BÜRKEM CEVHER
Can Yayınları tarafından okuyucuya sunulan ‘Uzanma Sanatı: Yatay Yaşamın Elkitabı’ tam bir ‘yaz kitabı’ gibi görünüyor. Oysa uzanmak ciddi bir iştir, uzanmanın bir tarihçesi ve adabı vardır. Ne var ki, çalışmanın ve para kazanmanın böylesine yüceltildiği bir dünyada uzanabilmek, sadece tatillere has bir müsriflik olarak görülmektedir. Kapitalist dünyada, ancak tatile çıktığımızda zamanı müsrifçe kullanma ve hiçbir şey yapmama hakkına sahibiz.
Bernd Brunner’a göre toplumda “uzanmanın çoğu zaman kabul edilebilir tek nedeni yorgunluktur... Her an faaliyet halinde olmamız gerektiği, bunun ötesinde her şeyin disiplinsizliğe, zayıflığa ve atalete işaret ettiği içimize işlemiştir.” Uzanmak bu üretme sürecinde ancak kısa bir mola olarak görülebilir; ancak o zaman kabul görür, hoş karşılanır. Dinlenelim ki, sonra daha büyük bir enerjiyle çalışalım, daha çok üretelim, sistem çarkları daha da güçlensin.
Uzanmışım kumsala
Uzanmak yaz aylarında kumsalların olmazsa olmazlarındandır. Ülke sahillerinde, sadece bronzlaşmak için tüm gün uzanarak güneşlenenler hiç de az değildir. Şezlonga uzanıp kitap okumanın keyfi ise bir başkadır. Bütün yıl hiç kitap okumamış insanların bile tatillerde şezlongda uzanarak kitap okuma keyfini yaşaması hiç de şaşırtıcı olmasa gerek.
Şezlong meselesi uzanma sanatı açısından da önemli bir konudur. En ergonomik şezlongun nasıl olması gerektiğine dair en çok mesai harcayanlardan biri iş fizyoloğu Gunther Lehmann’dı. Lehmann ‘gerçek dinlenme pozisyonunu’ bulursa ona uygun şezlong üretiminin kolay olacağını düşündü. Yaptığı deneyde, deneklerini şeffaf bir havuza sokarak havuzun duvarındaki bir çubuğa tutunmalarını söyledi. Suyun kaldırma kuvvetinden faydalanarak kasların en çok hangi pozisyonda gevşediğini bulmaya çalıştı. “[D]eneklerin en rahat buldukları pozisyonların açılarını fotoğraflar yardımıyla ölçtü. Açılar arasında çok fark yoktu, kalça ve diz açıları hemen hemen aynı, yani 134 ve 133 dereceydi. Lehmann aradığı çözümü bulmuştu.”
Şezlong araştırmalarına harcanan emekten daha fazlası şilte araştırmalarına harcanmıştır. Gece en rahat uykuyu sağlayan şilteyi bulmak için uzun yıllar süren çalışmaların sonuçlarını reklamlarda görmekteyiz. Ancak ortopedistler çok rahat şiltelerin yatakta dönme ihtiyacını ortadan kaldırabileceğini, bu sefer de ‘uyarı eksikliğinden’ dolayı başka rahatsızlıklar yaratabileceğini belirtmektedir. Ayrıca “bedenimizin hareketleri kendimizi bir bütün olarak algılamamızı sağlar. Yattığımız yerde yeterince hareket edememek, parestezi denen koordinasyon sorunlarıyla, hatta ağır bir kimlik bunalımıyla sonuçlanabilir.”
Bir yaşam biçimi
Bir de ancak uzandıkları zaman doğru düzgün düşünebilenler var. Özellikle de uzanarak çalışan yazarlara rastlamak mümkün. Truman Capote kendini “tümüyle yatay bir yazar” olarak nitelemiştir. Marcel Proust, Mark Twain, Edith Wharthon yatarak yazan ünlü isimlerden birkaçıdır.
Sürekli yatmanın ise insanlar üzerindeki olumsuz etkileri bilinen bir gerçektir. Hastalık nedeniyle sürekli yatan hastaların vücutlarında yatmaktan kaynaklanan pek çok sorunla karşılaşmak mümkündür. “1986’da Moskova’daki Biyolojik Tıp Sorunları Enstitüsü’nde yerçekimsizliğin etkileri araştırılırken, on bir denek, doktor gözetimi altında bir yıl süreyle yatakta yatmıştı. Deneklerin bu durumdan çok kötü etkilenmeleri yatağın yanında yapılan bazı fiziksel egzersizler sayesinde engellenebildiyse de, eskisi gibi oturabilmeleri ve yürüyebilmeleri için deneyden sonra deneklere iki ay boyunca fizik tedavi uygulanmıştı.”
İvan Aleksandroviç Gonçarov’un ünlü ‘Oblomov’ romanının kahramanı ise yukarıdaki deneyi hayat tarzı haline getirmiştir. Hiçbir şey yapmadan uzanmanın bir sembolüdür Oblomov. Onun yatma sebebi sadece miskinlik olup, uzanmak Oblomov’un karakteri olmuştur. Ne var ki böylesi sürekli yatma hali doktorlar tarafından hiç de tavsiye edilmemekte, hareketli bir yaşamın sağlığa faydaları her gün beynimize işlenmektedir. Beş dakika uzanmanın bile kişide vicdan azabına sebep olması oldukça yakındır.
Bilerek ve isteyerek uzun süre yatakta kalmak her zaman Oblomovizm olmasa gerek. Uzanmak çoğunlukla tembellik olarak nitelendirilse de, bir başkaldırı metodu da olabilir. 1969 yılında Yoko Ono ve John Lennon Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için bir hafta yataktan çıkmamışlardı.
İster tembellik olsun ister protesto, bir süre hiçbir şey düşünmeden uzanmak hepimize iyi geliyor. Uzanma sanatına biraz daha vakıf olmak için ‘Uzanma Sanatı: Yatay Yaşamın Elkitabı’ iyi bir başlangıç olabilir. Ardından bu sanatı icra etmenin keyfi ise kesinlikle bir başka olacaktır!
Uzanma Sanatı:
Yatay Yaşamın Elkitabı
Bernd Brunner
Çeviri: Zehra Aksu Yılmazer
Can Yayınları
149 sayfa.