Nişanyan: Eski yer adları için devleti beklemeye gerek yok

Eski yer adları deyince Türkiye’de akla gelen ilk isim ‘Adını Unutan Ülke’ kitabının yazarı Sevan Nişanyan: “Devlet beklenmemeli, resmen adın değiştirilesi beklenmemeli. Gayriresmi platformlarda dahi olsa, eski isimlerin yaygın olarak kullanılması vs. gibi adımlar atılmalı.”

EMRE ERTANİ
emreertani@agos.com.tr

Başbakan Erdoğan’ın 30 Eylül’de açıkladığı ‘Demokratikleşme Paketi’ ile önü açılan ‘İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi’nde ilk adım 9 Ekim’de Siirt’in Aydınlar ilçesinin adının ‘Tillo’ olarak değiştirilmesi yönünde atıldı. Birçok yer adı ise hâlâ iade edilmeyi bekliyor. Eski yer adları deyince Türkiye’de akla gelen ilk isimlerden biri de ‘Adını Unutan Ülke’ kitabının yazarı Sevan Nişanyan. 

Konuyla ilgili olarak yıllardır değişik çalışmalar yapan ve binlerce yerin eski adını tespit eden Nişanyan, adların iadesi konusunda yerel yönetimlere görev düştüğünü belirtti. Başbakan’ın açıkladığı yöntemin pratik ve gerçekçi olmadığını söyleyen Nişanyan, “Bu, 5-10 yerin adının iade edilmesinden öteye gitmez. Ben daha mütevazı bir fikir üzerinde duruyorum. Devlet beklenmemeli, resmen adın değiştirilesi beklenmemeli. Gayriresmi platformlarda dahi olsa, eski isimlerin yaygın olarak kullanılması vs. gibi adımlar atılabilir” dedi.

‘Ankara karışmasın’

“Yer adlarının iadesi için Meclis’te komisyon kurulması, yasa çıkarılması gibi bir yola gidilmesini olabilir mi?” sorumuza Nişanyan şöyle yanıt verdi: “Yasa yoluyla bu soruna çözüm bulunamaz. Aksine merkezi yönetimin bu konulardan mümkün olduğunca uzak durması gerekir. Yerel yönetimlere bu konunun bırakılması daha doğru. Büyükşehir yasasıyla il belediyelerinin vilayetin tümünde yetkili olmasıyla bu yönde büyük bir adım atıldı. Ankara’yı, İçişleri Bakanlığı’nı karıştırmadan il meclislerinin alabileceği pek çok karar var.  Bunun yanın sıra UNESCO vasıtasıyla her köyün girişine eski ve yeni adları gösteren tabelaların konabilir. Bu eski adların iade edilmesi ya da meşruiyetlerinin tanınması anlamında çok önemli bir adımdır.”

Ege ve Akdeniz’deki turistik yerleşimlerde yeni isimlerin yanı sıra Yunanca eski isimlerinin de tabelalarda yer aldığını hatırlatmamız üzerine Nişanyan şöyle konuştu: “Ama memleketin iç kesimlerinde, Kürt ve Laz bölgelerinde kesinlikle böyle bir şey yok. Oysa orada kullanılan yerel adların yanı sıra resmi ad da var. Bu adların tabelalarda, haritalarda, navigasyon cihazlarında yer alması lazım.”

Değişmemesi gerekenler

Bazı yerlerde isim değişikliğinin çok önceden yapılmış olduğu ve nüfusun da tamamen değiştiğini, bu tip bölgelerde adın iadesi konusunda neler yapılabileceği sorumuza Nişanyan, “Bunun için artık yapılacak bir şey yok. Şirince’nin adı 1927’de değiştirilmiş. Bugün eski adın iadesi için referandum yapılsa ben Şirince kalması yönünde oy veririm çünkü benimsenmiş. Örneğin ‘Gökçeada’yı İmroz yapalım mı?’ diye yerel halka sorsan, Gökçeada kalması yönünde bir sonuç çıkar. Gökçeada adı, aynı zamanda etnik bir değişime de işaret ediyor. Eski adı iade etmek demek, oradaki insanlara ‘gayrimeşrusunuz’ demek anlamına gelir. Bu da yapılamaz. Gökçeada’nın yanı sıra İmroz da kullanılsın ki, tarihe gömülmeye çalışılan geçmiş gün yüzünde olsun” sözleriyle yanıt verdi.

“Eski adlar tamamen iade edilsin” demenin anlamsız olduğunu söyleyen Nişanyan, “Bu hem anlamsız hem de imkânsız. Eski adların yeni adlarla birlikte kullanılmasındaki amaç, genç kuşaklar tarafından geçmişin bilinmesi olmalı. Gençler eski isimlerin de olduğunu bilmeli” dedi.

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem