan bir aracıyım. Bu, yalnızca bir hatırlatma ve farkındalık oluşturma sergisi.

Sergi metninde, sadece kırsal bölgelerde değil, kentlerde de yer altından akmaya zorlanan ve karanlığa hapsedilen akarsulardan bahsediyorsunuz. Yani bu ‘uzaktaki’ bir sorun değil...

Evet. Kırsaldaki suyun bu kadar çok kontrol altına alınması ve yönlendirilmesi, aslında tümüyle büyük şehirlere hizmet etmek için. Örneğin, Melen Çayı’nın suyu, İstanbul’a yönlendirildi. Aslında İstanbul’un o suyu almaya hakkı yok. Daha önce bu çayın suyundan yararlanan insanlara ne olacak? Yerli nüfus, kendi suyundan faydalanamaz hâle gelecek.

Sergideki haritada, başlangıç aşamasında olan onlarca yeni HES projesi görülüyor. Neden bu kadar çok enerji üretmeye ihtiyacımız var?

Bugün bizi yöneten ideoloji, “kanaat etmek” üzerine kurulu değil; daha çok, “ne kadar harcarsak o kadar iyi” düşüncesine sahip. Ekonomi de tamamen buna dayalı. Hâlbuki, daha çok enerji üretmek yerine, nasıl daha az enerji harcayabileceğimiz üzerine düşünmeliyiz. 

Etiketler

HES


Yazar Hakkında