Filmler savaşı alt edemez

Venedik'te yarışan Azerbaycan yapımı ‘Nabat’ filminin İranlı oyuncusu Fatemeh Motamed-Arya ve yönetmen Elçin Musaoğlu'yla konuştuk.

Venedik Film Festivali’nin Orizzonti bölümünde yarışan Azerbaycan yapımı ‘Nabat’, oğlunun mezarını bırakmamak için boşalan köyünü terk etmeyen bir kadını anlatıyor. Elçin Musaoğlu’nun, Karabağ Savaşı sırasında dinlediği hikâyelerden yola çıkarak yaptığı filmin başrolünde yer alan usta İranlı oyuncu Fatemeh Motamed-Arya, bu rol için, hiç bilmediği Azericeyi öğrenmiş. Çekimler, Bakü’ye üç saat uzaklıkta, İran sınırında bulunan Lahıc köyünde, 47 günde yapılmış. Musaoğlu ve Motamed-Arya ile filmi konuştuk. Bunun bir Azeri anneyi değil, savaşta yaşama sevincini kaybeden bütün anneleri anlatan, evrensel bir hikâye olarak görülmesini istediğini vurgulayan yönetmen, filmin Ermeni annelerle buluşmasını isteyip istemediği sorusunu karamsarlıkla yanıtladı: “Hiçbir film, savaşı karşısına alacak kadar güçlü değildir.”

EVRİM KAYA
evrimkaya@agos.com.tr

  • Sizi ‘Nabat’ı yapmaya iten şey neydi?

1991 yılından sonra bütün Sovyet topraklarında savaş başladı. Azerbaycan da buna dahildi. Ben elbette kendi ülkemi ve Karabağ Savaşı’nı anlatıyorum ama film bununla sınırlı kalsın istemedim. Nabat sadece Azerbaycan’ın anası değil, aynı zamanda savaşa iştirak eden bütün tarafların, dünyanın anasıdır. Çünkü savaşlarda en çok azap çeken analardır. Analar evlatların mutlu günlerini görmek için yaşarlar, savaş denen canavar da bu ümidi ellerinden alır. Ben, ümidi ölen anaları anlatmak istedim.

Karabağ Savaşı başladığında, televizyon için belgesel filmler yapıyordum. O dönemde, bütün ahalisi tarafından terk edilmiş, yalnızca tek bir kadının yaşadığı köylere dair hikâyeleri duyuyordum. Hatta benim ailemde de böyle biri var. “Sen neden gitmiyorsun?” diye sorduklarında, “Eşimin, çocuğumun kabri buradaysa nereye gideyim? Burası benim toprağım, ben de burada öleceğim” diyor bu kadınlar.

  • Film muğlak bir yer ve zamanda geçiyor. Neden daha spesifik bilgiler vermediniz?

Ben savaşı tek bir silah göstermeden anlatmaya çalıştım. Filmin her anında savaş hissedilsin istedim. 20. yüzyılda savaşı göstermenin çok anlamı yok, savaşın ne olduğunu herkes az çok biliyor zaten. Doğru bir şekilde göstermek de kolay değil. Venedik’te de birkaç savaş filmi gördüm, hepsi başarısızdı. Ben savaşı değil, savaşın insan hayatına yaptıklarını anlatmak istedim. Filmde, bir tür nabız atışı gibi, top sesleri var sadece.

  • Nabat direniyor, peki ya komşuları, akrabaları neden aniden, kahvaltı sofrasını bile toplamadan kayboluyorlar?

Savaş öyle bir şeydir, insan ailesini bile unutur bazen. Kıyamet gününe benzer, kimse üç kilometre ötedeki Nabat’ı çağırmayı düşünmez giderken.

  • Filmde çok ilginç bir kamera kullanımı var. Kimin gözüyle izliyoruz olanları?

Belki Tanrı’nın gözü, belki seyircinin; ben de bilmiyorum. Kimin olursa olsun, hep Nabat’ın yanında bir göz olarak düşündüm ben onu.

  • Filmin sonu biraz muğlak, biraz sürreel. Sizce nerede bitiyor bu öykü?

Benim için önemli olan, seyircinin filmin sonunda ruhen temizlenmesi. Kim nasıl isterse öyle anlayabilir sonunu.

  • Ben Nabat’ın yalnızlıktan yorulup ölmeye karar verdiğini anlıyorum. O ölürken filmin sonunda köye giren askerler Azeri askerleri mi?

