Kemal Gökhan Gürses yazdı: Charlie Hebdo, Wolinski, biz

Karikatürcü Kemal Gökhan Gürses, Charlie Hebdo'ya düzenlenen saldırı sonrası hayatını kaybeden, Fransa'nın hiciv tarihine damgasını vurmuş çizerlerin ardından yazdı: Elimde çizer dostum Wolinski'den kalmış imzalı bir kitap var. Ve artık onun ve yol arkadaşlarının daha çok, daha çok ve daha çok okunacak binlerce kitabı, dergisi, çizimi, yazısı elden ele dolaşmaya başladı bile. Ve onlar için verilecek bir mücadele yayılıyor, yaylacak son hızıyla dünyanın her yerine.

KEMAL GÖKHAN GÜRSES

1993 yılıydı.  

Dünya soğuk savaştan çıkmış, üstündeki suni savaş sebebinden arınmış, süper güçler dizelle çalışır hale gelmişlerdi. Bizim de yolumuz Paris'e düştü. 

Rahmetli İsmail Gülgeç'le gittik Paris'e. Sergi açacaktık. Açtık da. Sergi açılışında, sanırım adı Nazım'dı; sonradan erken yaşta ölüm haberini aldık, bir dostumuz bize "Wolinski ile tanışmak ister misiniz" diye sordu. Çok heyecanlandık ikimiz de. Kim istemez Wolinski ile tanışmayı. Hele karikatürcüyseniz. Gittik evine. Girdik sohbete. "A, bu kalemle mi çiziyorsun, kurşun kalemi nasıl yapıyorsun. Hadi sen bana bi kitap imzala, ben sana…" 

Ayrıldık evden. İki küçük çocuk gibi, o tarihlerde daha taze açılmış olan Paris'in biraz dışındaki Euro Disneyland'e gidelim dedik. Geldik kapıya. Ocak ayı. Günlerden 24 Ocak. Evdekileri bir arayalım dedik. Kulübeye girdik; daha cep telefonu yok. Ben aradım, herkes iyi. İsmail aradı. Ne oluyor? Uğur Mumcu'nun aracına bomba… İkimiz de o tarihte Cumhuriyet gazetesinde çiziyoruz. Donduk. Sonrası malum. Kimi dedi Türkiye İran olmayacak. Kimi dedi katil devlet hesap verecek. Kimi de dedi, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ne oldu, ne olmadı, hepimizce malum.

2015 yılı yeni başlamış. 

7 Ocak. Arkadaşım "Charlie Hebdo diye birini vurmuşlar!" dedi. "Dergi oğlum o" dedim. O saat adını koyduk; "Yeni 11 Eylül". 

Biri diyordu, İslam'ın Rönesans'ını yaşayabilmesi için bu karanlıktan bir geçmesi gerekiyor. Zamanlar arasında da eş zamanlılık gerekiyor ama. Ortaçağ engizisıonundan çıkıp Rönesans ışığını bulan batıyla doğunun arasında saat farkı kaç asırla ölçülecek? Birey haklarının, hak sınırlarının, düşünce suçu tariflerinin oynaklığı meselesinde iyi kötü bir yere gelmiş olan batılı dünya ile, bu Paris'te, dünyanın en büyük çizerlerini, adını belki hiç bilmediğimiz kimi görevlileri, belki ölmemiştir diye bir kez daha, hem de düşündüğü yerden vurarak öldürenlerin bunu ileride gelmesini beklediğimiz bir rönesansı hedefleyerek yapmadıkları aşikar.

Ne inancı dersiniz, onu bilmiyorum. Kimin işidir, kimin oyunudur, kimlerin oyuncularıdır bu kan oyununu oynayanlar o da beni aşar; ama bu insanım diye nefes alıp verenlerin kanını donduran toplu cinayet İslamofobi'yi bir kez daha canlandıracaktır, neredeyse eminim. Bunu isteyen, bununla beslenenler zil takıp oynasın. İslamı karalar mı böyle bir eylem? Onu da elinde kara kalem, karalamaya fırsat arayanlar düşünsün.

"İslamcılar bana adam öldürüyor dedirtemezsiniz" demeye kalkmasın kimse. IŞİD canavarını yaratanlar da, Belçika'da cami kundaklayanlar da, İslamofobik faşizanlar da ellerini ovuşturuyorsa bunun ardında ne İslam vardır, ne Hıristiyan.

Kurt dumanlı havasını buldu. Bir gün bu duman hepimizi boğmadan elele bu matemden ders çıkaralım derim. Elimde çizer dostum Wolinski'den kalmış imzalı bir kitap var. Ve artık onun ve yol arkadaşlarının daha çok, daha çok ve daha çok okunacak binlerce kitabı, dergisi, çizimi, yazısı elden ele dolaşmaya başladı bile. Ve onlar için verilecek bir mücadele yayılıyor, yaylacak son hızıyla dünyanın her yerine. 

Ben buna özgürlük mücadelesi diyorum.

Kategoriler

Güncel Gündem