Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta gerçekleştireceği oturum, polis tarafından engellendi, gaz bombaları, plastik mermiler atıldı, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Polisin Arat Dink’i de gözaltına alma çabası HDP’li vekillerce engellendi, olay anına dair fotoğraf sosyal medyada birçok kez paylaşıldı. Hrant Dink’in oğlu Arat Dink ile devletin tutumunu ve Cumartesi Anneleri’nin yıllar süren hak mücadelesini konuştuk.
Cumartesi Anneleri’nin 700. haftası insan haklarına, adalete önem veren herkesin katılacağı bir eylemdi ve herkes oradaydı ama sürpriz bir kararla engellendi. Zor anlar yaşandı, gaz bombaları atıldı, plastik mermiler sıkıldı, 47 kişi gözaltına alındı, bunların arasında Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak da vardı. Peşine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tepki çeken açıklamaları geldi. Nasıl değerlendiriyorsun, tekrar 90’lara dönüş gibi mi anlamak lazım?
1999-2009 arasında 10 yıllık bir ara verilmişti. Son olan, çok anlam verilebilecek bir şey değil, her hafta gerçekleşen barışçıl, sessiz bir eylem, buna özen gösteriliyor zaten. Sadece amaçladığı şeye ulaşmaya çalışan, bunun için de çok özel bir dili olan bir alan orası. Dizginsiz bir tahakküm eğilimiyle açıklanabilir. 700. haftanın çok kitleselleşeceği gibi bir intiba uyanmış olup bunu engelleme üzere böyle bir adım atılmış olabilir. Kim bilir belki de o kaybetmelerde parmağı olan, özel rahatsızlıkları olan birileri bugün tekrar önemli mevkilerdedirler. Bunlar bizi çok ilgilendiren şeyler değil, neden engellendi niye engellendi vs. Neticede orada olmak doğru, orada yapılan şey doğru bir şey, bunu yapmaya devam etmek gerekiyor. Önemli olan bu. O alan tabii iktidarın da bir dönem ilgi gösterdiği, tabanına anlattığı bir alan. Asıl önemli olan bence bu. Benim oradaki hissim oydu. Toplum bu gerçekten uzaklaşıyor mu, duygusu. Nereye gidiyoruz? Bununla ilgili olumsuz ve sonrası için daha da olumsuzluk hissi veren bir olaydı. Ama tabii devam edilecek. Bu bir günlük iki günlük bir şey değil. 23 yıldır devam ediyor.
Herkesin aklına şu geldi: Erdoğan başbakanlığı döneminde Cumartesi Anneleri’ni Başbakanlık’ta ağırlamıştı, çözüm vaadinde bulunmuştu hatta Meclis’te AKP grubunda Berfo Ana’yı uzun uzun anlatmıştı, bazı AKP’li vekiller gözyaşlarına boğulmuşlardı. Oradan Süleyman Soylu’nun açıklamasına geldik. ‘Terör örgütleri anneleri kullanıyor’ gibi açıklamalar yaptı. AKP’nin bu dönüşümü sana nasıl görünüyor?
Zaten bir çok alanda bunu gördük, birçok söylem terkedildi yerine eski söylemler daha da güçlenerek geldi. Birçok alanda bu var zaten. Cumartesi Anneleri eylemi de bundan nasibini almış görünüyor. Burada önemli olan halk. İktidarlar bunu yapar eder de, halkın bu kadar ‘duygu göçü’ yaşıyor olması, lideriyle ya da partisiyle birlikte oradan oraya savruluyor olması... Gerçekten taşınıyor mu halk da, duyguları buralara taşınıyor mu, beni ilgilendiren o. İleriye dönük umutları bitirecek ya da besleyecek olan bu. Merak ediyorum. Bizim gibi insanlar bunlara tepki gösteriyor uzun zamandır, önemli olan toplumun geniş kesimi neredeler? Verdikleri oyla buna da oy verdiklerini mi düşünüyorlar, hak veriyorlar mı? Önemli olan bu. Bunları da zaman gösterecek gibi. Artık mazeretsiz zamanlar. Bütün güç elde. Birkaç kere test edildi. İktidarın ya da kendi partisinin en azından kulağını çekecek fırsatı oldu seçmenin birçok kere. Çok ufak bazı şeyler dışında pek bir şey olmadı. Bunlar önemli olan.
O gün senin etrafında bir kalkan oluştu. Belki özel olarak sana değil de oradaki herkesin gözaltına alınmasını engellemeye dönük bir çaba. Baktığımızda etrafında Ahmet Şık, Garo Paylan, Hüda Kaya, Serpil Kemalbay’dan oluşan bir çember. Bu fotoğraf üzerinden epey yazıldı çizildi. “Bizim direniş hattımız budur” dendi. Oradaki o bileşimi nasıl görüyorsun? Hüda Kaya İslami kesimden gelme bir isim, Garo Paylan Ermeni, Ahmet Şık solcu demokrat bir gazeteci, Serpil Kemalbay da hak mücadelesinden. “Bu fotoğraf bizim asıl gerçekliğimizdir” tablosu var. Sen de bu fotoğraftan bir şeyler çıkardın mı yoksa o anlık bir durum gibi mi bakarsın?
Biz zaten bu kesimlerle, genel olarak demokratik bir duyarlılık açısından diyelim, zaten senelerdir içiçeyiz. Orada bana özel bir savunma, duyarlılık tabii vardı, babamdan dolayı, bir sahiplenme tabii ki vardır. Ama hepsi dostlarım zaten. Ama onun ötesinde zaten bir anda gerçekleşen de bir durum, milletvekillerini gözaltına alamadıkları için aralardan seçerek almaya çalışıyorlardı. Her biri için mücadele edildi, en son ben kalınca dört milletvekili beni tutuyor oldu. Böyle sembolik şeylerden insanların anlam çıkarması önemli. Ama ben bu eylemlerde genellikle suda bir damla olarak bulunmak isterim. Babamdan ötürü, isimden ötürü odağın kayması beni rahatsız eder genellikle. Bu yüzden de dikkatli davranmaya çalışırım. O anlamda sonrasında bende şöyle bir şey oldu, ‘odak çok kaydı’, gibisinden. Neticede orada Hasan Ocak’ın ailesinden üç kişi gözaltına alınmış gibi bir durum var. Bu tür şeyler beni biraz rahatsız ediyor. O anlamda bir rahatsızlığım oldu sonrasında. Çünkü herkes çok acılar yaşadı. Orada çok özel bir durum var. Kaç yıllık bir hikaye. Çocuğunu arayan insanlar, kardeşini oğlunu ağabeyini arayan hakkını savunan insanlar var. Onların yanında dururken dikkatli durmaya gayret ederim. Etmemiz de gerekir. ‘Allah sıralı ölüm versin’ derler ya, ‘devlet sıralı ölüm versin’ noktasına geldik. Kendi yasını tutamıyorsun artık, o kadar büyük acılar yaşanmış ki. Hala yaşanan bir sürü şey var.
Bilhassa son beş altı yıla baktığımızda, dönüyorsun, Suruç katliamı, Ankara garı katliamı, Tahir Elçi’nin öldürülmesi, ki o konuda zanlı bile yok ortada. Her olayın kendine özgü bir ağırlığı oluyor, yasını bile tutamayan insanlar.
Tam da o yüzden dikkatli olmaya, bulunduğumuz yerde öyle bulunmaya çalışıyoruz. Ama ne olursa olsun orada olmaya, yan yana durmaya gayret ediyoruz.