YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Meclis’teki direniş, yaklaşan seçimler

Geçen Cumartesi gecesini, bir grup insan, internetin başında geçirdik. Çünkü İç Güvenlik Paketi TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekteydi ve önceki oturumlar hayli sert geçmiş, bilhassa HDP ve CHP’li vekiller sert saldırılara maruz kalmışlardı. Önümüzde önemli bir mesele vardı. Hükümet, toplantı ve gösterilere daha da sert önlemler getiren ve ülkeyi bir polis devletine çevirmeye aday olan bu yasayı neden böylesine canhıraş biçimde Meclis’ten geçirmeye çalışıyordu? Bu yasayı acaba kavga dövüş geçirmeyi de göze almış mıydı, gerekirse vekiller yaralanabilir miydi? Bu uğurda iç tüzük neden esnetiliyordu, bu kadar gerilim varken neden oturumlara ısrarla devam ediliyordu? Bana sorarsanız, ikinci bir mesele daha vardı. Biz yurttaşlar olarak, bu derece kritik bir yasama faaliyetini neden izleyemiyorduk? Evet, TRT’nin sayısız kanalı vardı, bir kanal da TBMM TV olarak görev yapıyordu ama, 19.00’a kadar... 19.00’dan sonra bu kanal spor kanalına dönüşüyordu. Ülkesinde cereyan eden bir yasama faaliyetini izlemek isteyen yurttaş, cebinden para ödeyip, oturumu internetten izlemek mecburiyetindeydi. Yani kamusal bir haktan mahrum bırakılmış durumdaydık. Dolayısıyla, konuyla ilgili birkaç yüz kişi, Cumartesi gecesini internet başında geçirdik. Biraz da o tarihi geceye tanık olmak için. Zira aynı oturumda HDP’li vekiller Meclis’te oturma eylemi yaptılar ve sık sık sloganlar attılar.

Peki, neden böyle şeyler oldu Meclis’te? Daha doğrusu, bu mesele niçin önemli? Konu, malum, İç Güvenlik Paketi. Hükümetin “Ne yani, molotof kokteyli atana ceza vermeyelim mi?” mugalatasıyla sunduğu, yargısal faaliyetlerin bir kısmını valilere ve idarecilere devreden, polisin yetkisini daha da artıran ve bilhassa sokak gösterilerinde elini daha da ‘serbest’ bırakan yasa. Bildiğiniz gibi, mevcut durumda, molotof kokteyli taşıyanlara ya da atanlara ceza zaten öngörülüyor, TCK’da. (Yasanın neler getirdiğini iki hafta önce bu köşede yazmıştım.)

Yasaya muhalefetin sert eleştirileri ve tepkisi var. Bunu Meclis oturumlarında gösteriyorlar. AKP, bu eleştirileri, klasik biçimde “Ortalığı birbirine katıyorlar” otoriterliği/statükoculuğu ile açıklıyor. Ancak bununla da kalmayıp CHP, HDP ve MHP’nin farklı saiklerle de olsa yasaya karşı çıkmasını bir ‘ittifak’ olarak sunuyor ve bu ittifaka bir de ‘paralel yapı’yı ekliyor. AKP’ye bakarsanız, bu ittifak, seçime giderken Türkiye’yi kaosa sürüklemek istiyor.

Dolayısıyla, meselenin bam teline gelmiş oluyoruz. Haziran seçimlerinin AKP için hayli kritik, belki de en kritik seçim olacağı açık. Her seferinde bunu söylüyorum; evet, AKP ,için daha doğrusu Türkiye için bütün seçimler kritiktir, kritik olmayan seçim yoktur, ama bu seçim birkaç açıdan önemli:

