Ankara buluşmasından notlar: Ya da Ankara’da değişen, değişmeyen..

11 Şubat akşamı Başbakan Davutoğlu Türkiye’de yaşayan; Türk/Müslüman olmayan her türlü toplumun dernek, vakıf ve gazetelerinden temsilcilere bir yemek verdi. Yemeğin başlangıcında yaptığı konuşma tüm kanallar tarafından canlı yayınlandı, oradaki açıklamaları okudunuz, izlediniz. Ancak yemek muhabirler çıktıktan sonra da devam etti ve epey mesele konuşuldu. Oradaki konuşmalardan bazı satırbaşlarını paylaşmakta fayda var.

Toplantıda Başbakan Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan oluşan Hükümet üyeleri, öncelikle sırayla toplumların sorunlarını dinlediler ve olabildiğince temsilciye söz verdiler. Bu bölümde ağırlıklı olarak tüm toplumlar sorunlarını ve yaşadıkları dile getirdiler. Bu sıkıntıları belki üç gruba ayırabiliriz. Vakıf malların devrinde yaşanan hukuki bürokratik sorunlar, kurumların idari işleyişle ilgili sorunlar ve siyasi- söylem düzeyindeki sorunlar.

En geniş bölümü hukuki bürokratik sorunlar oluşturdu.  Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’nın Zeytinburnu’nda geri almaya hak kazandığı arazinin bir kısmının üzerinde Zeytinburnu Belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi’nin hak talep etmesi, Yeşilköy’de inşa edilecek Süryani Kilisesi için tahsis edilen arazinin 600 metrekareye düşürülmesi ve kilise girişinin caddeden olması (bu durumda cemaate 300 metrekarelik bir yer kaldığına dikkat çekiliyor), yine Bulgar toplumunun kilise konusunda yaşadıkları sorunlar, Balat’taki kilisenin restorasyonunun durması, İmroz’daki Rum cemaati için yapılan okullarda karşılaşılan bürokratik zorluklar, İskenderun Rum Ortadoks cemaatinin -1936’da Türkiye topraklarında olmamalarından kaynaklanan- mülk sorunları, Bomonti Mıhitaryan Okulu’nun yaşadığı bina sorunu, Süryani Katolik cemaatinin yaşadığı tapu meseleleri detaylı biçimde Hükümet’e iletildi.  Bu sorunlarla yakından ilgilenileceği mesajı verildi, tüm sorunlar not edildi. İstanbul’daki Rum toplumundan gelen mesaj ise çarpıcıydı. Toplamda “2500 kişiye” indiklerini söyleyen temsilciler pozitif bir ayrımcılık ve sorunların çözümünde ivedilik talep ettiler. İlave olarak mütekabiliyet uygulamasının Rum toplumunu çok zor durumda bıraktığına dikkat çekildi ve “Rehin olmak istemiyoruz” mesajı verildi.

İkinci bir kategori, idari meseleler. Ermeni toplumu temsilcileri iki mesele üzerinde durdular. Onay bekleyen Vakıflar yönetmeliği ve belirsiz halde bekleyen Patriklik seçimleri. Hükümet’in “önce cemaatler kendi arasında mutabık kalsın” beklentisinin de karşılandığını kaydeden temsilciler Hükümet’ten “konu gündemimizde” yanıtını aldılar.  Hatta Arınç “görevde bulunduğum süre içinde inşallah çıkaracağız” diye konuştu. Patrikhane seçimleri için ise “Mutafyan için ‘artık görevini yapamaz haldedir’ şeklinde bir sağlık raporu gelirse  bir seçim söz konusu olabilir” mesajı verildi.

Gelelim siyasi meselelere. Öncelikle İsrail ile yaşanan sorunların ülkeye yansımaları dile getirildi ve Yahudilere yönelik nefret söyleminin böyle dönemlerde hızla büyüdüğüne dikkat çekildi. Keza İsrail devletinin faaliyetleri yüzünden buradaki Yahudilerin de büyük bir baskı altında kaldığına dikkat çekildi. Başbakan Davutoğlu buna karşılık “Dışarıdaki irtibatlar yüzünden kimse suçluluk psikolojisine girmesin” diye konuştu ve “nefret söylemine hepimizin karşı olması lazım” mesajı verdi.

Toplantının sonlara doğru genişçe bir bölümü ise Türkiye Ermenistan sınırının hala kapalı kalması, Hükümet’in “Rum, Ermeni, Yahudi lobiler” meselesini yeniden dolaşıma sokması, Hükümet’in Perinçek davasındaki çizgisi, Çanakkale anmasının 24 Nisan’a alınması ve Sarkisyan’a yapılan davet sonrasında Ermenistan ile yaşanan gerilime yönelik sorulara verilen yanıtlar oluşturdu.

