Hükümetle Gülen cemaati arasındaki dershane tartışması devam ediyor. Zaman gazetesinin genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, gazetesinde bugün Başbakan Tayyip Erdoğan'a açık mektup yazdı.
Dumanlı’nın, “Aksi takdirde açılan yarayı tedavi etmek, değil on yıl, sonsuza kadar sürecektir. Değer mi Allah aşkına?” diye biten mektubundan satır başları şöyle:
Sayın Başbakanım,
Siz de gayet iyi bilirsiniz ki, tevhid akidesine sımsıkı bağlı insanlar, hiçbir kul karşısında eğilip bükülmeden gerçekleri dosdoğru söylemekle mükelleftir. Hele söz konusu milletin himmetiyse! Zor zamanda hak ve hakikati haykırmak, tarihî bir hatanın önüne geçmek, O’na inanan her bir fert için vazife-i kutsiye haline gelir. Milletin kaderinde derin izler bırakacak bir konuda gördüğümüz hakikatleri söylemeye mecburuz. Zira “Hakkın hatırı âlidir”.
(…)
Konuşmalarınızdan anlaşılıyor ki kırgınsınız, dargınsınız. İnanın sizi seven, size itimat eden insanlar da en az sizin kadar kırgın ve dargın. “Eğitimin onca problemi varken neden dershaneleri kapatıyorsunuz?” sorusunun karşılığı yok çünkü. Kelime oyunları ile yapılan ambalajlar, gönüllerde oluşan yarayı sarmaya yetmiyor.
(…)
BARİ BU İNSANLARA KULAK VERİN
Bir tıkanmışlık var. Toplumun bütün kesimlerinden yükselen ricanın bir ağırlığı olması gerekiyor çünkü: 60 yılını davaya adamış Hekimoğlu İsmail feryat ediyor; “Kapatırsanız en çok ben üzülürüm, kırılırım, darılırım.” diyor, duyan yok. Doğu’nun, Güneydoğu’nun kanaat önderleri, “Aman ha! Sakın ha kapatmayın!” diye istirham ediyor; dikkate alan yok. Eğitimciler, sosyologlar, hukukçular, iş dünyası “Bu işte bir yanlışlık var.” diyor; sesleri adeta bir duvara çarpıp geri dönüyor. Cuma günü paydaşlar platformu, 3 bin dershaneyi temsilen basın toplantısı yaptı. Adamlar feryat ediyor; ama bakanlık yetkilileri ikna odalarında kendi masalları eşliğinde derin bir uykuya dalmış durumda. Dershane sektörünün yüzde 70’ini temsil eden bu kişilerin haberini bazı basın kuruluşları tek satırla bile olsa haber yapamıyor. Kimden endişe duyuyor, neden çekiniyorlar; tarih bunları bir gün mutlaka yazacak…
(…)
DAHA YAŞANMADAN BU SIKINTI SİZLERE ANLATILDI
Sayın Başbakanım,
“Cemaatin içindeki insanlarla dershane konusunu konuştuk.” diyorsunuz. Haklısınız. Konuşuldu; ancak her konuşmada size, “Bu çok yaralayıcı olur, duygusal bir kopuşa neden olur...” denildi. Allah şahit ki bu mevzu her açıldığında kanun zoruyla dershanelerin kapısına kilit vurulmasının yanlış olacağı size iletildi. Ve sanıldı ki sizin nezdinizde hiçbir beklentiye girmeden destek veren o gönül dostlarınızın bir hatırı var. Sanıldı ki kardeşlerinizin samimi itirazları nazar-ı dikkate alınıyor. Şimdi büyük bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Yaptığınız bütün hayırlı işlerde size var gücüyle destek verenler, “mezardan kalkıp” Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayanlar sizin mükerreren söylediğiniz bir çift söze gönül bağlamıştı: “Ben Rab’bime söz verdim; benim dönemimde insanımıza zarar verilmeyecek.” Şimdi “bu ülkenin sevdalıları”, yapmayı düşündüğünüz bir icraatın sadece kendilerine değil; ülkeye büyük zarar vereceğini düşünüyor. Hal böyleyken bu ısrar niye?
(…)
Mesela “kara propaganda”. Biz somut bir belge üzerinden kamuoyunu bilgilendirdik ve istedik ki bir yetkili çıksın bu kabul edilemez ‘taslak’ın yanlış olduğunu söylesin. Özel sektörün devletleştirilmesi korkunç bir yanlış çünkü. 11 yıllık iktidarınızda ortaya koyduğunuz demokratik vaatler ve uygulamalar “kamu zoruyla dönüştürme” lafını reddediyor. Kaldı ki ilk gün Bakanlık yetkilileri tarafından “yalan” denen her şeyin, gerçeğin ta kendisi olduğu ortaya çıktı.
Bir de şamar benzetmesi var. Şifahen yapılan bir açıklama olduğu için canlı yayın kazası gibi algıladım şahsen. Zira cümle âlem bilir ki biz Yunus mesleğinin muhabbetiyle hep şu mısraları okuyup durduk hayat boyunca: “Dövene elsiz gerek / Sövene dilsiz gerek / Derviş gönülsüz gerek...” Elhak kendi hususi işlerimiz için tercih ettiğimiz yol yine, ‘Bizim Yunus’un gösterdiği erkândır; lakin dershane konusunda susmadık, susamazdık da; umumun hakkı söz konusu olduğunda var gücümüzle hakikatleri söylemek hem boynumuzun borcudur hem size olan sevgi ve saygımızın gereğidir. Hakkı müdafaa ederken dürüstçe ve mertçe konuşmamız “şamar atma” gibi mütecaviz bir benzetmeye tâbi tutulamaz...
Dershane konusunda size hissiyatımız defalarca ifade edildi ama zerre miktar dikkate alınmadı. Kaldı ki bu camia sizden bir kerecik bile grupçuluk yaparak bir şey istemedi. Hep ülkemiz ve insanımız için sizinle konuşuldu. Adeta bir ulufe üslubuyla söylenen “ne istediler de vermedim” lafı bile, maalesef, kırıcıdır, üzücüdür.
(…)
Lütfen manzarayı bihakkın görün, goygoycu arkadaşların, alkışçı meslektaşların hakperestlikten uzaklaşarak her icraatınızı tezahürat coşkusuyla kutsaması yanıltıcı olabilir. Aslında o kardeşlerim bu yaptıklarıyla size fayda değil zarar veriyor; çünkü kardeşlik hukuku, eğriye eğri, doğruya doğru demekten geçiyor. Bugünkü manzara aynen şöyledir: Hiç kimsenin makul bulmadığı kanun zoruyla dershane kapatma/dönüştürme, halkın yüreğinde derin bir yara açmaktadır.
(…)
Yeri geldiğinde karşı çıkmak dürüstlüğün göstergesidir, her şeye doğru demek, takiye emaresidir. Madem insanlar civanmert bir eda ile size, “Bu yanlıştır...” diyor, onlara kulak vermek bir nakise değil fazilettir. Halk sizden bunu bekliyor. Aksi takdirde açılan yarayı tedavi etmek, değil on yıl, sonsuza kadar sürecektir. Değer mi Allah aşkına?
Yazının tamamı için: http://www.zaman.com.tr/ekrem-dumanli/basbakana-acik-mektup_2172283.html