Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen 17. İklim Değişikliği Konferansı, yaklaşık 200 ülkenin katılımıyla gerçekleşti. Konferansa, ülkelerin daha çok genç delegeleri ve gazetecileri katıldığı protesto gösterisi ve son dakika golü yeni “bağlayıcı anlaşma” kararı damgasını vurdu.
Sevag Beşiktaşlıyan
besiktasliyan@agos.com.tr
2005’te imzalanan Kyoto Protokolü’nün 2012 yılında sona ereceğinden, bu konferansa dair en büyük beklenti, yeni ve daha acil önlemler alan bir mutabakata vararak, Kyoto Protokolü’nün ikinci dönemine girmesiydi. ABD, Japonya ve Rusya’nın yeni anlaşma için ayak diremesinden dolayı, özellikle AB’nin çabalarıyla bu mutabakata ancak konferansın son günü varılsa da, Kyoto’dan daha kapsayıcı bir anlaşma yapma konusunda karar alındı. Karara göre, büyük ihtimalle ismi Durban Protokolü olacak anlaşmanın esasları, 2015 yılına kadar görüşülecek. 2015’te son şekli verilecek protokol, 2020 yılında taraf ülkeler için “hukuki bağlayıcılık” öngörecek şekilde geçerli olacak. Kyoto Protokolü’nden farklı olarak, yeni protokol, gelişen ve gelişmekte olan ülkelere ayrı karbon salınımı tarifeleri öngörmeyecek. Salı günü, Kanada, böyle bir farklılığın olmadığı anlaşma talebini bahane ederek, bu sene yaptığı fazla karbon salınımının faturası olan 14 milyar doları ödemeyi reddederek Kyoto Protokolü’nden çekilmişti.
Protokolün en olumlu yönü, tarihsel olarak küresel ısınmaya en büyük katkıyı yapan ABD ile şu anda küresel ısınmaya en büyük katkıyı yapan Çin’in dahi katılacakları taahhüdü vermeleri. Diğer tarafta ise, taahhüt edilecek karbon salınım kesinti miktarının ülkeler tarafından belirlenecek olması, bir bakıma “gönüllülük” esasına dayanması ise kafalarda soru işaretleri yaratıyor. Şimdiye kadar yaşanan süreç çok net gösteriyor ki, küresel ısınmayla mücadele, gönüllülük veya ulusal yaptırımlar üzerinden değil, uluslararası hukuk üzerinden devam ettiği sürece başarı kazanacak. Protokole yapılan bir diğer itiraz da, küresel ısınma konusunda en hızlı şekilde önlem alınması gerekirken, bu çözümün şimdilik 9 yıllık bir zamana yayılmasına geldi. Greenpeace International başkanı Kumi Naidoo, “dünyanın önlem almak için 9 yıl daha beklemesinin, küresel ısınmayı bir tehlike olmaktan çıkarıp bir felakete dönüştüreceğini” belirtti.
Ülkeler, Konferans’ta çoğunlukla başbakanlık veya çevre bakanlığı seviyesinde temsil edilirken, Türkiye, küresel ısınmaya hangi gözle baktığını sergileyecek şekilde Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın başkanlığındaki bir heyetle katıldı. Kyoto Protokolü ve Kopenhag Uzlaşması’nı imzalamasına rağmen, hâlâ resmi bir küresel ısınma politikası ve hedefi bile olmayan Türkiye heyeti, yaptığı sunumda, 1990 yılına göre karbon salınımını %20 azalttığını söylese de, gerçek, salınımın %96 arttığı. Doğalgaza geçiş sağlanmasa, gerçekleşecek olan 2,5 kat artışın, 2 kat olarak gerçekleşmesi sonucu %20 azalma sağladığını iddia eden ve ortaya herhangi bir hedef koymayan Türkiye, buna rağmen Kyoto’nun mekanizmalarından faydalanarak teknolojik ve finansal destek almaya çalışıyor. Konferans’ta Türkiye adına en olumlu tavır ise, 2008’den beri resmi olarak güncellenmeyen kişi başına düşen CO2 oranının 5 ton olarak açıklanmasıydı. Yapılan sunumdan sonra 9 Aralık günü, toplantıları terk eden Türkiye’nin, yapılacak yeni protokolde nasıl bir vaatte bulunacağı ise merak konusu.