Coldplay’in son albümü ‘Ghost Stories’i, yine geçtiğimiz yıl bu sayfalarda ele almış, sıkıcı bir albüm olduğuna kanaat getirmiştim. Fakat Chris Martin ve ekibi, yeni albümleri ‘A Head Full of Dream’de ne yapıp edip daha sıkıcı olmanın bir formülünü bulmuş gibi görünüyorlar.
Mylo Xyloto ile başlayan değişim rüzgârları ve grubun yenilikçi tavrı, her ne kadar cesur bir değişim olarak lanse edilse de bir ivme kaybı ve ‘Viva La Vida2 ertesinde müzikal kalitedeki düşüş yadsınamaz boyutlardaydı. Grubun kariyerine başladığı noktadaki felsefi yaklaşımdan, ölüm, yaşam ve aşk üzerine yazılan sözlerden sonra gelinen noktanın zayıflığı ve etkisiz lirikler, Coldplay’in dönüşümünü net görmek için bakılması gereken ilk yön.
Piyano yerine…
Bir önceki değerlendirmede grubun gitarlara gömüldüğünü, piyano tınılarının dahi hiç duyulamadığından dem vurmuştuk. ‘A Head Full Of Dreams’de de değişen bir şey yok. O, “Fix You” ile kalbimizi çalan gitar rifflerinin, ‘Clocks’daki piyano tınılarının yerini tamamen elektronik, tamamen inorganik bir takım sesler almış. Neresinden bakarsanız kolaya kaçılmış hissi veren, büsbütün yapay bir sound ile bezenmiş.
İstediğiniz kadar prodüktörle çalışın, albümünüze istediğiniz kadar konuk sanatçı alın, yaptığınız iş üzerinde en ufak bir tereddüdünüz oluştuğunda, ortaya iyi bir eser çıkması söz konusu olmuyor. Coldplay’in 2000’lerin başında yarattığı güç, müziğinin her kesime hitap eden yapısıyla ve dinleyicilerde oluşturduğu hissiyatla birlikte gelişmiş ve gruba altın çağlarını yaşatmıştı. Pop müziğin küme elemanlarıyla haşır neşir olduktan sonra iyiden iyiye farklılaşan Chris Martin ve arkadaşlarının bu albümde de yine en büyük destekçileri pop âleminin ağır toplarından olan, bildiğimiz tüm pop starlarının albümlerinde imzası bulunan Norveçli grup Stargate ve değişim sürecinde ‘Viva La Vida'dan beri yanında bulunan Rik Simpson.
Albümden çıkan ilk kayıt “Adventure of Lifetime”, bol maymunlu klibiyle olduğu kadar, hareketli, eğlenceli yapısıyla da dikkat çekiyor. Yoğun bass ritmleri ve düzenli ses efektlerinin içerisinden eski günlerine rahmet okuyan grubun, yeni standartlarına göre gayet zevkli bir iş çıkardığını söylemek gerekir. Mylo Xyloto'dan itibaren alışmaya çalıştığımız davulsuz, gitarsız, piyano rock'tan arındırılmış, hatta en ufak alakası dahi kalmamış bir Coldplay müziği için iddialı, renkli ve son derece mutlu bir kayıt olduğunu söyleyebiliriz.
Coldplay için var gücümüzle güzel detaylar vermeye çalışırken, Beyonce işbirliğinde ortaya çıkan “Hymn For The Weekend”i ele alabiliriz. Son derece nötr olduğum bir türe karşı olan bakış açımı, neredeyse değiştirecek türden etkili. Her ne kadar gruba sıkı sıkıya bağlı olan fanları tarafından kabul görmese de Chris Martin & Beyonce vokali, parçayı kısa sürede benimsemeye yetiyor.
Baştan aşağı piyano ezgileri içeren ve grubun eski günlerine en çok yaklaştığı “Everglow”da ise az da olsa Gywneth Paltrow desteği bulunuyor. Martin'in eski eşi çok da dikkat çekmeden parçada geri vokal görevini üstlenmiş ve ortaya son derece dingin, oldukça duygusal yapıda bir kayıt çıkmış.
Koro katılımların yoğun olduğu, tamamı elektronik, yüzde yüz pop, neredeyse gitar ve piyano katkısız yeni Coldplay albümü, grubun yaşadığı değişimle birlikte külliyatına geçen bir diğer olumsuz çalışma maalesef. Belki de İngiliz ekip, bu kez gerçekten sözünde durmalı ve uzunca bir süre köşesine çekilip bir nebze daha olgunlaşmayı beklemeli.