TV’deki arkadaşlar paniğe kapıldı: “Aman hocam, Soykırım terimini hiç ağzınıza almayın, yoksa önce ceza sonra da lisans iptali geliyor!” ; “Olur mu kardeşim öyle şey yahu! Terimi telaffuz etmeden nasıl izah edeyim niye kullanmadığımı!” Netice-i kelam, benim demecimden vazgeçtiydik.
Başka ülkeleri bilemem ama, en azından Türkiye’nin en orijinal medya kuruluşu olan, her konuyu rahatça işleyen, hiçbir reklam almayan, yayınlarını sadece dinleyicilerin gönüllü katkılarıyla sürdüren Açık Radyo’nun lisansı RTÜK tarafından iptal edildi, malum.
Gerekçe: 24 Nisan’ın yıldönümü vesilesiyle yapılan bir programda konuşan konuk “Ermeni Soykırımı” terimini telaffuz etmiş.
Bu terim hiçbir kanunla yasaklanmamış. Hatta bu isimde yayınlanmış kitaplar var bu ülkede. Üstelik daha 2018’de Savcılık, AİHM kararlarına gönderme yaparak, bu terimi kullanmanın ifade özgürlüğüne girdiğine ve dolayısıyla kovuşturmaya gerek olmadığına karar vermiş .
Ama Açık Radyo’daki konuk, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Md.8/1-b’yi ihlal etmiş oluyor. Aynen şöyle:
“Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.”
Nasıl şeyse.
***
Bu kadar basit diyeceğim ama, bu kadar basit değil. “S” harfiyle başlayan (İngilizcesi: ‘G word’) meşhur terim nedeniyle önce 5 gün yayın durdurma ve üst sınırdan 189.282 TL idari para cezası veriliyor ve “Durdurmanın ne zaman başlayacağı ayrıca tebliğ edilecektir” deniliyor. Radyo, para cezasının ilk taksitini yatırıyor.
Gelen tebligatta teknik olarak açılamayan bir dosya var. Dosyanın açılamadığı RTÜK’e bildiriliyor, yeni durdurma tarihi verin deniyor ki, pat, lisans iptali!
Böyle bir tebliğ olduğunu da bir RTÜK üyesinin tvitinden öğreniyor Açık Radyo ve bütün basın.
Bu arada, lisans iptaline de itiraz edilemiyor çünkü o da tebliğ edilmemiş. “Prosedür böyle” diyor RTÜK . İsterseniz, oy çokluğuyla alınan kararı RTÜK sitesinden de okuyabilirsiniz .
***
Size garip gelebilir ama bütün bunlar bana epey tanıdık. En az 2 sebepten:
1) Daha geçenlerde 4 tane haftalık yazıma, ki en yenisi 2020 ve en eskisi 2014 tarihli, “erişim engeli” getirildi ama bana tebliğ edilmedi ;
2) Bundan 2-3 ay önce az kalsın ben de İlke TV’yi kapattırıyordum, iyi mi! Şöyle:
Yine 24 Nisan’ın 109. Yıldönümü vesilesiyle (Artı TV’nin yerine kurulan) İlke TV’den gazeteci arkadaşlar aradılar, Dilek Odabaş ile Konuşma Zamanı programı için demeç istediler, banda alıyorlar, çok iyi hatırlıyorum, şöyle olduydu:
“Ben Cumhuriyet’in başlarında kullanılan ‘Ermeni Kıyımı’ terimini kullanıyorum, niçin bu felaket için ‘Ermeni Soykırımı’nı iki sebeple kullanmıyorum, onu da anlatırım.”
TV’deki arkadaşlar paniğe kapıldı: “Aman hocam, Soykırım terimini hiç ağzınıza almayın, yoksa önce ceza sonra da lisans iptali geliyor!”
“Olur mu kardeşim öyle şey yahu! Terimi telaffuz etmeden nasıl izah edeyim niye kullanmadığımı!”
Netice-i kelam, benim demecimden vazgeçtiydik.
***
Bütün bu rezaletler neye benziyor biliyor musunuz, Harry Potter roman ve filmlerindeki Lord Voldemort’un durumuna!
