Cennet de cehennem de burada

Uludere’de yaşanan kanlı katliam, cehennemin yanı başımızda olduğunu bir kez daha anımsattı hepimize. 28 Aralık Çarşamba akşamı, Türkiye’nin batısında pek çoğumuzun uykuda olduğu saatlerde, güneydoğudaki bir sınır köyünde onlarca eve çoktan ateş düşmüştü bile.

 

 

Bizzat Başbakan tarafından “terör” konulu haberlerde hadlerini bilmeleri konusunda uyarılmış medya temsilcilerinin saatler süren hayâsız suskunluğu, Türkiye’nin çok büyük çoğunluğunun bu büyük cinayetten ertesi gün boyunca bile haberdar olmamasına neden oldu. O sessiz arafta, Türkiye toplumunun biraz daha ayrışmasına tanıklık ettik aslında. Sonraki demeçler ve açıklamalar da, bu ayrışmayı kökleştirdi.

Türkiye, kritik dönemeçlerden geçmeye alışmış bir ülke. Son on yılda geçmişin prangalarından kurtulmak için bazı önemli adımlar atılmış olsa da, iktidardaki partinin en önemli sorunların çözümünde, demokrasinin çıtasını yükseltmek yerine, son kertede hep devletçi-otoriter adımlara meyletmesi nedeniyle, bir kez daha belirsiz bir ortama sürükleniyoruz. Kürt sorununun çözümünü 90’lı yılların şiddet yöntemiyle çözebileceğini sanan bir projenin, bu tip cinai “kaza”lar doğurması, hiçbirimiz için sürpriz değildi. Umudumuz bir kez daha, toplumun kendisinin, siyaset kurumundan daha çoğulcu ve açık bir zihniyetle dönüşümü ve barışı sağlamasında.

Kuran’ın, “La rahate fid dûnya illâ fil âhire”, yani, “Rahatlık bu dünyada değil, ancak ahirettedir” öğretisi, dünyanın bir sınav meydanı olduğunu, ancak bu sınavlardan hakkıyla geçenlerin öte dünyada hakiki rahata ereceği inancına dayanır. İnanan için, ahirette de olsa huzuru bulabileceğini bilmek ne büyük bir saadettir!

Ancak, unutmamalı, bu dünyanın sınavları, ahirettekinden önce, bu dünyadaki hayatı cennete ya da cehenneme çevirmenin sınavlarıdır. Bir bakıma, cennet de cehennem de bu dünyada ve bizim elimizdedir. Neyi nasıl yaptığımızdır hayatımızı aydınlatan veya karartan. Düşmanlık eken, düşmanlık biçer; komşusuna sevgiyle yaklaşan ise sevgi bulur. Komşuluk ve sevgi sınavından geçmeyen, ne bu dünyada bulur rahatı ne de ahirette…