‘Ermeniler olarak cinsel devrime ihtiyacımız var’

‘Save the date’ (takvimi işaretleyin) projesinde bir yıl boyunca her gün başka bir erkekle kamusal alanda ilişkiye girecek olan Ermeni sanatçı Mischa Badasyan,sanmayın ki bu projeyi sadece ailesine, homofobiklere, Nazilere karşı bir tavır olarak yapıyor; onun amacı tek gecelik ilişkilerinin yalnızlığını ve aşkın yokluğunu, her gün başka biriyle sevişerek atmak ve böylece aşkı paylaşmak.

LORA SARI
lorasari@agos.com.tr

2011 yapımı ‘The Weekend’ (Haftasonu) filminde, birlikte olduğu erkeklerin sesini, ilişkiye girdiklerinin sabahı kaydeden ve bunu bir sanat projesi olarak sergilemek isteyen kurmaca bir karakter vardı. Bir de, bu filmden kesinlikle haberi olmadığını söyleyen, ‘save the date’ (takvimi işaretleyin) projesinde bir yıl boyunca her gün başka bir erkekle kamusal alanda ilişkiye girecek olan Ermeni sanatçı Mischa Badasyan var. Bu aralar, Amerika kıtasından, Avrupa’ya kadar herkes bu projeyi ve bunun sanat olup olmadığını, Badasyan’ın niyetini sorguluyor. Onlar ‘sanat mı değil mi?’ diye tartışadursun, hayatında neredeyse hiç Ermeni bir eşcinsel tanımayan ben, Badasyan’ın, özellikle Ermeni olarak, böylesine ‘cesur’ bir işe kalkışmasının arkasındaki hikâyeyi merak ediyorum. Çünkü onun da dediği gibi ‘Ermeniler fazla muhafazakâr olabiliyor’. Hikâyesi sert; eşcinsel olduğu için işkence görmüş, eşcinselleri kendi eliyle öldürebileceğini söyleyen bir babayla büyümüş ve ‘save the date’ yüzünden ölüm tehditleri almış. Ama sanmayın ki Badasyan bu projeyi ailesine, homofobiklere, Nazilere karşı bir tavır olarak yapıyor, onun amacı tek gecelik ilişkilerinin yalnızlığını ve aşkın yokluğunu, her gün başka biriyle sevişerek atmak ve böylece aşkı paylaşmak. Ne demek istediğini tam anlamasam da, sanırım tek gecelik ilişkiler araya sanat girdiğinde aşka dönüşebiliyor.
  • Mischa, öncelikle Rusya’da sekiz Neonazinin sana elektroşoklarla saldırdığı o talihsiz olayı sormak istiyorum. Neler oldu?

Son altı yıldır Almanya’da yaşıyorum ve geçen Noel’de ailemi ziyaret etmek için bir haftalığına Rostov-na-Donu’ya döndüm. mamba.ru adındaki sosyal medya sitesi aracılığıyla biriyle tanıştım, ısrarla beni evine davet etti. Gittim, tuzakmış. Kısa bir muhabbetten sonra garip bir şeyler olduğunu hissettim ve gitmek istediğimi söyledim, tavırları hemen değişti ve gitmemi engelledi, o sırada evdeki diğer Neonaziler ortaya çıktı, ellerinde elektroşoklar ve coplar vardı. Beni resmen sorguya çektiler, yarı çıplak halde utanç verici bir videomu çekip internetten yayımladılar. Tüm arkadaşlarıma gösterip, eşcinsel olduğumu açıklamam için baskı yaptılar. Nazilerin, arkadaşlarımın, çok fazla insanın saldırısına uğradım. Eşcinsel ve Ermeni olduğum için aşağılandım. Tam bir delilikti. Herkes inanılmaz agresif, homofobik ve ırkçı davrandı. Bu olay başıma gelmeden önce, Rusya’da Neonazilerin eşcinsel avına çıkmasıyla ilgili haberleri okuduğumda olayların abartıldığını, konunun medya tarafından şişirildiğini düşünenlerden biriydim ben de…

  • Eşcinseller için hayat epey zor, sence Ermeni bir eşcinsel olmak daha da mı zor?

Azınlık olmak çok ilginç. Rusya’da sokakta ya da toplu taşımada annemle Ermenice konuşurken rahat hissedemedim hiçbir zaman. Rusya’da bugün hâlâ, hatta eskisine göre daha da fazla milliyetçi saikle ortaya çıkan gerginlikler var. Orada Ermeni ve eşcinsel olmak başınıza gelebilecek en kötü şeylerden biri. Almanya’da, en azından büyük şehirlerde, nereden geldiğinizi ve kim olduğunuzu kimse umursamıyor - küçük köylerde hâlâ homofobi var elbette. Öte yandan Ermenistan’da cinsellik üzerine konuşmak bile korkuttu beni. İnsanların nasıl tepki vereceklerinden emin olamadım ve özel hayatımla ilgili her türlü sorudan kaçınmaya çalıştım. Öte yandan sayıları az da olsa, Ermenistan’da, birlikte cinsiyet ve cinsellik üzerine sanat üretebildiğimiz açık fikirli, ‘cool’ ve alternatif da insanlar var.

  • Bugüne kadar eşcinsel bir Ermeniye neredeyse hiç rastlamadım ve elbette Ermeniler arasında eşcinsellerin olmama ihtimali bana absürd geliyor. Sence Ermeni toplumu içinde eşcinsel kimlikle ortaya çıkmak daha mı zor?