Küçük çocuğum olmadığı ve pek film seyretmediğim için ben H. Potter konusunda zır cahilim. Strasbourg Üniversitesi Türk Araştırmaları Bölüm Başkanı görevini yıllardır sürdüren ve oğulları sayesinde H. Potter’ı artık ezberlemiş olan genç arkadaşım Prof. Samim Akgönül’den öğreniyorum :
H. Potter kitaplarında Lord Voldemort diye bir karakter var. Tüm zamanların en korkunç ve kötü büyücüsü. Kitaptaki/filmdeki diğer bazı şahsiyetlerin isimleri gibi, onun da adı Fransız kökenliymiş: vol-de-mort “ölüm uçuşu/hırsızlığı” anlamında .
Bu sebeplerle, Voldemort adını telaffuz etmekten bucak bucak kaçıyor herkes . Herkes onun kim olduğunu biliyor, ama adını ağzına alamıyor. Ancak bi biçimde ima edebiliyor, diğerleri derhal anlıyor.
Bi tür din olan milliyetçilikte olduğu gibi, dinlerde de aynen böyledir. Orta Çağ’da “Kilise zengin” demek, hatta “Hay Tanrım!” anlamında bir tepkide bulunmak blasfem (Tanrı’ya/Din’e hakaret) anlamına gelirdi ve kimse telaffuza cesaret edemezdi. Ederse, engizisyon mahkemesinde çıra gibi yakılırdı.
İslam’da da benzer durumlar vardı, vardır. Örneğin, “Kur’an kadîm midir mahlûk mu?” tartışması.
Kadîm, “varlığının evveli, başlangıcı olmayan” demek. Mahlûk ise “hâlk edilmiş, yaratılmış” demek. Birinciyi değil ikinciyi tercih edenler “küfür” nedeniyle katli vacip sayılmış ve katledilmiştir.
***
Bitirirken, dönelim konumuzun başlığına. Yani bizim RTÜK’ün zamanımız Voldemort’larını nasıl enselediğine.
Hadi, yazılı metinlerde kimi “sakıncalı” terimleri bulmak kolay; aratma yaparsın, şak diye çıkar. Peki radyo ve tv’lerde? Saatlerce izliyor muymuş RTÜK?
Hayır, bu vesileyle öğrendim, Yapay Zeka kullanıp buluyormuş “Kürdistan”, “Kürt Meselesi” ve “Ermeni Soykırımı” terimlerini.
Ve asıl önemlisi, Yapay Zeka bi kere tespit etti mi, terimin önüne-ardına (yani nasıl kullanıldığına) bakmıyormuş RTÜK. Bastırıyormuş cezayı. Örneğin “Kürdistan” terimi yüzünden toplam 908.252 TL ceza kesmiş .
Ve ardından, “Prosedür böyle” deyip, şak, lisans iptali.
Bu sebeple radyo ve tv’ler bu tarz otosansürler geliştiriyormuş.
Medyadan okuyoruz, spor ayakkabısı Nike’ın “Altınımı Kürt bir anne gibi takmayı seviyorum” ibaresi geçen reklam filmi yayından kaldırılmış . Bu ne biçim bi paranoyadır yahu!
***
Bence, bu “tasarruf” devrinde dövletimiz RTÜK’ten örnek almalı. Yapay Zeka’yı yolsuzlukların ve hırsızlıkların tespitinde kullanmalı.
Hadi o olamayacaksa, yakaladıkları uyuşturucu haplarla masanın üstüne “Merih Demiral” yazan polislerimizi tespit edip kendilerine ikişer yıl kıdem ve ikişer maaş ikramiye verilmesinde kullanmalı.
Veya, başlarında ameliyat takkesi yüzlerinde ameliyat maskesiyle operasyon sırasında kameraya dönüp Bozkurt işareti yapan 4 cerrahımıza birer tane Şehir Hastanesi kurup başhekimlik verilmesinde.
Haa, sırf iktidara yüklenmeyelim:
“Ya geçim ya erken seçim” diyen CHP’nin Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan Merih Demiral'ın milli maçta MHP’nin Bozkurt işaretini yaptığı ânı gösteren kareyi şehre heykel olarak diktirecek .
***
Prof. Akgönül, “Bu kavram İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra inşa edilmiştir, dolayısıyla Ermeni soykırımına soykırım denilemez” diyenler için makalesini şöyle bitiriyor:
“Suya H2O denmeden önce de su suydu.”
Ve romana dönüyor: “Yanlış mı hatırlıyorum? Her bölümde Voldemort’un yüzü biraz daha mı belirginleşiyordu?”