Suriye’nin Türkiye sınırındaki Kesab kasabasında yaşayan yaşlı Ermenilerin Antakya’nın Vakıflı köyünde geçirdiği 40 gün, gazeteciler Harout Ekmanian ve Daron Titizian tarafından belgeselleştirildi. Ekmanian'la belgeseli ve yolculuğu konuştuk.
Antakya havalimanında Kesab 'selfie'si -- Soldan sağa Vasken Giragosyan, Harout Ekmanian, Hagop Giragosyan.
MARAL DİNK
maraldink@agos.com.tr
Mart ayı sonunda Suriye’nin kuzey batısındaki, nüfusun çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu Kesab üzerine saldırıdan sonra kasabadan kaçamayacak durumda olan yaşlı Ermeniler Türkiye’ye getirilerek yetkililere teslim edildi. Türkiye’nin son Ermeni köyü, Hatay Samandağ’a bağlı Vakıflı köyünde onlara güvenli bir sığınak verildi. Köyde 40 gün geçiren Kesablılar Mayıs ayı içinde Beyrut’a geçtiler. Ermenistan’da yayın yapan CivilNet’ten gazeteciler Harout Ekmanian ve Daron Titizian onlara tüm yol boyunca eşlik ettiler. Geçtiğimiz hafta, Galeri BirZamanlar’da, o süreci belgeledikleri ‘Vakıflıköy’de 40 gün’ adlı filmin gösterimi yapıldı.
Ekmanian ile Vakıflı köyünden Beyrut’a uzanan yolculukta yaşananları ve yolculuğu konuştuk.
-
Sen bu süreci nasıl yaşadın? Kesablılarla konuşurken seni en çok düşündüren, etkileyen ne oldu?
Vakıflı köyüne ilk defa geçen yaz Surp Asdvadadzin Yortusu’nda gitmiştim. Kilisenin bahçesinde yüzlerce insan, geleneksel şarkılar eşliğinde halay çekiyordu. Arka tarafta ise büyük kazanlarla keşkek pişiriliyordu. Antakya'da yaşayan Suriyeli Arap ve Kürt arkadaşlarım bile davul ve zurnanın eşlik ettiği geleneksel Ermeni halaylarını çabucak öğrenip su gibi terleyene kadar dans ettiler. Ondan iki sene önce de Kesab'da tamamen benzer bir sahneye tanık olmuştum. Vakıflı ve Kesab, sınırın iki tarafında ortak bir kültürü yaşıyordu.
Bir ay önce Vakıflı köyüne tekrar geldiğimde aynı kilisede, duvarların altında bir zamanların o mutlu insanlarını böylesine mağdur ve çaresiz bir halde görmek gırtlağımda büyük ağırlık bıraktı. Geceydi ve çoğu uyumuştu zaten. Bahçede sadece birkaç kişi vardı. Yaklaştım, selam verdim, ama hala konuşamıyordum. Onlar bana sormaya başladılar. Antep asıllı Anahid yürüme sopası elinde beni sorgulamaya başladı. Nerelisin, Halep’in neresindensin diye sordu ve ben söyleyince tek tek bizimkilerin isimlerini saymaya başladı. Gerçekten de dünya küçük, ama Ermenilerin dünyası daha da küçükmüş! Sonra kimin nerede olduğunu sordu. Ermeniler arasında 1915’ten sonra bu soru, hal hatır sorduktan sonra gelen ilk sorudur. Daha sonra diğerleriyle de konuşmaya başladım. Bitkinlerdi. Gazete ya da medya kelimelerini duymak bile istemiyorlardı. Sanki acıları yetmiyormuş gibi Vakıflı’da kaldıkları bu süreçte, Türk gazetecilerin devlet propagandasının sermayesi olmaktan bıkmışlardı. Bazıları bana, ‘Sen bizdensin, onun için beni kameranla çekebilirsin oğlum, istediğini sorabilirsin’ dediler.
Kesab’dan gelen 24 kişiden 18’inin gitme vakti geldiğinde en zor anları yaşadım. Onların gideceği son günlerde kesinleştiği için kameraman arkadaşım yetişemedi. Ben hayatımda ilk kez hem gazeteci ve hem kameraman rolündeydim. Vakıflıların ve Kesablıların ayrılma anı, kucaklaşmaları dayanılmazdı. Belki de hayatımda ilk defa kendimi bu kadar haber yaptığım meseleye bağlı ve bu kadar güçsüz hissettim.
-
Bu insanlar 40 gün Vakıflı’da kaldıktan sonra Beyrut’a giderken sen Kesablılarla birlikteydin. Yolculuk nasıl geçti? Neler hissediyorlardı?
Yol boyunca onlara arkadaşlık ettim. Bazılarıyla hatta ‘selfie’ fotoğraflar bile çektim. Yakında yine Kesab’a, evlerine dönmeyi arzu ediyorlardı. Onlara Kesab’a dönüşlerinde yine gelip fılm çekeceğime söz verdim. Bir yandan Vakıflı’dan ayrıldıklarına üzgünlerdi ama diğer yanda çoğu nihayet Beyrut ya da Lazkiye’deki akrabalarına kavuşacakları için mutluydular.
-
Beyrut’a vardıklarında onları kimler karşıladı?
Onları Lübnan Ermeni cemaati temsilcileri karşıladı. Havalimanından Ermeni cemaati başkanlığına götürüldüler. Oradan aileleri gelip onları aldı, aileleri olmayanlarsa Burç Hammud'daki Ermeni huzur evine gittiler. Orada cemaat temsilcileri bizim çekimlerimize engel oldular. Sadece onların kameramanı fotoğraf ve video alabildi. Ertesi gün Aztag gazetesi manşet atarak kendilerini övdü. İşin gerçek emekçileri Vakıflıköylüler, Türkiye Ermenileri ve İstanbul Ermeni Patrikliği hakkında tek bir kelime bile etmediler.
-
Beyrut’a varanlar ve halen Vakıflı’da olanların şimdiki durumlarıyla ilgili biraz bilgi verir misin?
Şu an o 18 kişinin çoğu Lübnan'da, akrabalarının yanında. 6 kişi ise huzurevinde. Vakıflı köyünde kalan hala 6 Kesablı var, onlar da evrakları tamamlandığı zaman yine aynı yolu tutacaklar. Vakıflı’ya gelenler 25 kişiydi ama Luder Tırtıryan’ın kalbi dayanamadı ve Vakıflı’da hayatını kaybetti. Luder gelmeden önce militanlar onun evden çıkarılması anını videoya çekip internete koymuşlardı. Videoda sınır kaçakçısı olan Heysem Toplaca da görünüyor. Kendisi Türk yetkililerle güçlü bağlantılarıyla bilinen ve şimdi Kesab'da militan grupları yöneten Türk asıllı bir Suriyeli.
Kesab üzerine saldırı operasyonunda tek kurban Kesab’ın Kaladuran köyünde 24 Mart’ta Kevork Curyan adlı 24 yaşında bir genç oldu. Bir de Kesab’ta şu an hala 6 kişi kayıplar arasında ve Kesab boşaltıldıktan sonra onlardan haber yok.
Civilnet sitesinde yayınlanan videoyu aşağıda izleyebilirsiniz: