Patrik seçimi süreci somutlaşırken, 2010’daki ‘Patrik Genel Vekili’ sürecinin neredeyse tek takipçileri olan hukukçular Sebu Aslangil ve Setrak Davuthan’la, bugüne dek Patriklik seçimlerinin hangi süreçler sonucunda gerçekleştiğini konuştuk.
Patrik II. Mesrop’un 2008 yılında ortaya çıkan rahatsızlığının ardından, Patriklik makamının nasıl yönetileceği konusu tam anlamıyla bir kaosa dönüştü. Patrik seçimi, Eş Patrik seçimi derken 29 Haziran 2010’da devlet tarafından ‘Patrik Genel Vekili’ seçilmesi izni verildi ve Patrikhane de bu yazıya en hızlı şekilde uyarak ertesi gün Başepiskopos Aram Ateşyan’ı ‘Patrik Genel Vekili’ olarak seçti.
Toplum tarafından çokça tartışılmış olsa da o dönemde yaşananların arka planı tam olarak bilinmiyor ve bilinenler de çoktan unutulmuş durumda. 2014 yılı sonlanmaya yaklaşırken ortaya çıkan görüşler, kamuoyu ve neredeyse toplumun tüm önde gelenlerinin durumun kabullenemez olduğunu ve artık Patrik seçimi yapılması gerektiği yönündeki görüşünü gözler önüne serdi.
Patrikhane’nin de kayıtsız kalamadığı bu tepkinin sonucunda, Başepiskopos Ateşyan, Noel resepsiyonunda Patrikhane’nin toplumun tüm kesimleri tarafından yükselen Patrik seçimi talebi için çalışmalarını son aşamaya getirdiklerini belirtti.
Toplumu seçim atmosferine yaklaştıran bu gelişmelerin ardından, 2010’daki sürecin neredeyse tek takipçileri olan hukukçular Sebu Aslangil ve Setrak Davuthan’ın kapısını çaldık. Sürece ilişkin çarpıcı açıklamaların da yer aldığı söyleşide, bugüne dek Patriklik seçimlerinin hangi süreçler sonucunda gerçekleştiğini de konuştuk.
Patriklik seçimi nasıl yapılır?
Patrik seçimi yapılması gerektiği durumlarda prosedür nasıl işliyor?
Sebu Aslangil: Patriklik seçimi yapılması için gereken koşullar oluştuğunda, Patrikhane, cemaatin kanaat önderlerine bir çağrı yapar ve toplantı düzenler. Bu toplantıda, seçim sürecini idare etmek ve yürütmekle yükümlü olan ‘Müteşebbis Heyet’ seçilir. Müteşebbis Heyet’in seçilmesi demek, seçim sürecini başlatmak anlamına gelir ve artık seçimle ilgili tüm yetki ve görev bu heyete aittir. 16 Aralık 2009’daki toplantıda da öyle bir heyet seçildi. Bu heyeti daha anlaşılır kılmak için bir benzetme yapacak olursak, Yüksek Seçim Kurulu’na benzetebiliriz. Patriklik seçimi yapılması için gereken koşulların oluştuğuna yönelik tespiti de içeren başvuru dilekçesiyle seçimin yapılması için gereken başvuruyu ilgili makamlara Müteşebbis Heyet yapar.
Bu başvurunun yapılacağı makam İçişleri Bakanlığı mıdır?
S. A.: Azınlıkların bu konuda ortak bir sorunu olan tüzel kişilik sorunu tabii ki var. 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi ve teamüle bakılırsa, Patrikhane’nin toplumun tümünü ilgilendiren bütün başvurularının muhatabı Hükümeti temsilen İçişleri Bakanlığı’dır. Dolayısıyla Patrik seçimi başvurusu da İçişleri Bakanlığı’na iletilmek üzere Valiliğe teslim edilir. Yanıt da aynı yol üzerinden Bakanlık tarafından Vilayet üzerinden verilir. 2010’da Müteşebbis Heyet’in izlediği yöntem de bu olmuştu.
Cumhuriyet döneminde toplamda kaç Patrik seçimi yapıldı?
