Bu, 2014’ün son, 2015’in ilk yazısı. Yılbaşı sayısı olduğundan kısa olacağını sanmış, düşündüklerime ciddi bir kesik atarak başlamıştım. Meğer gerekmiyormuş ama kelimeyi aklıma getirir getirmez de çağrıştırıverdi; ‘Kesik’. Yani ‘The Cut’” Bildiniz. Ben de gördüm, tüm Ermenilerin dilinde olan malum filmi. Şu endişeyle beklenen, netameli 2015’e girerken, pek de işe yaramayan klasik yeni yıl dilekleri yerine, o konuda birkaç kelam edeceğim.
Bu film için her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi bayılıyor, kimi beğenmiyor. Kimi de hiçbir eleştiriye katlanamıyor. Hele Ermeni’yse, asla “Beğenmedim” demeye hakkı yok. Atalarına ihanet etmekle bir sayılıyor. Bazı sahneleri abartılı bulanlar da var, yetersiz bulanlar da. Tabii, abartılı bulanlar, Türkler. Acıyı genleriyle devralan Ermeniler içinse, kesik. Adı çok iyi ama, değil mi? Hele ortadaki harf... Bir dolu, fikrimi soran ileti alıyordum okuyuculardan. Filmi görüp duygularını anlatanlar ve “Mutlaka görmelisin” diyenler de var. Geçen pazar gittik gördük biz de, bir kılıç artığı kızı ve birkaç da torun şeklinde bir grup.
Pek büyük bir sinema salonu değildi ama epeyce doluydu. Etrafıma bakınca buruk bir gülümseme yayıldı yüzüme, “Sanki bir dernek salonunda, biz bize film izliyoruz” diye mırıldandım elde olmadan. Sağa sola selam verip durduk. Ermeni olmayan birkaç kişi var mıydı acaba aralarında? Film arasında resmen söyleniyordum, “Deli miyiz biz yahu? Ne işimiz var burada? Kendimize işkence etmeye mi geldik?” Zira kimine abartılı gelen bazı sahneler bize öyle aşinaydı ki... İşte, öldü sanılıp cesetlerin arasında bırakılan Ohan Ağa; işte, kökleri kemirerek sağ kalmaya çalışan Herosuhi Hala; işte, hangi nedenden lal olduğu bilinmeyen Agop Emmi; işte, sırtından mermi yiyip bir daha eğilemeyen büyük dayı, ve daha birçok örnek.
Bunları yazdım ya, filmi çok beğendim sanmayın, birçok falsosu vardı. İmkân dahilinde her şey bulunsun diye kopukluklar olmuş, adı gibi kesik kalmıştı. Adam Mardin’den ta Amerika’ya gitti, üstelik konuşamıyor ama İspanyolca dahil her lisanı gayet iyi anlıyordu, boynundaki ‘kesik’i gösterdiği herkes de lal olduğunu anlıyordu ve 15 yılda neredeyse hiç yaşlanmadı. Valla, kusura bakmasın ama, ben Tahar Rahim’in oyunculuğunu da beğenmedim. En beğendiğim oyuncu, boynunu kesmeye bir türlü eli varamayan ve öyle görünsün diye kesik atmak zorunda kalan adamdı; Bartu Küçükçağlayan. Onun, ‘Yalan Dünya’ dizisinden iyi bildiğimiz, zevzek Orçun olduğunu kimse fark etmedi. Keşke Nazaret’i o oynasaydı; hem tipiyle, hem oyunuyla daha uygundu.
Ha bir de, filmde neredeyse her lisan var, bir tek Ermenice yok. Köylülerin hemen hepsi kötü şiveli bir İngilizce konuşuyorlardı. Sanki Ermeniceymiş gibi, babalarına da “Baba” diye sesleniyorlardı. Hiç olmazsa “Hayrig” deselerdi ya... Kullanılan tek Ermenice şarkının tamamı da, yalnızca bir kere, fonda, hafifçe duyuldu. Nakarat kısmı olan “can oy” ise bozuk plak gibi yüzlerce kez tekrarlandı. Bilemedim valla, Ermenilerle ilgili bir filme bu kadar mı Ermenice yasağı konmuştu ki Halep’teki sahnelerde, uzaktan ancak seçilebilen birkaç sözün dışında, yalnızca tek bir kişi, bir tek kere “voç” (hayır) dedi, o kadar. Dedim ya, Ermenilere göre; her şey eksik ve kesik.
Türklerin çok abartılı buldukları yürek burkan sahneler de tabii ki “Biz öyle şeyler yapmayız” söyleminin etkisinden ve iyi niyetle, inanmak istememekten. Oysa benzer sahneler günümüzde de pekâlâ yaşanmıyor mu? Karşımızda kanlı canlı bir IŞİD gerçeği yok mu? Ne vahşetlere tanık oluyoruz... Aslında kimse kimseyi suçlamıyor, zaten filmde bunu da vurgulayan bir sahne var. Amerika’da bir Kızılderili kadına da yol ortasında tecavüz ediliyor. Yani, insan insana bunları yapıyor, çiğ süt emmiş ne de olsa.
Bir de, hiçbir anlam ,yüklemeden tamamen objektif olarak, herhangi bir filmi değerlendirir gibi değerlendirenler var. Eh, onları biraz haksız buluyorum ve “Siz bizim neler hissettiğimizi nereden bileceksiniz?” demek istiyorum. Tıpkı vaktinde ‘Schindler’in Listesi’ filmini izleyen Yahudilerin neler hissettiğini bilemeyeceğimiz gibi. Gerçi o film Oscar almıştı ama konu o değil, içerik.
Neyse, daha kafama takılan çok şey var ama yazmayacağım. Sonuç olarak, izlerken ağlamayan Ermeni yok. Benim iyi niyetli Türk dostlarım, hiçbir eleştiriye takılmadan, ne yapıp edin, bu filmi görün, e mi? O ‘sözde’lere niye bu kadar kırıldığımızı anlarsınız. Ki görecekleriniz, olanların yarısı bile değil.
Herkese mutlu yıllar. Umarım 2015 kardeşlik yılı olur.