Suriye sorunu gündemde kaldığı müddetçe Türk dış politikasıyla ilgili yazılarda Ermenistan’la yürütülen (yürütülemeyen) politikalar ve ikili ilişkilere yer vermek anlamsız geliyor. Buna rağmen Türkiye-Ermenistan ilişkilerine değinmekte fayda var.
Ermenistan’la başlatılmak istenen ilişkilerin tekrar askıya alınmasının üzerinden yine epey bir zaman geçti. Ufukta olumlu yönde yeni bir hareketlenme görünmüyor. Üstelik, resmi ağızlardan açıklanmasa da, ikili ilişkiler açısından 1915’in nasıl tanımlandığının da ötesinde, taraflar arasında bir husumet (veya kızgınlık) olduğu ortada. Bugün Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin 1990’lardaki durumdan bile daha kötü olduğu izlenimi var. Belki devlet yetkilileri bunun aksini söyleyebilirler, fakat fiiliyatta ortaya konanlar iç açıcı gözükmüyor.
1991’de Sovyetler’in dağılmasının ardından Ermenistan’ı hiçbir önkoşul koymadan tanıyan ve ekonomik sıkıntıdaki Ermenistan’a insani yardım gönderen Türkiye’nin, gelgitler bir yana, bugün, yani 2012’deki Ermenistan karnesi çok zayıf. Öte yandan mevcut durumun nedeni olarak diğer tarafı suçlamak veya gerekçe göstermek pek anlamlı gelmiyor. Çünkü çözüm sürecine doğru yol alındığı yakın dönemde Başbakan Erdoğan’ın Azerbaycan ziyareti esnasında yaptığı açıklamalar ve hemen akabinde Türk Dışişleri’nin Başbakan’ın açıklaması istikametinde, dolayısıyla Türkiye-Ermenistan ilişkilerini Azerbaycan bağlantılı bir boyuta çekmesi, karşı taraf olarak addedilen Ermenistan’ın da elini kolunu bağlıyor.
Dönem dönem, dış politika konularında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun mu Başbakan Erdoğan’ı etkilediğini, yoksa Başbakan Erdoğan’ın mı Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu etkilediğini anlamakta zorluk çekiyorum.
Bugüne kadar pek çok kez Davutoğlu’nun yürüttüğü dış politikaya Erdoğan’ın kendi düşünce dünyası çerçevesinde ‘çekidüzen’ verdiğini düşündüm. Başbakan Erdoğan’ın yürütülen dış politikaya müdahil olduğu ve bunun üzerine Dışişleri’nin de politikasını revize ettiği meseleler oldukça çok. İsrail, Ermenistan, Yunanistan, Suriye, Fransa, Kıbrıs ve diğer ülkelerle yürütülen ikili ilişkilerdeki seyir, daha çok Başbakan Erdoğan’ın tavırları ve açıklamaları üzerine olumlu veya olumsuz revize edildi, ediliyor.
Elbette Başbakan’ın en yakınları arasında yer alan ve kendisine uzun bir dönem de danışmanlık yapmış olan Ahmet Davutoğlu’nun hem Erdoğan’ı etkilemesi, hem de kendisinin Erdoğan’dan etkilenmesi normal bir durum son tahlilde. Fakat uluslararası ilişkiler ve dış politika bağlamından bakıldığında, bu etkileşim nedeniyle, yeri geliyor pozisyonlar muğlaklaşıyor.
Bu muğlak durum sadece, Türkiye’nin Ortadoğu’da yaşanan günlük gelişmelere ilişkin olarak dışa yansıttığı tavırla ilgili değil; Yerevan’la da ilgili. Kim ne derse desin, Ankara’nın Yerevan’la ilişkilerini geliştirmesi gerekiyor. Son tahlilde Türkiye içinden gelecek baskılar, Ermeni diasporasının çıkardığı veya çıkaracağı zorluklar veya Ermenistan’ın devlet politikası açısından çıkardığı veya çıkaracağı zorluklar ikili ilişkilerin geliştirilmesine bir noktaya kadar engel olabilir; bu doğru. Fakat mevcut durumdan daha ileriye gidilmesinin anahtarı da Türk Dışişleri’nin üstleneceği inisiyatife bağlı.
Meseleye duygusallıkla değil rasyonel baktığımızda, bu gerçek ayan beyan ortada. Mevcut coğrafya Türkiye’nin Ermenistan’la, Ermenistan’ın da Türkiye’yle ilişkilerini normalleştirmesini şart koşuyor.
Peki, Türkiye bunu gerçekleştirebilir mi? Dış politikasını Yerevan ile hiç değilse normalleşme sürecine sürükleyebilir mi? Görüldüğü kadarıyla yürütülen dış politikada şimdilik bu süreç buzdolabına kaldırılmış durumda. Keşke bunun aksine işaret eden yeni gelişmeler yaşansa. Umudu kesmemek lazım.