Bu Surp Zadik yepyeni dirilişlere başlangıç olsun
Hamlo Akkuş (1951, Sason)
ONLARIN GÜCÜ İMANDAN GELİYOR
LORA BAYTAR
06.04.2012
Medz Bahk, yani Büyük Oruç, Paregentan’ın hemen ertesi günü başlıyor. Gece 12.00’den ertesi gün 17.00’ye kadar yemek ve içmenin yasak olduğu oruç, 17.00’de hayvansal gıdaların olmadığı bir sofrada, zeytinyağı ile hazırlanmış, etsiz, sütsüz, yumurtasız yemeklerle açılıyor.
Şimdilerde çoğunlukla yaşlılar arasında süregiden oruç geleneğini, orucunu perhizle açan dindar Ermeni kadınlara sorduk. Onları aramak için Samatya’da aldık soluğu...
‘Hisus bana yardım ediyor’
Samatya’da bir evin oruç açma masasına konuk olduk. Ev halkı altı kişi. Ama sadece gelin ve kaynana oruç tutuyor. Saat tam 17.00’de içerdeydik. Alt komşu Araksi ve Nuriye hanımlar, oruç tutmasalar da bizim gibi yemek sofrasının konuğuydu.
Önce evin büyüğünden başladık sohbete. Hamlo Akkuş, 1951 Sason doğumlu, 40 yıldan fazladır İstanbul’da yaşıyor. Önceleri Gedikpaşa’da, sonra Kumkapı’da oturmuş. Şimdilerdeyse Samatya’da bir oğlu, gelini, iki torunu ve eşiyle birlikte yaşıyor. “Köyde de orucumuzu tutardık ama büyük orucu o kadar tutmazdık. Surp Sarkis’i ve yılbaşı öncesi orucunu tutardık. Biz oruç zamanlarını kiliseden öğreniriz” diyerek sohbete başlayan Hamlo Teyze, “Okuma yazmam yoktur, geldiğimde gitmedik okula, şimdi de zaten kafam almıyor, ne yapsam almıyor” diyor.
“Oruç çok uzun ve zor bir iş. Size zor gelmiyor mu” diyorum, “Zor değil, bir başlayınca gidiyor. Oruç açtıktan sonra akşam hiçbir şey yemeyiz. 12’ye kadar hakkımız var ama yemeyiz, şimdi ne yedikse o kadar. Başladıksa sonuna kadar gidelim diyoruz. Hisusumuz ne kadar yol verirse o kadar tutarız diyerek başlıyoruz. Ama çok şükür...”
Oruç döneminde bir de Arevakal ayinleri var ki, 7 hafta boyunca hafta içi her gün başka bir kilisede ayin oluyor. O, gelini ve komşuları, tüm ayinleri başından sonuna kadar takip etmiş. Fatih Belediyesi’nin tahsis ettiği bir araçla haftanın iki günü uzak kiliselere gitme fırsatı bulduklarını söyleyen Hamlo Teyze anlatıyor: “Hisus’un yaklaşması ve gelişi... her şeyi onun için yapıyoruz. Biz Aravekal yapmazsak, oruç tutmazsak, kiliselere gitmezsek bayramın ne olduğunu bilmiyoruz. İnsan yiyecekten biraz uzak duracak. Temizlenecek.”
Okuma yazma bilmese de Ermeniceyi öğrenmiş Hamlo Teyze. Kültürü ve gelenekleri onun için çok önemli. “Her Pazar eşimle kiliseye gidiyoruz. Duayı sonuna kadar dinleriz. Kayınbabamın bacısı vardı, Ermeniceyi o konuşuyordu. Biz de zor zoruna öğrendik. Şimdi kilisede konuşulanı anlıyoruz. Dua ettikleri zaman kendi kendimize eşlik edebiliyoruz. İncili de bilmiyorum. Bir ‘Hayrmer’ (Göklerdeki Babamız) bile bilmiyordum eskiden, ‘Bir bilsem keşke...’ diyordum, zamanla öğrendim” diyor.
Anadolu’lu her Ermeni aile gibi Akkuş’lar da kalabalık bir hane. Geleni gideni çok olan Hamlo Teyze’nin mutfağında bayram için özel yemekler pişiyor. Çöreği 30 kilo undan yaptığını söyleyen Hamlo Teyze, çok sayıda da yumurta boyuyor. “12 tanesini Perşembe günü kırmızıya boyarız. O 12 yumurta İsa’nın kanından boyanır ve evin dışına çıkmaz, sadece ev halkı yer onu. Diğerlerini daha sonra başka renklerde boyar, dağıtırız” diyor.
Çöreğin hamurunu evde yoğurup pişirmeye fırına götürdüklerini söyleyen Hamlo Teyze, “Yoğurup fırına götürüyoruz. Bu cuma günü hep ordayım. Kilosu çoktur, 30 kilodan aşağı yapmayız. Türk köylülerimiz çoktur, hep gelirler sağ olsunlar...”
Geleneklere çok önem veriyor Hamlo Teyze, “Bu bizim bayramımız, kiliseye gitmesek, duaya katılmasak Hisus’a nasıl yaklaşırız? Hisus’a yaklaşmak için, kendimizi temizlemek için, kiliseye gitmek, dua etmek, oruç tutmak gerek” diyor ve gelenekleri aktarmanın çok önemli olduğunu da söylüyor: “Torunlara da gelenekleri öğretiyoruz ama bir uygulasalar...”
Her yaz memleketi Sasun’a giden, hatta o çok zorlu Maratu tırmanışına da katılan Hamlo Teyze, orada da günler öncesinden yemekler hazırlıyor. Anadolu geleneklerine sıkı sıkıya bağlı ama İstanbul âdetlerine bulaşmamakta kararlı Hamlo Teyze; “Dolma yapıyoruz ama topik bilmem, hiç öğrenmedim” diyor.
Kendisine gücü İsa’nın verdiğine inanıyor: “Bu yıl da ‘acaba bu sene yapabilir miyim?, tutabilir miyim?’ diye düşündüm. ‘Allahım...’ dedim, ‘Hisus nereye kadar götürürse beni...’ diyerek başladım. İlaç kullanıyorum ama onun da çaresini buldum. Akşamdan akşama alıyorum hepsini. Hisus bana yardım ediyor diyorum kendi kendime. Avak Şapat çok önemlidir diyorlar ama okumam yok ki bileyim. Perşembe günü mercimek pişireceğiz, sonra da kiliseye gideceğiz. Pazar günü buradaki kiliseye ancak gideriz, sonra hemen eve yetişmek gerek, gelen giden çok olur...”