Evet. Ama bir yandan da, ne fark eder ki? Filmdeki kurdun gözünden bakın, hepsi bir, bütün askerler sadece korku demek onun için.

  • Kurt neyi ifade ediyor sizin için?

Kurt, Nabat’ın tabiattaki ‘öteki benliği’dir. Biz aslında doğayı da mahvediyoruz savaşlarla. Kurt başlangıçta Nabat için korku kaynağı, ama sonra o korku dostluğa dönüşüyor.

  • Nabat’ı neden İranlı bir oyuncu oynuyor?

Önce Türkiye’ye geldim oyuncu aramak için. Aklımda İranlı birinin oynatmak yoktu. Yıldız Kültür’le çalışmak istiyordum ama sözleşmeleri vardı. Dizide oynayan biri kırk gün gelemezdi. Sonra Fatemeh Motamed-Arya’yı duydum, çok hevesliydi, hemen öğrendi dili.

  • Filminizin savaşın öbür tarafında izlenmesini ister misiniz? Mesela Ermenistan’daki festivale gidebilir misiniz?

Tabii ki hayır. Oraya gitmek gibi bir hevesim yok. Ermeniler isterlerse bu filmi bir şekilde izlerler diye düşünüyorum ama ben festivale filan gitmeyeceğim.

  • Neden?

Hiçbir filmin, tiyatro oyununun, kitabın savaşı karşısına alacak kudreti yoktur, ama “Biz ne yapmalıyız?” diye düşünmeliyiz elbette. “Biz ne yaptık?” diye soralım kendimize. Kendi annelerimizi öldürdük. Ben şehitlerin annelerinin çocuklarının mezarları üstünde öldüklerini çok duydum. Ermenistan’da da çok vardır bence bunlardan. Sovyetler döneminde Ukrayna’da askerlik yaptım, çok sevdiğim bir yerdir orası. Bakın, şimdi ne halde... Ne yapıyoruz biz? Ama benim işim bu soruya yanıt vermek değil, sizin yaptığınız gibi soru sormak. Soru sorarak, ağrıyan yerleri göstermek istedim. Kuran da “Cennet anaların ayakları altındadır” der, bilirsiniz...

  • O yüzden soruyorum, Ermeni anneler de izlemesin mi filmi?

Tamam, izlesinler, olabilir. Doğrusu, hiç düşünmedim işin o kısmını. Ben bilemem zaten. Film benim değil, ben sadece yönetmenim. Yapımcıları var, hem de devletin finansa ettiği bir film. Kararı onlar verir.

“İran sinemasında hep yalnız oynarsınız”

Tiyato kökenli bir oyuncu olan Fatemeh Motamed-Arya, otuz yılda elliden fazla filmde rol almış, bir yandan da tiyatro ve televizyonda çalışmayı sürdürmüş. ‘Nabat’ın senaryosu geldiği zaman tek kelime Azerice bilmiyormuş. Senaryoyu İngilizce olarak çalıştıktan sonra Azerice dersleri almaya başlamış.

  • Bu rolü oynamaya nasıl ikna oldunuz?

Senaryonun savaştan değil barıştan bahsetmesinden etkilendim. Hiçbir yerde savaşın nerede, kimler arasında olduğunu görmüyorsunuz filmde. Çalışmaya da “Karabağ’da ne oldu?” diye başlamadık, genel bir savaşı düşündük, “Çocuğunu kaybetmiş bir anne ne yapar?” diye sorduk. Bu anne elbette Ermeni de olabilirdi, İranlı da, Filistinli de...

  • Filmde genellikle yalnızsınız. Zorladı mı bu sizi?

Elçin çok iyi bir senaryo yazmış. Çok zorlanmadım, çünkü İran sineması yasaklarla dolu olduğundan yüzümle oynamaya alışkınım. Bir erkeği sevdiğinizi ona sarılarak gösteremezsiniz İran sinemasında, o yüzden bir açıdan hep yalnız oynarsınız, her yerde duvarlar vardır.

  • Filmdeki kurtla bir dostluğunuz var. O nasıl bir deneyimdi?

Çok sevdim o kurdu, filmde görünce de ne kadar özlediğimi fark ettim. Profesyonel bir oyuncuydu kurt, çok zeki bir hayvandı. Çok da iyi anlaştık. Nabat’la kurt arasında, annelikten gelen bir bağ var. Kurt da Nabat gibi, yavruları için köyünü bırakamıyor. İnsanlarla hayvanlar arasında çok da fark yok bana kalırsa. Savaş hepimize aynı mezalimi yapıyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema