Geçen yazımda Bodrum’daki ‘restütisyon’ başlıklı ‘sözde’ çalışmalardan söz etmiş, Aya Nikola Kilisesi’nden sonra beni çok etkileyen bir restütisyon konusunu da bu yazımda anlatacağımı söylemiştim. Bu da Gümüşlük’te.
Gümüşlük Allah’ın özenerek yarattığı koylardan biri. Tam karşısında Tavşan Adası var. Kıyıdan taş bir yolla ulaşılabilen bir adacık. Bazen su yükseliyor ama zaten bir karış, yürüyerek gidilir.
Eskiden insanlar o adaya çıkıp, ağaçlara çaputlar, kâğıt mendiller bağlayıp dilek dilerlermiş. Oradaki eski uygarlık kalıntılarını ya ot bürüdüğünden kimse fark etmez ya da aldırmazmış. Şimdi sit alanı olmuş, geçmek yasak, her yerinde ‘restütisyon’ yaftası var. Aniden, oranın aslında 2500 yıl öncesinin Myndos kenti, taş geçidin de Kral Yolu olduğu keşfedilmiş. Kazı yapılıp kalıntılar ortaya çıkarılacak ve Myndos Açıkhava Müzesi olarak turizme açılacak, para getirecek. Ama ne zaman? Henüz bir çalışma belirtisi yok. Birçok ören yerindeki gibi, niyet var, icraat yok. Şimdilik ancak ‘restütisyon’ yaftasını hak etmiş, yıllardır öylece duruyor. Size, “Meğer burası neymiş” dendiği günden, yaftalanıp beklemeye alındığı güne kadar olanları anlatayım.
Her giden adadaki tavşanları öyle beslemiş ki hepsi domuz kadar olmuş ve insandan kaçmaz, hatta yılışıp sırnaşır hale gelmişler. Kazı çalışması için ciddi bir engel. Tek tek yakalanamayacak kadar çoklar ve tutmaya kalkınca kaçıp saklanıyorlar. Düşünüp taşınmış, akıllara ziyan bir çözüm bulmuşlar. Sıkı durun şimdi: Günlerce aç bırakılmış sokak köpeklerini toplayıp adaya salmışlar. O köpekler açlıktan, çaresizlikten, yuvaları deşip tavşanları yakalamış, parçalayıp yemişler.
Tavşan Adası olmuş köpek adası. Peki onca köpekle kazı çalışması olur mu? Olmaz. Eee? Köpekler geri mi getirilecek? Ay ne gerek var, onlar da can mı? Uzaktan zehirli yiyecekler atmışlar. Açlıktan gözü dönen köpekler hepsini silip süpürmüş ve ölmüşler. Cesetler toplanınca ortalık pirüpak. Oh! Hem tavşanlardan, hem köpeklerden kurtulmuşlar. Aslında vaktinde Hayırsız Ada’ya salınan köpekler gibi birbirlerini yemeleri de beklenebilirmiş ama pek gaddarlık olurmuş. Sahile yakın ya, köpeklerin çaresiz ulumaları insanları üzermiş. Doğru. O Hayırsız Ada’dakilerin ulumaları, ancak rüzgâr o yönden esince duyulurmuş.
Hem ya atlayıp geçerlerse? Kim uğraşacak? Yok edersin biter. Her canlı, insan amacına hizmet için ölebilir. Tavşan, köpek, balık, ağaç, hiç fark etmez. Bunu yazınca, Soma’da harcanan onca insan geldi aklıma. E, ne diyelim, üst kattaki canların refahı için alt kattaki canlar harcanabilir. Bu sevgisizlik varken... Bu arada restütisyon çalışmasını merak ettiniz mi? Ohooo, daha yaz var, kış var; yaftası kondu ya, yeter işte.