a) Erdoğan ilk kez partinin başında değil. Cumhurbaşkanı olarak hâlâ işin başında ama sonuçta Davutoğlu diye bir figür var. Aralarında bir gerilim olduğunu düşünmek için erken ama bir işbölümü olduğunu da söyleyemeyiz. Davutoğlu bir başbakan olarak davrandığında doğal olarak Erdoğan’ın ayağına basmış gibi oluyor; bunun tam tersi de geçerli. Son ‘Şah Fırat’ meselesinde bile aslan payını kimin kapacağına dair (ki böyle bir aslan payı olup olmadığı hayli şüpheli) bir karışıklık yaşandığı, dışarıdan belli oluyor. Sonuçta şunu tahmin etmek zor değil: Erdoğan dümeni tamamen Davutoğlu’na bırakmak istemiyor, çünkü işi şansa bırakamaz. Ancak, bir yandan da, bunu yaptığı ölçüde Davutoğlu’nun altını kendi elleriyle oymuş olacak, çünkü böylece Davutoğlu’nun başbakanlığı kamuoyuna ve –daha da önemlisi– partide ‘tartışma konusu’ olacak. Bu durum, AKP’nin –bir ihtimal– aleyhine işleyecek dinamiklerden biri.

b) HDP’nin seçime parti olarak girmesi. Yapılan hesaplar, tahminler, HDP’nin barajı aşması durumunda AKP’den hatırı sayılır miktarda vekil eksilteceğini gösteriyor. Bir önceki maddeyle birlikte düşündüğümüzde, bu durumun AKP’yi daha da düşündüreceği ortada. Yani sadece şu iki maddeyi bile birlikte düşünürsek, seçimin neden daha kritik olduğu ortaya çıkar. Ama başka maddelerimiz de var.

c) HDP ile birlikte hareket eden ya da etmeyen sol muhalefetin atak yapma ihtiyacı ve hamlesi. Kürt siyasi hareketinin ‘sokak’la koordineli biçimde yürüttüğü parlamento mücadelesinin, siyasal alanı iki düzlemde birlikte düşünmenin ne tür kazanımlar getirdiğini, sanıyorum sol/sosyalist siyaset, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle, artık somut olarak da gördü. Dolayısıyla, sol muhalefet HDP ile ister ittifak yapsın, ister yapmasın, bir tür HDP, daha doğrusu Kürt siyaseti taktiğini denemek isteyecek gibi görünüyor. Yani, biraz basitleştirilmiş gibi olacak ama, sokakta direnişi güçlü tut, oradan çıkan enerjiyi parlamentoya taşı, parlamentoyu da bir mücadele alanı/olanağı olarak yine sokağa taşı. Mücadeleyi genişlet, siyasette söz sahibi ol. Tabii, Kürt siyaseti açısından baktığımızda 25 yıllık bir direnişten ve devasa bir Kürt Sorunu’ndan bahsediyoruz, ancak sol siyaset de bu işe bir yerinden başlamaya niyetli görünüyor.

d) Sınıf meselesi. İptal edilen bir grevimiz var. Ancak beri yandan, mevcut otoriter kapitalist sistemin çarkları artık işçileri daha fazla sokağa, eyleme itiyor ve AKP’nin en hazzetmediği işler bu sınıf meseleleri. Tüm laik-muhafazakâr karşıtlık üzerinden yürüyen ezberler burada bozuluyor ve ellerinde kalan tek şey polis gücü oluyor.

Özetle, sokağın biraz daha ön plana çıkacağı bir döneme girmemiz mümkündür. AKP belli ki birinci maddede tarif etmeye çalıştığım belirsizliğin de etkisiyle, tek önceliğini mevcut oy seviyesini korumaya ayırmış vaziyette. Ve belli ki, sokak eylemi istemiyor. Bu tür bir hareketlilikle başa çıkamayacağını düşünüyor, klasik bir sağ muhafazakâr parti olarak. Anlaşılan o ki, biraz da bu saydığım sebeplerle, bu İç Güvenlik Paketi’ni en fazla bir-iki küçük revizyonla Meclis’ten geçirecekler. Artık daha otoriter bir toplum haline mi geleceğiz? Hükümetin umurunda değil. Nasıl olsa bunun çok önemli bir demokratik atılım sayılması gerektiğini söyleyecek medya gücü, elinin altında. Meclis’teki direniş, tam da bu yüzden çok önemli.