Geçenlerde bir dostum, İstanbul Barosu’nda staj bitirme tezinin sunumunu yapmış; başından geçenleri anlattı.
Tezinin konusuna hiç girmeden, aktarmak istediğim yere geleyim:
Hocaların ve diğer öğrencilerin karşısında sunumunu yaparken peş peşe gelen itirazlar, sıkıştırma soruları ve verdiği cevaplar yüzünden patlatılan kahkahalar karşısında, önce adamakıllı terlemiş dostum. Kem küm edecek olmuş ama o da fark etmiş ki bu teziyle çıkış yolu yok, avukat olarak savunduğu görüşle olası davayı kazanması mümkün değil.
Tezinde dile getirdiklerinin hukuken baştan sona yanlış olduğunu, sunumunu yaptığı esnada idrak eden dostum, “Bir ara çekip gitmek geldi içimden. Düşünsene, 30 kişi hep birlikte sana gülüyor, rezillik diz boyu, yer yarılsa da içine girsem diyorum” diyerek anlattı durumunu. Ve sonra, “Sen olsaydın orada, hani o anda dank ediyor, yanlış olduğunu yüzde yüz bile bile, tezinin doğruluğunu savunur muydun?” diye sordu bana.
Önce “Durum tam bir felaket, ben hiç senin gibi yanlış bir görüşle kendimi eğlencelik yapar mıyım? Asla ve kat’a!” cevabını verdim, gülüştük. Sonra ciddileştik tabii, “Dört uzman hoca ve staj bitirme tezini sunan diğer öğrencilerin karşısında ne yapardım, kestirmek zor” dedim, “Asıl sen ne yaptın, bana onu anlat.”
“Hiç tereddüt etmeden ve yanlış olduğunu bile bile, tam 45 dakika tezimi ve hayali müvekkilimi savundum” dedi.
Sonunda hocalardan biri dayanamayıp “Bu iş çok uzadı, size son kez soruyorum, savunduğunuz konuda ısrar ediyor musunuz?” diye sorduğunda, “Sizin bana staj bitirme tezi olarak verdiğiniz olayda müvekkilimin kim olduğunu açık şekilde belirtmişsiniz. Ben müvekkilimi korumak için, yanlış olduğunu bilsem bile sonuna kadar onun safında yer almak zorundayım ve dolayısıyla savunduğum konuda ısrar ediyorum” şeklinde cevap vermiş.
“E, ne oldu sonuçta, çaktın mı” diye sordum, “Yok” dedi, “45 dakikalık sunumuma bir başka hoca son noktayı koydu ve ‘Biz zaten sizin avukatlık melekelerinizi ölçüyoruz. Tebrikler, geçtiniz’ deyiverdi. İnanmayacaksın, dört hocadan da 100 aldım!”
Herkes bitirme tezini internette yayınlarken, bahsettiğim dostum 100 puan alarak onayını aldığı söz konusu tezini yayınlamayacak. Çünkü tezindeki savlar yanlış, yayınlaması, gurur duyması mümkün değil! Üstelik avukatlık melekelerinden dolayı 100 puan aldı, tezinden dolayı değil!
Dışişleri’nin de, zaman zaman bahsettiğim dostumun tezini savunurken düştüğü durumda olduğunu düşünüyorum ben; yanlış olduğunu bilseler bile, tezlerinin doğruluğunu savunuyorlar.
Elbette tamamı değil ama, Türkiye’nin dış politikasında ters giden şeyler var. Uzun yıllardır süregelen kronik sorunlarda beklenen olumlu gelişmeler bir türlü sağlanamadı; üstüne üstlük, başka ülkelerle de yeni sorunlar eklendi. Hani diyorum, Başbakan Erdoğan’ın kişisel karakteri Dişişleri’nde bu kadar baskın olmasa ve yanlış olduğu bilinmesine rağmen uzun yıllardır devam ettirilen bazı hatalarda bu kadar ısrar edilmese, her şey daha farklı olur muydu?
Dostum söyledi, işi sıkı tutuyorlar, o gün İstanbul Barosu staj bitirme tezi sunumu yapanlardan yarısı çakmış. Sunum yapacak olanlara tüyoyu vereyim: Tezin doğru olması önemli değil, avukatlık melekelerini öne çıkaran geçiyor.