Kamp nöbetini organize eden Nor Zartonk aktivistlerinden Arno Kalaycı, direnişin başlama sürecini ve 100 gününü anlattı.
Kamp Armen, Türkiyeli Ermenilerin, en önemli hafıza mekânlarından biri. Soykırımın ardından çocukların yeniden hayata tutunamaya çalıştığı Kamp Armen, yüzlerce çocuğa ev sahipliği yaptı. Devlet tarafından gasp edilmesi ve yeni tapu sahiplerinin 6 Mayıs’ta, Kampı yıkmaya çalışmalarının ardından başlayan direniş nöbeti, 13 Ağustos’ta 100. gününe girdi. İade süreciyle ilgili seçim öncesinde başlayan görüşmeler sona ermiş durumda. Seçim toplantılarında yapılan ‘sorun çözüldü’ açıklamaları, Kampın tapusunu elinde bulunduran Fatih Ulusoy’un ‘Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’ne bağış yapacağım’ açıklamasına rağmen, verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı. Kamp nöbeti de devam ediyor.
100 gün boyunca, aralarında gazeteciler, akademisyenler, siyasetçiler ve aktivistlerin olduğu, yurt içinden yurt dışından binlerce kişinin yolu Kamp Armen’den geçti. Atölyeler, paneller, konserler, tiyatrolar, film gösterileri, Ermenice atölyeleri, Kampın eski günlerini aratmadı.
Kamp nöbetini organize eden Nor Zartonk aktivistlerinden Arno Kalaycı, direnişin başlama sürecini ve 100 gününü anlattı.
Nöbet fikri nasıl başladı. Ne gibi tartışmalar yaşandı?
Kamp Armenliler her yıl geleneksel buluşmalar düzenliyordu. Nisan ayı sonuna denk gelen bu yılki buluşmada yapıldığında birçoğumuz oradaydık. Kampın atmosferi oldukça etkileyici. Gittiğinizde o hafızayı hemen hissedebiliyorsunuz. Biz de oranın yıkılmaması için bir şeyler yapmak ve Kamp Armen’in sesini duyurmak istedik. Bunun için kamuoyu oluşturmak gerekiyordu. İşgal eylemi yapmaya karar verdik. Yapmak istediğimiz sembolik bir şeydi. Buradaki temel motivasyonumuz Gezi’ydi. Yaşam alanlarımızın sermaye tarafından işgal edilmesine, talan edilmesine karşı bir işgal eylemiydi Gezi. Bizi esinlendiren de bu oldu. Kampın yıkımı o gün için durdu ama yeniden yıkılması girişimlerine karşı kampta nöbete başladık.
Nöbete ne gibi tepkiler geldi?
İlk nöbete başladığımızda ‘Kampa Gelin’ çağrısında bulunduk. Nor Zartonk olarak zaten bir HDP bileşeniyiz. HDP’lilerin başından beri desteği vardı. HDP’nin dışında bazı CHP’liler de destek verdi. Tuzla’da yaşayanların destekleri oldu. Kampın komşuları da desteğe geldi. 19 Ocak’larda bizimle yürüyen insanlar bizi yalnız bırakmadı. Ermeni gençlerinin de yoğun bir ilgisi var.
Ermeni gençler kampla nasıl bir bağ kurdu?
Hepimizin kolektif hafızasında bir ‘yapma etme başına iş gelir’ durumu hâlâ var. Sokakta kavga etmekten bile imtina eder, haklıyken bile çoğu zaman haksızlıklar karşısında susarız. Öte yandan bizim kuşağımız için Hrant Dink ve katledilmesi önemli faktörlerden biri. Ermenilere “kötü şeyler” yapıldığı hep anlatılırdı ama bizim kuşağımız 19 Ocak’a kadar bunu görmemişti hiç. Anlatılanların gerçek olduğunu 19 Ocak’ta gördük biz. Ama bu durum bizi içe kapanmaktan öte daha çok mücadele etmeye yönlendirdi. Nor Zartonk da böyle ortaya çıktı aslında ve toplumsal alanda 10 yıldır mücadele ediyoruz. Bu sürecin başlamasında bu birikimin önemli bir yeri var.
