Yaklaşık bir senedir devam eden ‘Arap Baharı’, ayrıntılar bir yana, halkların ülke yönetimlerinde söz sahibi olma, idareyi denetleme ve hesap sorabilme mücadelesi olarak özetlenebilir. Bu, onlarca yıldır ülkelerini kimseye hesap vermeden, hak-hukuk tanımadan yöneten otoriter figürlere karşı geç kalmış bir hareket olarak bile değerlendirilebilir. Peki, genel olarak bakıldığında, Türkiye Ermeni vakıflarının, özellikle bazı örneklerde, yönetim biçiminin bundan ne farkı var? Seçimse, göstermelik seçimler o ülkelerde de yapılıyordu.
Türkiye Ermeni vakıfları seçimlerinin meşru ve etkili olabilmesi için yapılması gerekenler var. Daha evvel de söylediğim gibi, anlamlı bir temsiliyet ve meşruiyet için bugün artık vakıf seçimlerinin İstanbul geneline açılması şart. Bu yapılmadığı sürece, hiçbir vakıf yöneticisi “Ben seçimle iş başına geldim” argümanını bir meşruiyet savı olarak ileri süremez. Üç buçuk oyla seçim de olmaz, temsiliyet de, meşruiyet de. Üstelik, yasal mevzuat seçimleri il geneline (hatta il dışına) açmayı vakıf yönetimlerinin vakıflar bölge müdürlüklerine müracaatına bağlamış (Vakıflar Yönetmeliği’nin 29. maddesi). İl genelinde yapılacak seçimlerin önünde pratik birtakım güçlükler (organizasyon nasıl olacak, merkezi bir seçim heyeti mi kurulacak gibi) olabilir ama bunların hepsi, oturup düşünüldüğünde aşılabilecek teknik sorunlardır. Siz niyetten haber verin.
Seçimlerin yanı sıra meşruiyeti ve güveni sağlayacak başka önemli bir iş de vakıfların mali denetimidir. Bu konuda vakıf yönetimleri olabildiğince hassas ve şeffaf olmalıdırlar, özellikle tasarrufları altında geniş mülkler bulunduranlar. Giren-çıkan her kuruşun hesabı verilebilir olmalı. Bu da öyle çok zor bir şey değil. Örneğin, daha önce de yazdığım gibi, vakıflar hesaplarını bağımsız mali denetim kuruluşlarına denetlettirip, bu denetimlerin sonucunu yıllık raporlar halinde kamuoyuna açıklamalılar. Üzgünüm ama bu yapılmadığı sürece, vakıf yöneticileri diğerlerinin gözünde ‘yiyici’ olmaktan kurtulamaz. İnsan bu, bilmediğini uydurur.
Bu iki öneri doğru ve makul değil mi? (Bu önerilere katılmayanlar, yanlış bulanlar varsa, neden yanlış bulduklarını bana yazsınlar. Belki benim göremediğim sakıncalar vardır. Bu sütunlardan onların fikirlerini paylaşmaya hazırım, ama tabii, gerekçelerine katılmıyorsam cevap da veririm.) Peki, açık doğrulara ve demokratik yönetim biçimine direnen vakıf yöneticilerini doğru yöne sevk etmenin yolu nedir? Bunun bir yolu devlete başvurmak olabilir. Yani seçimlerin il geneline açılmasının ve bağımsız mali denetimin devlet eliyle birer yasal mecburiyet haline getirilmesine çalışılabilir. Fakat devletin, Ermeni kurumlarının etkin ve verimli çalışmasını pek istemediği düşünülecek olursa, bu yolun etkili olacağı şüpheli. İkinci bir yol, yöneticiler üzerinde ‘toplum baskısı’ yani ‘Arap Baharı’ oluşturmaktır. Toplum baskısı kendi başına soyut bir kavramdır, onu somuta çevirmenin çeşitli yolları olabilir. Yani fiili olarak ne yapacaksınız da yöneticiler üzerinde toplum baskısı oluşacak ve halkın istediği işleri yapacaklar? Yaratıcı –ve tabii ki şiddet içermeyen– direniş biçimleri düşünmek, sosyal medya gibi çağın olanaklarından faydalanmak (‘genç aktivistler’, neredesiniz?), hukukun tanıdığı imkânları sonuna kadar kullanmak gerekiyor.
Geçen hafta, “Ermeni toplumu 603’ler davasının neresinde?” diye sormuştum. İşte bu dava, toplumsal baskı yaratmak için bir vesile olabilir. Üç Horan’ın yöneticileri sağ olsunlar, bize bu imkânı tanıdılar. Bu davaya ilgisiz kalmayın, takipçisi olun. Nihayetinde bu sadece o 603 kişinin davası değil, hepinizin davası, malınızın mülkünüzün (evet, vakıfların malı mülkü tabii ki sizin) nasıl idare edileceğinin davası, adam yerine konup konmayacağınızın davası. Kaldı ki, vakıf malları doğru düzgün idare edilirse en kaliteli eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetleri çok ucuza alacak olan gene sizsiniz.
Ama belki de ben bizi gözümde büyütüyorum. Biz, nihayetinde bunun doğru davranış şekli olduğunu kavrayıp çinekop almamayı bile beceremiyoruz – Kurtuluş-Pangaltı’nda balıkçılar hâlâ çinekop sattığına göre... Belki de, layık olduğumuz şekilde yönetiliyoruz.