Setrak Davuthan: Patrik Naroyan, Khaçaduryan, Kalustyan, Kazancıyan ve son olarak Patrik Mutafyan olmak üzere toplam beş Patrik seçimi yapıldı.
Tüm bu seçimlerde aynı süreç mi işledi?
S.D.: Hayır. Bunu ikiye ayırmak gerekiyor. 1922 yılında Patrik Zaven Yeğyayan’ın ne sebeple makamını terk ettiği ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, makamın boşalması üzerine Patrik Naroyan, ‘1863 Nizamnamesi’ndeki şartlara göre seçilmişti. 1961’de yapılan ihtilal sonrasında ise ‘Cismani Meclis’ lağv edildi ve Patriklik seçimi Bakanlar Kurulu kararnameleriyle yapılabilmeye başlandı. 1961’de bir sonrakine emsal teşkil etmemek kaydı ile yayınlanan talimatnamede ilk kez ‘Müteşebbis Heyet’ tanımı kullanılmıştı. Khaçaduryan, Kalustyan, Kazancıyan ve son olarak Mutafyan patriğin göreve geldiği seçim de dâhil olmak üzere sonraki tüm seçimler aynı şekilde ‘talimatnameyle’ yapılmıştı.
S.A.: Eğer son başvurumuz akamete uğratılmamış olsaydı. Aynı şekilde ‘Bakanlar Kurulu Talimatnamesi’yle sonuçlanacaktı. Burada çok önemli bir noktayı hatırlatmak gerekiyor. Patrik Karekin Kazancıyan’ın seçildiği dönemde, Hükumet bu yöntemden uzaklaşmak istemiş ve Müteşebbis Heyet’in yazısına, ‘Patrik seçimini din adamları yapacaktır’ şeklinde bir yanıt vermişti. Buna bütün cemaat topyekûn karşı çıkınca, o yazıdan geri dönüldü ve 61’de çıkan talimatname gibi bir talimatname yayınlandı ve seçim düzenlendi.
Son seçimde 18 bin kişi oy kullanmıştı. Seçmen listeleri nasıl oluşturuluyor?
S.A.: Talimatname Müteşebbis Heyet’e ulaştığı zaman, bir seçim takvimi düzenlenir ve tüm vakıflara yazı gönderilerek var olan seçmen sayısının bildirilmesi talep edilir. Seçmen sayıları resmi olarak iletildikten sonra, seçim çevresindeki seçmen sayısına bağlı olarak delegelikler oluşturulur. Delegelerin sayısı istikrarlı bir biçimde yaklaşık 90 olarak şekillenmiş. Toplam 42 vakıfa birer delege verildikten sonra seçmen sayısına göre kalan delege kontenjanları dağıtılır. Örnek olarak son seçimde Feriköy 13, Bakırköy 10, Samatya 11 gibi delege kontenjanları dağıtılmıştı. Bu işlem yapıldıktan sonra tüm seçimlerin aynı günde yapılmasını sağlamak üzere tüm vakıfların delege seçimlerini yapması düzenlenir.
Delegeler belirlendikten sonra itiraz için belirli bir sürenin geçmesi bekleniyor. Bu sürenin de tamamlanmasıyla ‘Delegeler Meclisi’nin toplanması için çağrı yapılıyor. Bu toplantıda bir ‘Divan’ seçiliyor ve bu Divan’ın oluşması, Müteşebbis Heyet’in de varlığının sonlanması anlamına geliyor. Oyları ‘Divan’ sayıyor ve Patriği de o ‘Divan’ ilan ediyor.
Patriklik makamı hangi durumlarda boşalır?
