Azınlık vakıf mülklerinin iadesi sürecinde, devlet politikalarında geçmişe kıyasla kısmi düzelmelerin olduğu, yadsınamaz bir gerçek, ancak bugüne kadar iade edilen mülkler, gasp edilenlerin hemen hemen %20’sini oluşturuyor. Vakıf mülklerinin iadesi için yapılan başvuruların çoğunluğu mahkemelerde bürokratik engellerle boğuşurken Sanasaryan Han’ın iadesinde ise ayrıca siyasi bir direnç söz konusu.
MARAL DİNK
maraldink@agos.com.tr
AREN DADIROĞLU
arendadir@gmail.com
İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi, Türkiye Ermeni toplumunun devlet tarafından gasp edilen en önemli mülklerinden biri olan Sanasaryan Han’la ilgili kararını açıkladı. Mahkeme, Sirkeci’de bulunan iş hanının iadesi için yapılan talebi reddetti. Türkiye Ermenileri Patrikliği, Sanasaryan Han için yaklaşık iki yıl önce, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü mahkemeye vermişti. Patrikhane’nin avukatı Ali Elbeyoğlu, İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin verdiği ret kararını Agos’a değerlendirdi. Hukuki mücadelenin sonuna kadar sürdürüleceğini söyleyen Elbeyoğlu, Yargıtay’dan istenen sonucun alınamaması halinde Anayasa Mahkemesi’ne ve ardından, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceklerini ifade etti.
‘Karar şok etkisi yarattı’
Mahkemenin verdiği ret kararının şok edici olduğunu söyleyen Ali Elbeyoğlu, şu değerlendirmede bulundu: “Malumun ilamını resmi belgelerle ispatlayarak mahkeme önüne çıktık. Buranın tapusunun Osmanlı’dan beri Patrikhane’ye ait olduğu, resmi belgelerde yazıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün (VGM) VGM, Sanasaryan’ın mazbut vakıf sayılması gerektiği, hayri hizmeti kalmadığı ve de vakfın yönetiminin bir başka kuruma devredilemeyeceği yönünde görüş bildirmişti. Bunların hepsini çürüttük. Cumhuriyet döneminde kurulan vakıflar bir kuruma devredilemiyor ama onun da istisnaları (örneğin esnaf vakıfları) olduğundan, bu görüş geçerli değil. İkincisi, ‘Hayri hizmeti kalmadı’ ne demek? Türkiye’de Ermeni mi kalmadı? Türkiye’de Ermeniler varsa, hayri hizmet vardır.”
Elbeyoğlu, son bilirkişi raporunun da Vakıf lehine olduğunu vurguladı: “Yargılama esnasında iki bilirkişi incelemesi yapıldı. İlki sadece vakıflar mevzuatını bilen bilirkişi idi. Orada tüzel kişilik yönünden dava açabileceğimiz, ancak Sanasaryan Vakfı’nın yönetimine el konduğu için bunu İdare Mahkemesi’nde yapabileceğimiz söylendi. Biz bunu yeterli görmeyerek, kapsamlı bir araştırma talep ettik. Mahkeme, bu talebimizi haklı bulup kabul etti. Hazırlanan son bilirkişi raporunda, bizim lehimize karar verilmesi konusunda görüş bildirildi.”
Danıştay 10. Dairesi’nin, Büyükada Rum Erkek ve Kız Eğitim Vakfı’yla ilgili olarak 2005’te aldığı kararın Sanasaryan Han için emsal niteliğinde olduğunu hatırlatan Elbeyoğlu şöyle konuştu: “İkisi de, hayri hizmetleri kalmadığından ve maddi kaynaklarının olmaması gerekçe gösterilerek mazbut vakıf statüsüne alınmıştı. Sürecin sonunda Büyükada Rum Erkek ve Kız Eğitim Vakfı’nın yönetimi, Rum toplumuna iade edildi. Mahkeme duruşma için kısa sürede gün verince biz de umutlandık ama sonuç öyle olmadı. Mahkemeden sonra arkadaşların görüştüğü hâkim ‘Emsal karar var’ demiş. Ne olduğunu bilmiyoruz, gerekçeli karar yazılınca göreceğiz.”
