Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Erdoğan, geçen hafta Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki genel merkezinde gerçekleştirilen ‘Olağanüstü Durumlarda Kadınlar ve Kız Çocukları: Türkiye’nin İnsani Müdahalesi’ başlıklı oturumda, Suriyeli mülteciler konusunda yaptıkları araştırmalara dayanan bir konuşma yaptı. Erdoğan hem yayımlanan araştırmaları, hem de BM’de Türkiye’nin Suriyeli mültecilerle ilgili politikasıyla ilgili algıyı anlattı.
Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO) kurucusu ve müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan, HUGO bünyesinden bir ekiple 6 ilde yaptıkları derinlemesine mülakatlarla, sayıları 1,5 milyonu aşan Suriyeli sığınmacılarla ilgili geniş kapsamlı bir araştırma gerçekleştirdi. Erdoğan ve ekibi, ayrıca, Suriyelilerin Türkiye’deki ‘toplumsal kabul’ü konusunda da 18 ilde bir kamuoyu araştırması yaptı. Her iki çalışma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından ‘Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum’ başlığıyla yayımlandı.
Yoğun katılım
Erdoğan, geçen hafta Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen ‘Olağanüstü Durumlarda Kadınlar ve Kız Çocukları: Türkiye’nin İnsani Müdahalesi’ başlıklı oturumda, Suriyeli mülteciler konusunda HUGO kapsamında yaptıkları araştırmalara dayana bir konuşma yaptı. Erdoğan ile hem yayımlanan araştırmaları, hem de BM’de Türkiye’nin Suriyeli mültecilerle ilgili politikasıyla ilgili algı hakkında konuştuk. Erdoğan, “Düzenlenen oturuma yoğun bir katılım vardı. Bu da Suriye konusunun uluslararası platformlarda ne kadar yakından izlendiğini gösteriyor” diyerek söze başladı.
Oturumda konuşan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Başkan Yardımcısı Anne Christine Erikkson’ın, Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye’nin ortaya koyduğu çabaları övdüğüne dikkat çeken Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “Ben konuya genel bir çerçeve çizdim ve Türkiye’de sayıları Mart 2015 itibarı ile 1 milyon 858 bin olarak açıklanan Suriyelilerin yüzde 53’ünden fazlasının 18 yaş altı çocuk ve gençlerden oluştuğunu, en az 70 bin Türkiye doğumlu Suriyeli olduğunu, kadın ve çocukların oranının toplam içinde yüzde 75’i aştığını, bu nedenle çok özenli politikalara ihtiyaç olduğunu ifade ettim. Uluslararası kamuoyuna eleştirim, ortaya konulan hem insani, hem de mali yük paylaşımı konusundaki dayanışma eksikliği idi. Bu kötü örneğin, açık kapı politikası uygulayan komşu ülkelere insafsız bir yük bindirmesinin, ileride ortaya çıkacak başka krizlerde komşu ülkeleri duyarsızlaştırabileceğine, çok ciddi insanlık facialarının yaşanabileceğine işaret ettim. AB’nin Türkiye’ye ‘Savaştan kaçanlar için doğu sınırını mutlaka açık tutun, ama eş zamanlı bir biçimde batı sınırını yükseltin’ tarzındaki siyasetinin, ilkeli ve hak temelli bir göç politikası için çok sorunlu olduğunu ifade ettim.”
Erdoğan, Suriyelilerin Türkiye’deki ‘toplumsal kabulu’ ile ilgili ise şunları söyledi: “Türkiye’de toplumsal kabul çok yüksek düzeyde gerçekleşse de bunun sınırlarına dayandı. Sürecin iyi yönetilememesi hâlinde Türkiye çok ciddi risklerle karşı karşıya kalacak. Araştırmamızda ortaya çıkan sonuçlardan biri de Türkiye toplumunun Suriyelileri çok da kendinden görmemesi. Özellikle politika yapım süreçlerinde, bu durum mutlaka ciddiye alınmalı.”
Erdoğan’ın dikkat çektiği bir başka husus da okullaşmayla ilgili: “Türkiye’de okul çağındaki Suriyelilerin yüzde 20’si okula gidebiliyor ve artık kabul edelim etmeyelim, bu sorun bizim sorunumuzdur; hem mülteciler, hem Türkiye’nin huzurlu geleceği için kayıp kuşaklara izin verilmemelidir.”
BM’deki hava
BM’de Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik tutumuna dair oluşan algıyla ilgili olarak, Erdoğan şunları söyledi: “BM’de görüştüğüm kişilerin çok önemli bir bölümü, Türkiye’nin Suriyeliler konusundaki tavrını insani olmaktan çok siyasi bir yaklaşım olarak görüyor. Konu, ‘Erdoğan-Esad çatışması’ olarak algılanıyor. Uluslararası kamuoyunun harekete geçirilmesi için Esad’ın ne kadar kötü bir diktatör olduğu ve o gitmeden hiçbir şey olmayacağına yönelik söylem, insanları etkilemiyor ne yazık ki. Uluslararası ortamlarda, bu konunun siyasi yönünü değil, insani yönünü öne çıkarmak gerekiyor.”