S.D.: Patriklik makamının boş sayılmasına neden olacak durumları 1863 Nizamnamesi’nin ikinci maddesi çok güzel açıklamış. Patriğin istifası, ölümü veya herhangi bir sebeple makamın boşalması. ‘Herhangi bir sebep’ tanımı çok geniş bir tanım; bunun içinde Patriğin makamını bırakıp gitmesi, din adamı olmaktan vaz geçmesi gibi nedenler sayılabilir. Bunun için en güzel örnek de 1922’de Patrik Zaven Der Yeğyayan’ın ülkeden ayrılmasıyla, Patriklik makamı boş olarak sayılmış ve seçim düzenlenmiş. Ölene kadar Patrik olma durumu Kudüs Patrikliğinin Nizamnamesi’nde var. Orada istifa müessesesi bile patriğe verilmemiş. İstanbul’da Patriğe bu yollar açıkken, ölene kadar Patriklik yapmış olanların sayısı çok azdır. Şu an karşı karşıya olduğumuz durum, Patriklik makamının ne gibi durumlarda boş sayılacağını düzenleyen Nizamname’nin ikinci maddesine uygundur.
2010’da ne oldu?
S.A.: Defaten ifade ettiğimiz halde kamuoyunun yeteri kadar bilgi sahibi olmadığını görüyoruz. Müteşebbis Heyet’in görev esasları bellidir. Buna göre Heyet, Nizamname’deki şartlara göre Patriklik seçimi için gerekli koşulların oluştuğunu tespit etti ve bunun için gerekli başvurunun yapılacağını Patrikhane’ye bildirdi. Fakat Patrikhane buna karşı çıktı ‘Eş Patrik’ seçeceklerini belirtti. Biz de ‘Eş Patriklik’le ilgili ne gelenekte, ne Nizamname’de ne de daha önceki talimatnamelerde belirlenmiş böyle bir hüküm olmadığını belirttik.
S.D.: Bazı kanaat önderleri Antilyas’ta böyle bir ‘Eş Patrik’ seçimi yapıldığını belirterek, burada da örnekleme yoluyla böyle bir seçimin mümkün olacağını söylediler. Patrikhane de “Biz mucizelere inanıyoruz, Patriğimiz iyileşecek ve ölene kadar Patriğimizdir, bu yüzden ‘Eş Patrik’ seçeceğiz” görüşünü savundu. Fakat Müteşebbis Heyet dışında Patrikhane, görevi olmadığı halde bu başvuruyu yaptı. Başvuruda, seçilen ‘Eş Patrik’in Patrik Mutafyan’ın ölümünden sonra Patrik olarak göreve devam edeceği şeklinde bir dilekçe vermişler.
S.A.: Bu olay üzerine ‘Müteşebbis Heyet’ olarak Aram Sırpazan’la bir görüşme organize ettik ve “Kuralları belli olmayan bir seçim, yetkisi ve sorumlulukları belli olmayan bir ‘Eş Patrik’ seçemeyiz” dedik. Böyle bir müessesenin olmadığını ve sadece Patrik seçimi kararı alabileceğimizi söyledik. O anda çok daha önemli bir şey; tüm bu gelenek, kararname ve Nizamname silsilesine aykırı olarak Patrikhane’nin henüz ‘Müteşebbis Heyet’ oluşturulmadan ‘kendiliğinden’, resen bir başvuru yaptığını öğrendik. Aram Sırpazan 3 Aralık 2009’da bu başvuruyu yapmış, bizim Müteşebbis Heyet olarak Patriklik seçimi için yaptığımız başvurunun tarihi ise 13 Ocak 2010.
S.D.: Yani Müteşebbis Heyet’in oluşturulduğu toplantı bile henüz yapılmamışken bu başvuru yapılmış. Başvurunun altında sadece din görevlilerinin imzası var. Burada bir ilginç nokta da ‘Eş Patrik’ müessesesinin olmadığını savunan Şahan Sırpazan’a da bu dilekçeyi imzalatmışlar.
S.A.: Süreç bu şekilde bir tıkanmaya gidince, heyet adına bir uzlaşmaya varmak üzere Aram Sırpazan’a, ‘Eş Patrik’ seçimi düzenlenmesi için çalışmayı, fakat bu seçilecek olanın asıl Patriğin ölümü durumunda görevinin sonlanmasını önerdim. Buna şiddetle karşı çıktı.