Mesela ben de Rusya’da tek bir ermeni eşcinselle bile tanışmadım. Ermenistan’da da bir stratejim vardı: Ne sor, ne de söyle. Ermeniler olarak cinsel bir devrime ihtiyacımız var. Fazla muhafazakâr ve dar kafalı olduğumuzu kabul etmemiz gerek. Evlilik öncesi seks yakışıksız bulunduğu için, kız arkadaşları olan erkeklerin, sevgilileri yerine seks işçileriyle birlikte olmalarını anlamsız ve sapıkça buluyorum… Eşcinsellere özel chat sitelerinde, çok fazla erkek tanınmaktan ve dışlanmaktan korktuğu için fotoğrafını koymaktan kaçınıyor. LGBTİQ aktivistleri, gizlenerek yaşıyor. Mesela Ermeni bir Neonazi Facebook ve email aracılığıyla beni taciz ediyor. Bu projeyi durdurmazsam beni 30 gün içinde öldüreceğini söyledi. Rusya’dakinden bile kötü olabiliyor bazen durum.

  • Ne hissettin bunu duyunca?

Şaşırdım, biraz ciddiye de aldım ama korkmuyorum. Sadece hâlâ ‘kültürünü ve milletini’ öldürerek korumaya çalışanlar olduğunu bilmek üzücü.

  • Bu arada ailene henüz söylememişsin eşcinsel olduğunu…

Nasıl tepki vereceklerini kestiremiyorum. Benden nefret edebilirler, üzülebilir veya kızabilirler. Babamın bir gün televizyonda eşcinselleri gördükten sonra her eşcinseli kendi eliyle öldürebileceğini söylediğini hatırlıyorum. Geçen Noel açıklamaya niyetlenmiştim ama Neonazilerle olan bu olaydan sonra kötü hissettim ve vazgeçtim.

 

‘Save the date’ projesiyle, bir yıl boyunca her gün başka bir erkekle kamusal alanda ilişkiye girecek olan Mischa Badasyan partnerlerine Gay Romeo, Grindr, Scruff gibi eşcinsellerin eşleştirildiği sitelerden ulaşmaya çalışıyor. (fotoğraf: Andrea Linss)

  • ‘Save the date’ projesi dünyanın her yerinde konuşuluyor. Sanırım bu saatten sonra ailenden saklaman kolay olmayacak.

Artık hiç umursamıyorum. Saklamaktan gerçekten yoruldum. Üstelik bu şekilde açıklamış olmak da güzel olabilir.

  • Eşcinsel olduğunu öğrenmeleri şöyle dursun, bir de üstüne her gün başka biriyle sevişeceğini öğrenmeleri fazla gelebilir… Sahi, nedir bu projenin amacı?

Ben hayatım boyunca aşık olmadım. Rastgele sevişmek ve tek gecelik ilişkiler beni bütünüyle yalnızlığa sürükledi. Ben de aşkı beklemek yerine onu başkalarıyla paylaşma kararı aldım. Tanıştığım her kişi bana yeni hikâyeler anlatıyor ve hepsinden yeni bir şey öğreniyorum.

  • Her gün başka biriyle sevişerek, aşkı nasıl paylaşacaksın? Bu da yine seni yalnızlığa sürükleyen, tek gecelik ilişkilerden biri olmuyor mu?

Biriyle tanışmak, vücuduna dokunmak, hikâyeler paylaşmak, onunla aranda bir tür bağa sebep oluyor. Bu bağ oluştuğunda aşkı paylaşmaya başlıyorsun. Aşk bir şiir gibi; bir dizesini okursun, aklında yer eder, sürekli tekrar etmeye başlarsın o dizeyi ve uçuyormuşsun gibi gelir.

  • Her güne bir erkek bulmayı nasıl planlıyorsun?

Çoğunlukla sosyal medya, Gay Romeo, Grindr, Scruff gibi eşcinsellerin eşleştirildiği sitelerden ulaşmaya çalışacağım. Eğer internetten bulamazsam da seks kulüpleri, bar, ‘cruising’ alanlarına (seks partneri bulmak için yapılan gezinti alanları) gidebilirim.

  • Partnerlerine bunun bir sanat projesi olduğunu da söylemeyeceğim diyorsun… Bu da pek mümkün gözükmüyor artık değil mi?

Evet, internet üzerinden çok fazla insan tanıyor beni. Mesela üç gün önce biriyle birlikte oldum. Ertesi gün ismimi internette aratmış ve karşısına hemen proje çıkmış. Fikir çok hoşuna gitmişti, parçası olmaktan mutluluk duydu.

  • Biz nasıl göreceğiz bu projeyi? Filme mi çekiyorsun?

Hayır filme çekmek fazla sıkıcı. Eşcinsellerin seks yaptığı kamusal alanlarda partnerlerimle buluşup, her buluşmanın sesini kaydediyorum. Daha erotik, gizemli ve heyecanlı geliyor böyle.

  • Ne demek eşcinsellerin seks yaptığı kamusal alanlar? Öyle alanlar olduğunu bilmiyordum…

Evet, parklar, umumi tuvaletler, hatta müze ve kütüphaneler. Yaratıcı ol Loracan!

Heteroseksüeller de sapkın olduklarını itiraf etsin

  • Eşcinseller stereotipik olarak ‘seks bağımlısı’ olarak görülüyor ve çokeşliliğe karşı daha açık olduklarına dair genel bir algı var. Sence bu neden kaynaklanıyor?

Bence herkes seks bağımlısı – bazen daha fazla bazen daha az. Heteroseksüeller de artık kendi arzu ve sapkınlıklarını itiraf etmeliler. Onların da üstünde çok fazla baskı var ve cinselliklerini yaşarken rahat hissetmiyorlar. Öte yandan LGBTİQ’ler ‘konsept’ dışı kaldıkları için daha açık olabiliyorlar, toplumun muhafazakârlaşma baskıları bize pek işlemiyor.