Bayram öncesi ve yılbaşı arifesi, Kurtuluş’taki mezeciler büyük bir mücadele alanı haline gelir. Son kalan ‘midya’ dolmayı almak, taramayı bitmeden evine götürmek için cansiperane mücadele eden, yeni kuaförden çıkmış kuş yuvası saçlı tantikler ve eve gitmeden son siparişleri toplamaya çalışan daydayların telaşı gözle görülür hale gelir.
Gırtlak belasına tutulmuşları uzaktan izlemek bile keyifli olabilir ama ben de genellikle o tayfadan oldum için, pek izleyemiyorum.
Yılbaşı sofrasının vazgeçilmezlerini toplamak bazen yorucu olabiliyor. Teknolojiye en çok bu zamanlarda şükrediyorum. Benim için yemekten çok tek başına bir ziyafet olan pastırmanın, yediklerim arasında en iyisi olan Kastamonu pastırmasını bile evime getirtebiliyorum. Kastamonu’daki üretici, üç gün kaya tuzuyla kanını akıtıp, 40-45 gün, açık havada kurutarak (kendi tabiriyle, ‘hava kurusu’) yapıyor bu pastırmayı. Kuruttuktan sonra Taşköprü sarımsağıyla hazırladığı çemene buluyor. Bir de zar gibi kesiyor ki, gerçekten açtınız mı kutunun dibi geliyor. Sonrasını artık yanınızdakiler düşünsün.
Yılbaşı sofrasını pastırmasız düşünemiyorum; böyle, olmazsa olmaz çok şey sayabilirim ama hindi merakını hiç anlamıyorum. Yemek pişiren hemen her işletme yapıp eve gönderiyor. Neden bu kadar popüler olmuş, anlaşılır şey değil benim için. Amerikalılar çok seviyor, epey de mana yüklüyorlar. Aya çıkan astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin'in ayda yedikleri ilk yemek, soğuk hindi söğüştü. Ama Amerikalılar yılbaşında yemiyorlar hindiyi. Hindi ritüeli, kasım ayının dördüncü çarşambasına denk gelen Şükran Günü’ne has bir âdet. Amerikalı göçmenlerin, onları açlıktan kurtaran Kızılderililerle beraber yaptıkları hasat şenliklerine dayanıyor. Yarısı denizde öldükten sonra karaya çıkan ilk göçmen gemisi Mayflower’ın yolcularına mısır tarımını öğreten, onların hayatta kalmalarını sağlayan Kızılderililere karşı duyulan şükranın yemeği... Kızılderililer, yaptıkları iyiliğin cezasını neredeyse yeryüzünden silinerek ödedikleri için, bana bu kutlama ve hindi yemeği itici geliyor.
Yılbaşında hindi yeme âdeti de beni pek sarmıyor. Benim ideal yılbaşı soframda, dil, beyin gibi bol sakatat, pastırma, ve yağın ağırlığından bir yana devrilmiş dolma olmalı. Bir de, babamın, ne zaman biri “Amerikan salatası” dese, “Onun adı Rus salatasıdır” diyerek düzelttiği, ev yapımı bir Rus salatası varsa, sofra tamamdır. Gerisini teferruat sayarım.
Bir de şampanya mevzuu var; benden tavsiye, içecekseniz, çok güzel köpüklü şaraplar (‘doğal köpüren’ ibareli olanları tavsiye ederim), şampanyalar ve proseccolar var ama sadece patlatmak için alacaksanız, ses çıkaran başka bir şey bulun.
İyi seneler.
not: Şişli Belediyesi’ndeki kavga gürültü yüzünden Nişantaşı süslenmedi ya, korkuyorum; masraf olur diye gece yerleri süpürmezlerse, geceyarısı camlardan sokağa atılan bardaklar büyük dert yaratabilir. Benden söylemesi...