İdareden başvurumuza cevap gelmedi. İki ay boyunca herhangi bir yanıt gelmemesi durumunda başvurunun reddedildiğini ön gören kurala göre başvurumuzu tekrarladık. Buna da cevap verilmediği için idari dava açma yoluna gittik. Aram Sırpazan ise 3 Aralık’ta yaptığı başvuru için de yanıt gelmemesine rağmen hiçbir girişimde bulunmadı.
29 Haziran 2010’da ise Valilik’ten o meşhur yanıt geldi ve ‘Patrik Genel Vekili’ seçimi yapılacağı, bunu da Patriklik organlarının yapacağı belirtildi. 30 Haziran’da Müteşebbis Heyeti başkanı da aralarında olmak kaydıyla sivilleri Patrikhane’ye davet etti, orada böyle bir yazı geldiği konusunda bilgilendirdi, bu karara uyacağını söyledi ve herhangi bir karar alınmasına fırsat olmadan toplantı dağıldı. Ertesi gün de Ruhani Meclis toplanarak Aram Sırpazan’ı ‘Patrik Genel Vekili’ olarak belirledi.
Burada ilginç olan bir nokta da şu; bu yazı Aram Sırpazan’ın 3 Aralık’ta yaptığı ‘Eş Patrik’ seçimi başvurusuna yanıt olarak gelmişti. Ortada reddedilen bir başvuru var sonuçta. Burada Patrikhane’nin izlemesi gereken doğru yöntem ne olabilirdi? Bu karara muhalefet etmek ve adalet önünde hak aramak olabilirdi. Bunun yerine gösterilen yöntem kabul edildi.
Biz ise hak arama yolunu tercih ettik. Vilayetten gelen bu yazının ‘Patrik Seçimi’ni engellediği için idari mahkemede dava açtık. Heyetin başvurularının yanıtlanmaması nedeniyle de davamız vardı. Ayrıca 29 Haziran’daki yazı hakkında iki adet de bireysel dava açıldı. Tüm davalar, mahkeme tarafından ilginç bir şekilde gerekçe gösterilmeksizin reddedildi. Şimdi temyiz aşaması Danıştay’da devam ediyor. İki buçuk yıl boyunca davalardan sonuç alamadığımız için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yolunun da açılmasıyla ‘Yargılamada makul süre’nin aşıldığı gerekçesiyle AYM’ye başvuru yaptık.
Bugün ne yapmalı?
S.A.: Bugün samimi bir şekilde Patriklik seçiminin artık kaçınılmaz olduğu için bir an önce yapılması yönünde bir irade varsa, Müteşebbis Heyet’in varlığı buna bir engel değildir. Burada yapılması gereken Aram Sırpazan’ın ‘Genel Vekillik’ten istifa etmesidir. Çünkü sürecin tıkanmasının nedeni ‘Genel Vekil’ atanması oldu. Bunun olması durumunda Heyet kendini lağv eder, davalardan vazgeçilir ve sürecin en hızlı şekilde işlemesi için gereken her şey yapılır. Üstelik yapılacak seçimleri halihazırdaki heyetin düzenleme hakkı olmasına rağmen bu yapılabilir. Sonuçta bu heyet tamamen gönüllü üyelerden oluşuyor ve hiç kimsenin egosu veya bir beklentisinin olması söz konusu değil. Müteşebbis Heyet’in sürdürdüğü mücadele bir hak mücadelesidir. Turgut Özal’ın meşhur bir sözü vardı; ‘Anayasa’yı bir kere delmekle bir şey olmaz’ diye. Bu düşünce tarzının ne kadar zararlı olabileceğini artık herkes görmüştür muhtemelen. Bu durum da aynen böyle. Ermeni toplumu şu pozisyonda, var olan haklarının gerisine düşmüştür. Bu yanlıştan dönülmezse Ermeni toplumu, haklarını savunmaktan aciz duruma düşüp, çok şey kaybedecektir.
Nizamnamelerin çok geride olduğu doğrudur, tüzel kişilik çok büyük bir sorundur, fakat tüm bunların çözümü için toplum olarak konsensüse varmamız gerekiyor. Bunun için de öncelikle seçilmiş bir Patriğin olması buna büyük katkı sağlayacaktır.