Davutoğlu sınırın kapalı kalması meselesinde “Ermenistan eğer tek bir reyonu açsa bile sınır açılacaktı, ancak bir direnç oluştu” yanıtını verdi. “Tek bir reyon açılsa Ermenistan’ı ihya ederdik” ifadesini kullandı.  Diaspora konusunda “Ermeni diasporası düşman diaspora değil, bizim diasporamızdır” sözlerini kullandı ve “Diaspora açılımımız devam edecek” diye ekledi. Lobiler konusunda ise “Kollektif suç üretiyorlarsa buna karşı çıkarız” argümanını kullandı. Kimi Yahudi lobilerinin seçilmiş iktidara karşı faaliyetler içinde olduğunu söyledi.
Türkiye’de fikir hürriyetinin Paris’ten daha ileride olduğunu söyledi Davutoğlu ve  “Orada soykırım yoktur demek sorun olmasına rağmen burada soykırım olmuştur  diyen engellenmiyor” diye konuştu. Hükümet’in Perinçek davasındaki konumu ile ilgili olarak ise “Soykırım olmamıştır diyenin yargılanmasına karşı çıkarız” diye konuştu  ve Perinçek karşı fikirde olduğu biri de olsa düşünce özgürlüğünü savunacağı mesajını verdi.  Hükümet’in bu konuda çizgisini “özgürlükler arasında hiyerarşi kurmamamız lazım” sözleriyle özetledi.
Çanakkale Anması’nın bu yıl 24 Nisan’a denk getirilmesi ile ilgili eleştiriler karşısında ise “Özellikle yapılmış bir şey değil. O tarihte zaten ayin oluyordu” yanıtını verdi ve “Ermenilerin yaşadığı acıyı hissediyoruz” diye konuştu.

Genel bir değerlendirme yapacak olursam. Hükümet son yıllarda atılan olumlu adımları, bilhassa da gayrimenkullerin devri konusunda atılan adımları önemsiyor ve yeni bir dönemin başladığının “farkında olunmasını” bekliyor. Konuşan dernek ve vakfı temsilcileri bu “farkındalığın” altını zaten çizdiler.

Siyasi düzeyde ise sorunların tam olarak çözüldüğünü söylemek mümkün değil. İsrail ile yaşanan her sıkıntıda Türkiye’deki Yahudilerin mercek altında olması, “Rum Ermeni, Yahudi lobiler” temasının sürekli kullanımda olması, buna mukabil Hükümet’in “siz bu tartışmalardan etkilenmeyin” demesi, bir mesele olarak önümüzde duruyor. Duruyor zira Hükümet her ne kadar böyle mesajlar veriyorsa da  muhafazakar ve sağ basın hiç de bu mesajları almış gibi davranmıyor. En önemlisi böyle konuların bir iç siyaset  malzemesi olarak kulanılması anlayışı önümüzde duruyor.

1915 meselesine gelirsek. Burada da Hükümet eskiye kıyasla önemli adımlar atıldığının altını çiziyor. Evet eski devlete kıyasla kimi gelişmeler var ancak temel çerçeve çok değişmiş değil. Tam da 100. yılda, tam da 24 Nisan’da bir Çanakkale anması tertiplenmesi ve buna Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın çağrılması bütün bu “değiştik” argümanlarını neredeyse tekzip eden bir adım özelliği taşıyor ve yapılan açıklamalar da pek tatmin edici değil.

Keza “lobiler” konusunda da eski devletin argümanlarına dönüş çok kolay olabiliyor ve en önemlisi “Gülen-lobiler işbirliği” açıklamalarında  görüldüğü gibi bu mesele de pek kolayca iç siyasete tahvil edilebiliyor.

Peki 24 Nisan’a doğru yeni adımlar gelebilir mi? Açıkçası böyle bir izlenim edinmedim. Söylem konusunda eski devlete kıyasla bir değişiklik var elbette ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bogota’da yaptığı konuşmada “1915 Olayları” ifadesini kullanması, (ki bu ifade farkedileceği gibi meseleyi tarif etmekten çok uzak, hatta “tehcir”in bile geriside bir ifade),  “konuyu tarihçilere bırakalım” derken her seferinde peşine diasporayı malzeme etmesi (“diaspora dürüstse”sözleri ) temeldeki  çerçevenin henüz çok değişmediğini ve eski ile yeninin birarada varlığını sürdürdüğünü, çok kritik kavşaklarda eski devletin argümanlarına dönülebildiğini gösteriyor.
Yine de temas iyidir diye bitirelim şimdilik bu notları.

Kategoriler

Güncel Türkiye



Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE