2014 Nizamnamesi

Azınlık toplumları için daha sağlıklı bir yönetim modelinin önümüzdeki günlerde sıkça tartışılacağını öngörerek, bu sayımızda, deneyimli yönetici Melkon Karaköse’yle konuştuk. Karaköse ADİP çatısı altında çalışan kurullar ve VADİP’in sunduğu raporlara göre karar veren, seçilmiş bir danışma kurulu bulunan bu model bir yönetim modeli öneriyor.

BARUYR KUYUMCİYAN
baruyr@agos.com.tr

Azınlık vakıflarının seçimlerini düzenleyen yönetmelik taslağının hazırlanıp nihai haliyle İçişleri Bakanlığı’na sunulmasının ardından, Ermeni toplumu, yönetmeliğin bir an önce yürürlüğe girmesini istiyor. Yeni seçimlerin meşruiyet kazandıracağı vakıf yönetimlerinin, toplumda acilen ihtiyaç duyulan yapıları kurması bekleniyor. Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu’nun, geçen haftalarda yayımladığımız bir söyleşide, genç yöneticiler yetiştirilerek yönetimlere taze kan getirilmesi ve cemaat vakıflarının artık kurumsallaşması gerektiğini vurgulaması; ardından Karagözyan Vakfı Başkanı Dikran Gülmezgil’in vakıflara ait gelirlerin adil olarak paylaştırılması için bir kurul oluşturularak ortak havuza aktarılması gerektiğini dile getirmesi; son olarak da, Vakıflar Genel Meclisi Azınlık Temsilcisi Laki Vingas’ın “Artık yönetmelik yetmez, bize bir kanun gerek” şeklindeki çıkışı, değişime yönelik ortak iradeyi iyice görünür kıldı.

Azınlık toplumları için daha sağlıklı bir yönetim modelinin önümüzdeki günlerde sıkça tartışılacağını öngörerek, bu sayımızda, deneyimli yönetici Melkon Karaköse’yle konuştuk. Karaköse, uzun yıllar vakıf yönetimlerinin çeşitli kademelerinde görev yapmış ve Patrikhane’nin danışma kurullarında yer almış bir isim olarak, 35 yıllık gözlemlerine dayanan bir yönetim modeli öneriyor. Karaköse’nin modelinde, VADİP çatısı altında çalışan kurullar ve VADİP’in sunduğu raporlara göre karar veren, seçilmiş bir danışma kurulu bulunuyor. Karaköse, ayrıca, önerdiği sivil yönetim modelinin, vakıf yöneticilerinin ve deneyimli kişilerin de katkılarıyla geliştirilebileceğini belirtiyor.

  • Toplumun geçmişteki ve bugünkü yönetim tarzı arasında nasıl farklılıklar görüyorsunuz?

Bugün maalesef başıboş haldeyiz. Patriğimiz yok. Vekil, tam yetkisi olmadığı için, bazı şeylerden geri kalmayı tercih ediyor. Her tarafta bir başıbozukluk söz konusu. Bir gün bakıyorsunuz, cemaate ait bir ev satılıyor, bir bakıyorsunuz yöneticilerden biri hava parası alıyor, göstermiyor. Buna benzer çok olay var. Bu arada çok iyi çalışan kuruluşlarımız da var. Onlara saygı duyuyoruz ama aradaki bu yanlışlar toplumu ve bizleri çok üzüyor. Böyle bir boşluğa alışık değiliz. Patrik Şnorhk Kalustyan, Patrik Karekin Kazancıyan ve Patrik Mesrob Mutafyan dönemlerinde sürekli olarak cemaatin içindeydim. Danışma kurullarında, yönetimlerde, dernek çatısı altında her türlü kademede görev yaptım. 35 yılı aşkın bir süreden bahsediyorum. Daha önce böyle şeyler görmedik. Burada Aram Sırpazan’ı da sorumlu tutmuyorum, çünkü bulunduğu makamı vekâleten yürütüyor. Bu boşluğun dolması için bugünden, vakıf seçimlerinden evvel bir çalışma yapmak lazım.

  • Bu konuda nasıl bir çalışma yapmak gerekiyor?

Mesela, 6 Kasım 2009’da, Aram Sırpazan, Bedros Şirinoğlu ve Dikran Gülmezgil’le birlikte Başbakan’la görüştüğümüzde, kendisinde toplumumuzun bazı sıkıntılarını iletmiştik. En büyük sıkıntımızın toplumumuzun sivil olarak temsil edilememesi olduğunu söylemiştik. Sayın Başbakan da, “Siz bir taslak hazırlayıp, üç kişilik bir grupla Ankara’ya gelin. Biz de buradan üç kişilik bir heyeti görevlendirip, bu sivil oluşumun yasal zeminini hazırlayabiliriz. Olmayacak bir şey değil, niye olmasın?” şeklinde cevaplamıştı. Sonrasında Başbakan’la başka görüşmeler de yapıldı. Bu meselenin unutulup gitmesi, hiç gündeme getirilmemesi çok yanlış oldu.

  • Bu ziyareti yaptığınız dönemde, toplumda nasıl bir tablo hâkimdi?

Patrik Mesrob’un hastalığı henüz yeniydi; bir-bir buçuk yıl olmuştu. Eş Patrik seçimleri düşünülüyordu. Onun da arkasında duramadık maalesef. Neden? Çünkü yedi ayrı kuruluş, kendi kafalarından, Ankara’ya şikâyet dilekçeleri yazdılar. Yedi ayrı kuruluş cemaat adına nasıl mektup yazar? VADİP’ten habersiz nasıl öyle bir şey yapılabilir? Bunlar cemaatin zafiyet içinde olduğunu gösteriyor. Yönetmelik konusunda da süreç karman çorman edildi. Karışıklık çıkaranlar belli; Kandilli, Beyoğlu, Büyükdere gibi vakıflar... Devlete yedi ayrı mektup gönderildiğine göre, yedi vakıf bunları yazmış. Bu zafiyet halinin düzeltilmesi için yeni bir oluşuma, yeni bir yönetim şekline ihtiyacımız var.

  • Nasıl bir oluşumdan bahsediyorsunuz?

Patrikhane’nin çatısı altında, halkın seçtiği aydın ve uzmanlardan oluşacak bir danışma kurulu... Vakıf seçimleri nasıl düzenleniyorsa, bu seçim de öyle düzenlenecek. 50 ayrı aday bile gösterilebilir. Bunların arasından mesela yedi ismi halkın oyları belirleyecek. Bu kurul VADİP’in de üstünde olacak, TBMM’deki eski senato grubu gibi. TBMM’de eskiden bir Cumhuriyet Senatosu, bir de Meclis grubu vardı. Senato’dan geçmeyen hiçbir karar onaylanmazdı. Bunun gibi, halk tarafından seçilecek bir danışma kuruluna herkes saygı duyar. Bu kurul Patrikhane’ye rapor verecek, Patrikhane de bu raporları onaylayacak. Danışma Kurulu’nun bir ağırlığı olması gerek; bu yüzden, alanlarında uzman, seçkin kişilerden oluşması gerekiyor. Üniversitelerde hocalık yapan akademisyenlerimiz var, değerli profesörlerimiz var. Bu kurulları layıkıyla oluşturmamıza olanak sağlayacak sayıda aydınımız var.

  • VADİP bugün de çalışmalar yapıyor fakat bunları uygulamaya geçirme konusunda sıkıntılar yaşıyor. Önerdiğiniz modelde, VADİP ve Danışma Kurulu (DK) nasıl birlikte çalışacak?

VADİP’in kuruluşuna hepimiz çok sevindik ama henüz istenen verimi alamadık. Bu modele göre, VADİP’te görüşüldükten sonra, her konu Danışma Kurulu’na sunulabilir; Danışma Kurulu ve VADİP müşterek çalışabilir. Yani eşit konumda olmayacaklar. Mesela VADİP, Danışmu Kurulu’na sunumlar yapacak, Danışma Kurulu karar verdikten sonra Patrik onaylayacak. Bu kurullar sivildir. Okul işini Patrikhane bilemez; kurullar da kilise işiyle uğraşmaz. Kurullar cemaatin okullarıyla, sosyal ve mali durumuyla, inşaat yapma hakkıyla, hukukuyla, kültür-sanat yaşantısıyla ilgilenecek. Danışma Kurulu ‘Senato’ olacak. Bu modelde Cumhurbaşkanlığı Patrikhane’dir. VADİP ya da Patrikhane “Ben Danışma Kurulu’nu tanımam” derse, çok yanlış olur. Çünkü ilerde VADİP’teki arkadaşlar da Danışma Kurulu’na seçilebilirler. Ayrıca Danışma Kurulu her şeyin başında olur; sonuçta halkın seçtiği, temsiliyeti olan bir sivil toplum kuruluşudur. 20 yıl boyunca Danışma Kurulu üyeliği yaptım ama nasıl yaptım? Kurulu Patrik Şnorhk seçti, işine geleni kabul edip gelmeyeni kabul etmeme özgürlüğü vardı. Halkın seçtiği kurula ise herkes saygı duyacaktır.

  • Laki Vingas’ın “Yönetmelik değil kanun lazım” şeklindeki çıkışını bu bağlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok doğru buluyorum. Zaten azınlıkları yıkan da bu meseledir. 35 senedir aynı vakfın başında olan var; herkes, hiçbir şey yapmadığından bahsediyor. O kişi aynı vakfın başında oturuyor mu, yoksa bazı menfaat çevreleri tarafından zorla mı oturtuluyor? Bu düzenin artık yıkılması lazım. Bu seçimle mutlaka bunlar yıkılacak ve kendi dönemlerinde yanlış yapanlar yargılanacak. Bir tarafta kısıtlı imkânlarla vakıflarını yönetmek için gecelerini gündüzlerine katanlar, öteki tarafta vakfın mülkünü satanlar veya aldığı hava parasını ceplerine indirenler... Bunlar mutlaka sorgulanacak.

35 yıllık deneyimden süzülen sivil yönetim modelinin anahatları

Eğitim Kurulu

Eğitim kurulu eğitimciler ve akademisyenlerden oluşacak. Bugün okul kurucusu olarak görev yapan ilkokul mezunu arkadaşlarımız var. Bu olmaz. VADİP’in eğitim komisyonunda olanların da bu alanda kariyerleri yok. Okul kurucularımızı, eğitim politikalarımızı, bu kurulun desteklemesi gerekiyor. Üniversitelerde görev yapan 20’ye yakın akademisyenimiz var; bunlardan beşi bu kurula katılsa, eğitim politikalarımız burada oluşturulabilir.

Mali Kurul

Müşavirler ve mali uzmanlardan oluşturulacak olan mali kurulun, vakıfları denetlemesi gerekiyor. Danışma Kurulu, Mali Kurul’a görev verecek ve bütün vakıf başkanları buna saygı duyacak. Herkes denetlenmeye açık, ama kimler denetleyecek? Yeminli mali müşavirlerimiz var; büyük şirketleri denetliyorlar, kuruluşlarımızı niye denetlemesinler?

İnşaat Emlak Kurulu

Yeni yasaların çıkmasının ardından azınlık vakıflarına mülk iadeleri oldu. Bunların arasında üç bin metrekarelik arsalarımız da var, 40 bin metrekarelik olanlar da. Bunların nasıl değerlendirileceği konusunda bu kuruldan destek alınması gerekiyor. Bunu inşaat sektöründe olan insanlarımız yapabilir. Firmalarla nasıl pazarlık edileceği, mülklerin en iyi şekilde nasıl değerlendirileceği kararını bu kurulun vermesi lazım. Toplumuzda çok başarılı müteahhitler var, müthiş inşaatlar yapıyorlar. Yani bu alanda da insan kaynağı sıkıntımız yok. ‘Cemaatimizin adamları’ diye küçümsememek gerekiyor.

Her kurul o alanda uzman kişilerden oluşturulmalı. Hastanedeki emlak komisyonunda bizim atadığımız arkadaşlar var. Hiçbiri inşaatçı değil. Hastanede ben de sekiz yıl ikinci başkanlık yaptım. Güvendiğimiz insanları getirip komisyonun başına koyduk, çünkü o zaman ağırlıklı olarak kiralama işimiz vardı. Bu, bugüne kadar da sürdü ama bundan sonra inşaat işimiz var. İşi bilen, “Sen yapamıyorsan ben yaparım” diyebilecek insanlar gerekiyor.

Hukuk Kurulu

Tüm vakıflarımız ayrı ayrı hukukçularla yola çıkıyorlar. Oysa burada bir kurul oluşturup, başına alanında uzman bir hukukçuyu getirirsek, bu alandaki boşluk ortadan kalkar. Bugün, bir vakıf bir davayı kazanırken, benzer bir davada bir diğer vakfın başarılı olamadığını görüyoruz. Hukuk Kurulu yetersiz kaldığı durumlarda dışarıdan profesyonel destek almalı ve bunu kanalize etmelidir.

Siyasi Kurul

Toplumumuzu temsil edebilmek için çeşitli zamanlarda siyasete bulaştık, fakat her seferinde o partilerde figüran yapıldığımızı tespit ettim. Basit bir örnek vereyim: Belediye Meclisi üyeliği için adaylığımızı koyduk ama başarılı olamadık, çünkü üç bin kişilik bir hemşehri dayanışması, Belediye Başkanı’na “İkinci sıraya bizden aday almazsan sana oy vermeyeceğiz” diye baskı yapabiliyor ve adayını meclise sokabiliyor ama biz Fatih civarında oturan 15 bin Ermeni, Belediye Meclisi’ne bir kişiyi sokamıyoruz. Neden? Politika üretecek bir kurulumuz yok. Siyaset yapamıyoruz. Ayrıca bizim derdimiz çok. Okullarda veya vakıflarımızda ihtiyaçlarımız oluyor, belediyelerden bunları alamadığımız durumlar oluyor. Bir yönetmelik çıkıyor, “Şu dersi Ermenice veremezsin diyor”; bu gibi durumlarda devreye girip siyaset üretecek, Ankara’da hakkımızı savunacak bir kurulumuz yok.

Kültür Kurulu

Toplumumuzda kültür-sanat alanında yetenek çok ama bunları bir araya getirip eğitemiyoruz. Bu ülkede 65 bin kişiyiz, bir de kültür kurulumuz olmalı. Şu anda münferit olarak sanatçılarımız ya da Maral gibi topluluklarımız var, derneklerin çatıları altında çalışan tiyatrolarımız var. Bir kurul olması durumunda, sanatçılar toplumumuzdan daha büyük destek alır ve daha çok üretim yapabilir. Bu kurulun da, vakıf yöneticilerinden değil, uzman kişilerden oluşması gerekiyor

Kategoriler

Güncel Azınlıklar