‘Türkiye 2015’te özür dilemese de orta vadede değişim yaşanacak’

Türkiye'de devletin özür dilemesine pek alışık değiliz. Tam da soykırımın yüzüncü yılına doğru yol alırken, Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı ‘Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür’ sergisini açtı. Sergide Almanya, ABD, Bulgaristan gibi sekiz ülkenin geçmişlerindeki katliam ve soykırımlarla nasıl yüzleştiği fotoğraf, belge, video ve tanıklıklar ile ele alınıyor.

BARIŞ YILDIRIM

Türkiye'de devletin özür dilemesine pek alışık değiliz. Tam da soykırımın yüzüncü yılına doğru yol alırken, Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı ‘Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür’ sergisini açtı.  Sergide Almanya, ABD, Bulgaristan gibi sekiz ülkenin geçmişlerindeki katliam ve soykırımlarla nasıl yüzleştiği fotoğraf, belge, video ve tanıklıklar ile ele alınıyor. Siyasetçilerin devlet adına mağdurlardan dilediği özürler masaya yatırılıyor. Sergi 24 Ekim’de Tophane’deki Depo’da kapılarını açtı. Biz de serginin akademik danışmanı Prof. Elazar Barkan'la özür konusunu konuştuk. Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde İnsan Hakları Birimi direktörü olan Barkan, Lahey’deki Tarihsel Adalet ve Barış Enstitüsü’nün de kurucuları arasında yer alıyor.

  • Asıl mesleğiniz tarihçilik; özür konusuna ne zaman eğilmeye başladınız?

Tarihte yaşanmış gaddarlıkların telafi edilmesiyle ilgilenmeye 1990'ların ortasında başladım. ‘Guilt of Nations’ (Ulusların Günahı) kitabımı 2000 yılında yayınladım. Bu çalışmamda günümüzde devletlerin, tarihte ilk kez olmak üzere, suçlarıyla yüzleştiğini ve özürlerle bunu telafi etmeye çalıştığını yazdım. Temel iddiam, geçmişte yaşananları değiştiremesek de, insanların geçmişi düşünme biçimini değiştirebileceğimiz. Bazıları, geçmişi unutalım geleceğe bakalım, diyor; ancak insanlar tarihi unutmaz ve kimlikler geçmiş olaylar üzerine kurulur. Bir tarihçi olarak, tarih yazımının çatışma çözümünde nasıl bir araç olarak kullanılabileceğiyle ilgileniyorum. Bu kaygıyla 2000 yılında Lahey’de Tarihsel Adalet ve Barış Enstitüsü adlı STK'yı kurdum. Örgütün amacı, çatışmaların iki tarafından tarihçileri biraraya getirerek milliyetçi olmayan bir tarih anlatısı oluşturmak. Ermeni soykırımıyla ilgilenmem ise Ermeni-Türk Araştırmaları Çalıştayı (WATS) kanalıyla oldu. Soykırımın 90. yılında, Salzburg'daki WATS etkinliğinde Hrant Dink'le tanıştım. Ardından Anadolu Kültür'le temas kurdum ve yavaş yavaş bu sergi fikri ortaya çıktı.

  • Bulgaristan'dan Almanya'ya pek çok özür örneğini incelediniz. Bir asırdır özür dilemeyen Türkiye bir istisna mı?    

 

Bence değil; bunun yitirilmiş bir mücadele olduğunu da düşünmüyorum. Bardağın boş değil dolu tarafına bakmayı tercih ediyorum. Erdoğan'ın Dersim katliamı için özür dilemesi ve Mavi Marmara nedeniyle İsrail'den ısrarla özür talep etmesi, özür meselesine verdiği önemi gösteriyor. Yani Türkiye, özrün önemli bir siyasal araç olduğunu kabul ediyor. Umut var; Özür imkansız değil. Özürler ya belirli bir liderin inisiyatifiyle ortaya çıkar, ya sivil toplumun yoğun mücadelesiyle. Almanya'da Willy Brandt'ın Varşova Gettosu katliamı için diz çökerek özür dilemesi ilkine bir örnek. Ancak Japonlar ısrarla, 2. Dünya Savaşı'ndaki suçları için Kore ve Çin'in talep ettiği terimlerle özür dilemiyor. Dolayısıyla özür, salt etik bir problem değil, yoğun politik müzakere ve mücadelelere konu olan bir mesele. Özürler, maalesef mağdurlar özrü hak ettiği zaman ortaya çıkmıyor; uzun soluklu bir siyasi aktivizm ve basınç gerekiyor.