Ermeni toplumunun genel olarak içine kapanık bir hali var. Bu Kamp Armen direnişiyle biraz daha delindi. Biraz daha mesafe aldık. Kamp Armen direnişi bir yandan Ermenilerin bu bastırılmış ve sindirilmiş ruh haline karşı da bir direniş. Bunun bir karşılık bulduğunu da düşünüyoruz. Kampın eski öğrencilerinden tutun da kampı hiç görmemiş Ermeniler kampta nöbete geldi. Ailelerimizden destek gördük.
Kamp Armen durumunda olan, gasp edilmiş çok sayıda mülk var. Kamp Armen’i farklı kılan şey ne?
Kamp Armen, kolektif bir hafıza merkezi. Oranın anlamı ve hissiyatı oldukça önemli. Her şeyimiz gitti zaten bu da gitse ne olacak denilebilecek bir yer değil orası. Soykırımdan kurtulanların çocukları, yetimler kendi emekleriyle bir yaşam inşa etti, umutla yaşama sarıldı. Kamp Armen yıkılırsa, bu hafıza da yıkılmış olacak. Aynı zamanda Hrant Dink’in mirası burası. Bu nedenle birçok farklı yönü ve etkisi var. Bugün artık yüzleşmeyi tartışıyoruz. Bir daha asla diyebilmek için soykırım hafızasının kaybolmamasından, unutulmamasından bahsediyoruz. Eğer yüzleşmeyi konuşacaksak bu, Kamp Armen’le başlayacak. Kamp Armen’in hikâyesi; öncesi, sonrası, inşası ve bugün yıkımı ile 1915’in bir özeti gibi. Soykırım anıtı dikilecek olsa orası, bu yıkılmış haliyle, Kamp Armen olurdu. Şimdi Kamp Armen’e vurulan dozer darbeleri devam eder ve kampı yıkarsa, geleceğe dair umudumuz biraz daha yıkılacak. Oysa barış içerisinde bir arada yaşamak istiyoruz.
Kampta ne kadar süre nöbet tuttun? Ailenin tepkisi nasıl?
Ben başından bu yana sürekli nöbet tutanlardanım. Ailelerimiz orada ne kadar önemli bir mücadele yürüdüğünün farkında. Ama onlar da Türkiyeli Ermeni ve kaygılanıyorlar.
Nöbet nasıl devam ediyor? Bu 100 gün nasıl geçti?
Kampta dayanışmayı esas alan komünal bir yaşam sürdürmeye çalışıyoruz. Kamp işlediğinde de komünal bir yaşam varmış. Yani aslında bu, kampın aktif olduğu dönemle oldukça paralel bir yaşam. Nöbette ihtiyaçlarımız için listeler yayınlıyoruz. Kampa gelenler bu listelere göre ihtiyaçları gidermeye çalışıyor. Bugün kampta halen toprağı ekip biçerken, kamptaki o yaşamın halen sürdüğünü, var olabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Herkes kendi yetenekleri ölçüsünde katkı sunuyor. Milliyetçiliğin bu kadar yükseldiği bir dönemde eşit ve adil bir yaşamı inşa etmeye çalışıyoruz. Tam eşitlik üzerinden bir yaşam. Bütün bunları da yaptığımız etkinliklerle desteklemeye çalıştık. Her hafta sonu, toplumu ilgilendiren her alanda etkinlik yapmaya çalışıyoruz.
Buluşmalara farklı kesimlerden gelenler oldu. Peki, Ermeni meselesinde böyle geniş bir mutabakat oluşturmak nasıl mümkün oldu?
19 Ocaklarda, Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması için, onun anısını yaşatmak için bizimle yürüyen insanlar güvenimizi boşa çıkartmadı. Kamp Armen'e dozerlerin girmesi birçokları için geleceğe dair umudu kırarken çok geniş kesimlerce yıkılmaması için gelen bu destek aynı zamanda umudumuzu tazeledi. O insanlar, Ermeni yetimhanesinin artık devlet tarafından dahi kabul edilmiş olan açık gaspı ve yıkımı ayıbının vebalini taşımak istemediler, bu ayıba engel olmak istediler. Çünkü Kamp Armen'in yıkımını doğrudan veya sessiz kalarak onaylamak ile bu ayıba karşı çıkmak arasında şöyle bir soru var: Bu ülkenin geçmişinin karşısında gelecekte nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Bu aynı zamanda tarihle yüzleşme arzusunun da somut karşılığı. Şüphesiz bunda Hrant Dink'in öldürülmesiyle ortaya çıkan kırılmanın büyük etkisi var.