PINAR ÖĞÜNÇ

Pınar Öğünç

Bir mezar taşıyla canlanan tarih

İstanbul'a 100 km uzaklıkta, Çatalca'ya bağlı Karacaköy'de geleneksel mimariyle inşa edilmiş, yapıldığı geçmiş yüzyıllardan bugüne yorgunca bir yüzle bakan eski bir ev. Zemin döşemesini yenilemek isteyen evin sakinleri alt katta çalışırken birden hayretle ara veriyorlar, üzeri Yunan alfabesiyle yazılmış bir mezar taşı beliriyor yerden. Anlamı çözüldüğünde şu çıkıyor ortaya: “Tanrının hizmetkârı Chrysoula Rodaki burada yatmaktadır, Mart 1887”. Bundan sonrası yönetmen Kerem Soyyılmaz'ın anneanne ve dedesinin evinin eski sahiplerinin peşine düştüğü bir yolculuk. O evde en fazla zaman geçiren teyzesi ve kuzenleri de eşlik ediyorlar bu yolda ona. Birçok başka ödülün yanı sıra geçen yıl Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film Ödülü’nü alan “Rodakis'i Ararken” 22 Eylül'e kadar sürecek olan Ayvalık Film Festivali'nin programında yer alıyor.

Aslında her şeyi biliyoruz. Tarihi hakikate açılan bir kapıdan görenler biliyor ve sesli dile getiriyor, bazıları da var ki yine biliyor ama bildiğine inanmak istemiyor, bildiğini unutmayı diliyor. Anadolu'nun, aslında Türkiye'nin herhangi bir yerinde, yerin altından ya da üstünden, şimdiye dek kapalı kalmış bir köşeden “çoğunluk” olan Türklere yabancı bir dilde yazılmış bir metin çıktığında bunun hangi ihtimalleri işaret ettiğini kestirebiliyoruz. O yazının Rumca ya da Ermenice olduğundan, ardında bir pogrom, mübadele ya da soykırım hikâyesiyle yön değiştirmiş bir tarih bulunduğundan, o yazının o coğrafyanın eski sahipleriyle bağından emin gibiyiz.

O bulunan her ne ise bugünün ışığına kavuştuğunda birilerine sadece define, hazine çağrışımları yapacak, bunu tahmin etmek hiç zor değil. Ama bu bağın peşine düşmeye karar verenler, o eski sakinleri bulmak, anmak, hürmetlerini ifade etmek, dolayısıyla bugünü anlamlandırmak isteyenler de çıkacak, birileri tarihi durgun suyundan uyandıracak. Zorlu bir yol olacak bu, konuşmak istemeyenler, sadece çıkar amaçlı yaklaşanlar olacak; resmi kayıtlar, arşivler fazlaca yol göstermeyecek, müneccim değilsek de yaşanacak bunlar, seziyoruz. “Rodakis'i Ararken” adlı belgesel film tam da buralardan yol alıyor. Böylesi bir arayış hikâyesini daha ilk dakikasından kestiriyoruz ama Çatalca'daki bir evde bulunan bir mezar taşından başlayan hikâyenin Yunanistan'da bir aile ağacına bağlanmasını, bir romanı mutlu sonla bitmesini dileyerek okur gibi izliyoruz. Her şeyi biliyoruz, yine de bu yüzyıla kalmış en mümkün mutlu son, o kavuşma, o iki ucun buluşma anı gözlerimizi yaşartıyor. 

Kerem Soyyılmaz ve Rodakis'in mezar taşı

Mezarlık üzeri okul

İstanbul'a 100 km uzaklıkta, Çatalca'ya bağlı Karacaköy'de geleneksel mimariyle inşa edilmiş, yapıldığı geçmiş yüzyıllardan bugüne yorgunca bir yüzle bakan eski bir ev. Zemin döşemesini yenilemek isteyen evin sakinleri alt katta çalışırken birden hayretle ara veriyorlar, üzeri Yunan alfabesiyle yazılmış bir mezar taşı beliriyor yerden. Anlamı çözüldüğünde şu çıkıyor ortaya: “Tanrının hizmetkârı Chrysoula Rodaki burada yatmaktadır, Mart 1887”. Bundan sonrası yönetmen Kerem Soyyılmaz'ın anneanne ve dedesinin evinin eski sahiplerinin peşine düştüğü bir yolculuk. O evde en fazla zaman geçiren teyzesi ve kuzenleri de eşlik ediyorlar bu yolda ona.

Köyde sorulmaksızın çok konuşulmayan konulardan. Ama biri gerçekten merak edip sorunca köyün mübadele öncesi eski Rum sakinlerinden söz eden var elbette. Yıllar içinde Yunanistan'ın bir yerlerinden kalkan otobüslerle gelip dedesinin evini arayanlar... Eski kilise artık dümdüz, tarihin bir ironisiyle mezarlığın yerinde bugün bir okul var. Merakla taşa bakmaya gelen bazı Karacaköylülerin yüzünde define efsanelerinin uç uca eklendiği başka bir film akıyor, bu gözden kaçacak gibi değil. Biri artık dilinin ucuna geleni de tutamıyor: “İçinde külçe altın olmasın?”. Helikopterle define aranmış zamanında, doğruysa da değilse de bunu unutarak ilişki kuramıyorlar önlerindeki taşla.

Tapu dairesinde ev 1952 tarihli görünüyor, ondan öncesi yok. “İskan defterleri kayıp gibi” diyor görevli; kayıp da değil, seçtiği bu “kayıp gibi” tamlaması hakkaniyetle yerine oturuyor. Elde var sıfır.

Soyyılmaz'ın filmi burada kalabilirdi, sosyal medya olmasaydı eğer. O da hızla olmadı, yedi yıla yayılan uzunca bir zaman diliminde yaptığı çağrılara Türkiye'den ve Yunanistan'dan bir dolu mesaj aldı, Chrysoula Rodaki'nin kim olabileceğine dair fikri olmasa da yardım etmek isteyenler çıktı. Yunanistan'da bu arayışı defalarca haber oldu, çağrı yayıldı, birtakım listelere ulaştı. Anneannesinin ve onun babasının da doğduğu bu köyden giden Rumların Kuzey Yunanistan'da yerleşmiş olabileceği köyleri araştırdı. Karacaköy'ün “karaca”sı Yunanca olarak sınırın diğer tarafında başka bir köyün adı olabilir miydi?

Bu bir filmin sonunu söylemek gibi sayılmaz, nihayetinde Soyyılmaz Theodor Rodaki'ye ulaşıyor. Rodakiler daha ilk dalgada Anadolu'dan göç etmek zorunda bırakılan ailelerden biri. Elindeki soyağacına göre Chyrsoula Rodakis 18 yaşında bir hastalıktan ölen genç bir kadın. Evlat edinilmiş olması bugün artık kimsenin bilemeyeceği başka bir hikâyeyi daha gizliyor; mezar taşının içinde gömü yoksa da bu var.

Sonrası, o evin bahçesinde iki aileyi bağlayan bir buluşma, Çatalca Mübadele Müzesi’ne doğru hep birlikte göz yaşlarıyla yüklenen bir mezar taşı. Ardından bir sofra. Şahane bir masa hazırlanmışken sadece ailenin büyükleri de tam öyle yaptığı için en fazla heyecanı uyandıran bir önceki günden kalmış kabaklı börek...

Geçmişin hayaletleri

Kerem Soyyılmaz, Theodor Rodaki'yi bulamasaydı da bu bir arayışın, bir yolculuğun filmi olurdu ve filmin değdiği birçok kişi başladığı yerdeki haliyle aynı kalmazdı. Kırım'dan 19. yüzyılın ortasında savaş sonrası bu topraklara göçen ailesinin daha önce evin geçmişini merak etmemiş olması bugün garip geliyor ona örneğin. Daha önce nerede yaşıyorlarmış, o eve nasıl geçmişler o kısımlar hala flu. “Bu tür somut bir şeyin ev dediğimiz yerin içinden çıkması bizim ailedeki ev kavramına bir boyut kattı. Şimdi geriye baktığımda, taşın hikâyesini bulmaya çalışırken aslında kendi hikâyemizi oluşturmuşuz gibi görünüyor. Ev, bahçe ve her şeye dair teyzemin sevgisi, aidiyeti, çiçekleri, bir zamanlar başka bir aile için de aynıydı. O nedenle filmi tanıtırken ‘Bir ev, iki aile’ diye yazdık. Devlete rağmen kısmen daha net bir aile hikâyemiz oluştu. Sınırın diğer tarafındaki Theodor’un aile hikâyesinin eksik parçalarından biri de tamamlanmış oldu” diyor Soyyılmaz.

Rodakislere daha ulaşmadan evvel “hayaletler”in görülmesiyle bir bağ kurulmuştu belki de aslında. Düpedüz hayalet... Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Gökçeada/ İmroz ve geçmişin hayaletleri üzerine akademik olarak çalışan Tuba Emiroğlu'nun filmdeki katkısı da bunu anlamlandırmak; böyle politik şiddet geçmişlerini toplumsal hafızada canlı tutmayı sağladığı için hayaletler asıl hiç görünmeseler endişelenmemiz gerekeceğini söylüyor. Bu da bir yol.

Birçok başka ödülün yanı sıra geçen yıl Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film Ödülü’nü alan “Rodakis'i Ararken” 22 Eylül'e kadar sürecek olan Ayvalık Film Festivali'nin programında yer alıyor. Film ayrıca BluTV'de izlenebiliyor.