‘Sirkeci’deki han dışında talebimiz olmadı’
Elbeyoğlu, Surp Haç Tıbrevank’ın vakıf statüsünün verilmesine karşılık olarak, Sanasaryan Vakfı’nın Anadolu’daki mülkleri için açtıkları davayı geri çektikleri yönündeki iddialar hakkında, “Bizim Anadolu’daki mülkler için herhangi bir talebimiz veya davamız olmadı ki geri çekelim... Açtığımız dava sadece Sirkeci’deki hanla ilgili, dolayısıyla ben de, Patrikhane de böyle bir pazarlığın içinde olmadık” dedi.
‘Patrikhane’nin tüzel kişiliği hukuken tanınabilir’
Elbeyoğlu, Sanasaryan davasının, Patrikhane’nin tüzel kişiliğinin tanınması açısından önemli bir rol taşıdığını ifade etti: “Sanasaryan davası sıradan bir mülk iade davası değil. Bu konu siyasi açıdan bir anlam taşıdığı için bir direnç var. Dava, Patrikhane’nin tüzel kişilik sorunuyla da ilintili. Kurumların dava açmasının ön şartı tüzel kişiliğe sahip olmalarıdır. VGM, Patrikhane’nin tüzel kişiliği olmadığından dava açma yetkisinin olmadığını savundu, fakat mahkeme davayı kabul etti. Sürecin sonunda, olumlu ya da olumsuz, ne sonuç alırsak alalım, mahkeme ‘Patrikhane’nin tüzel kişiliği yoktur’ yorumu yapmazsa, Patrikhane’nin tüzel kişiliği kanunen olmasa da hukuken tanınmış olur.”
Hükümet Sanasaryan’ı iade etmemekte neden diretiyor?
Başbakan Erdoğan’ın, 1915’te öldürülen Ermenilerin torunlarına yönelik taziye mesajının ardından, 1 Mayıs günü, Türkiye Ermeni toplumunun önde gelen kurumlarının temsilcileri, Ankara’da Başbakan ve hükümet yetkilileriyle görüşmüştü. Başbakanlık’ta yapılan, hükümet adına Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Arınç, Dışişleri Danışmanı İbrahim Kalın, Ermeni toplumunu temsilen ise Başepiskopos Aram Ateşyan, Bedros Şirinoğlu ve Dikran Gülmezgil’in katıldığı görüşmede gündeme gelen konulardan biri de, Patriklik makamı ile devlet arasında dava sebebi olan Sanasaryan Han’ın mülkiyeti konusuydu. Başepiskopos Ateşyan’ın, iş hanının mülkiyetinin Patriklik’e bırakılması yönündeki talebine, hükümet tarafından olumsuz yanıt verilmişti.
2004 yılında Avrupa Birliği uyum paketleri çerçevesinde başlayan azınlık vakıf mülklerinin iadesi sürecinde, devlet politikalarında, geçmişe kıyasla kısmi düzelmelerin olduğu, yadsınamaz bir gerçek. Şubat ayında, Ermeni toplumunun, Cumhuriyet döneminde el konan en değerli gayrimenkullerinden biri olan Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi’nin karşısında yer alan 42.259 metrekarelik arazi, Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’na iade edildi. Buna benzer olumlu örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak bugüne kadar iade edilen mülkler, gasp edilenlerin hemen hemen %20’sini oluşturuyor. Öte yandan, vakıf mülklerinin iadesi için yapılan başvuruların çoğunluğu ya Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde, ya da mahkemelerde bürokratik engellerle boğuşuyor. Sanasaryan Han’ın iadesinde ise, bürokratik engellerin yanı sıra, Patrikhane’nin avukatı Ali Elbeyoğlu’nun da vurguladığı gibi, siyasi bir direnç söz konusu. Devletin Sanasaryan Han’ın iadesine dair katı direncinin altında, hanın iade edilmesiyle, Sanasaryan Vakfı’nın Anadolu’daki mülklerinin de iadesinin yolunun açılabileceği endişesi mi yatıyor acaba?
Neden her ne ise, bizzat Başbakan’la yapılan görüşme sırasında dile getirilen, Sanasaryan’ın iadesi talebine verilen ret yanıtı ve kısa bir süre sonra mahkemenin de aynı yönde karar vermesi, akla, kaçınılmaz olarak, Sanasaryan’ın Ermeni toplumuna iade edilmemesinin siyasi bir karar olduğunu getiriyor. Gayrimüslimlere iade edilen mülkleri sık sık gündeme getirerek bu alandaki olumlu imajını güçlendirmeye çalışan AK Parti iktidarının, Sanasaryan söz konusu olduğunda neden farklı bir tavır gösterdiğine dair sorular, anlaşılan o ki, önümüzdeki dönemde de sık sık gündeme gelecek.