  • Türkiye'nin 2015'te özür dilemesi sizce olası mı?

2005 yılında, 2015'e kadar meselenin çoktan çözülmüş olacağını ve Türkiye'de büyük bir anma düzenleneceğini düşünüyordum. Şu anda çok şüpheliyim. Ancak gecikme olsa bile, genel gidişat değişmedi. Suriye'deki iç savaş ve bölgedeki gelişmeler nedeniyle ABD, Türkiye üzerinde çok daha az basınç uygulayabiliyor. Dolayısıyla soykırımın 100. yılına giderken, ABD'nin Türkiye'nin özür dilemesi için bastırması bana pek olası görünmüyor. Gelgelelim Türkiye'deki asıl sorun, muhalefettekiler dahil hiçbir partinin özür fikrini savunmaması. Ortadaki engel, başka örneklerden çok daha büyük.

  • Peki, genel gidişat neden olumlu?

Türkiye'de 2005'te düzenlenen, soykırımla ilgili konferanslar bir çığır açtı. Soykırımın gündemleştirilmesi, ifade özgürlüğü mücadelesinin kilit konusu haline geldi. Mücadele sivil toplum düzeyinde sürüyor ve artan sayıda insan demokratikleşme davasını sahipleniyor. Türkiye AB'ye katılsın katılmasın, özellikle genç kuşağın tavrı değişiyor ve bir noktada dengeler değişecek. Dahası, Ermeni kimliği çok büyük ölçüde soykırımın tanınması meselesi üzerine kurulu ve bunun değişeceği yok. Yurtdışında da Türkiye 'ekonomik mucize'siyle değil, Türk – Ermeni ilişkileriyle konuşuluyor. Dolayısıyla konu gündemden kalkmıyor ve bir noktada özür dilenmesi bana kaçınılmaz görünüyor. Örneğin Gül ve Erdoğan'ın görevlerini değiştirmesi durumunda bu konuda bir gelişme olabilir. Türkiye 2015'te özür dilemese bile, orta vadede değişim yaşanacak.

  • Gezi eylemleri ve hükümetin otoriter yaklaşımı görüşlerinizi etkiledi mi?

Protestolar beni uzun vadeli, yapısal düzeyde daha iyimser kıldı, ama siyasal düzeyde bilakis kötümserleştim. Hükümetin eylemlere ılımlı yaklaşmasını umardım; oysa Erdoğan gittikçe daha otoriter hale geliyor. Ayrıca, Gezi protestolarını biraz Wall Street'i İşgal Et eylemlerine benzetiyorum. Zira Türkiye'de de, gösteriler, toplumsal basıncı siyasal arenaya taşıyacak politik bir mekanizma oluşturamadı. Ülkede muhalefet partisi yok. Bu da kısa vadede insanlarda hüsran yaratabilir.

  • 2008'de Türkiye hükümeti, 1915'le ilgili uluslararası komisyon önerdiğinde, siz New York Times'daki yazınızda bunu desteklemiştiniz. Görüşünüz hâlâ geçerli mi?

Evet. Elbette bu tür bir komisyon, Ermenilerin bilmediği yepyeni gerçekler ortaya çıkaracak değil. Mesele, iki taraftan tarihçilerin biraraya gelip diyalog başlatması, farkları tespit etmesi ve ampirik veriyi tarafların kabul edeceği bir tarihsel anlatı haline getirmesi. Tarihçiler zaten gerçekleri biliyor; arşivler açıldıkça yeni bilgiler de derleniyor. Artık Türk tarihçiler de değerli çalışmalar yapıyor. Bana kalırsa tarihçiler çok daha önemli bir rol oynamalı. Mesleğin kültürü nedeniyle, genelde arşivlerde tek başlarına çalışıyorlar ve kendilerini çatışma çözümü uzmanı gibi görmüyorlar. Oysa kolektif biçimde aktif rol üstlenen tarihçiler, köklü anlaşmazlıkları aşacak köprü rolü oynayabilir.  

  • Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununda çözüm süreci için bağımsız uluslararası heyet önerisini nasıl görüyorsunuz?

Bu tür bir komisyon faydalı olacaktır. Başbakan Erdoğan'ın sadece Öcalan'la görüşmeyi tercih etmesi ve Kürt sivil toplumunu sürece katmaması ciddi bir sorun. Bir yöntem de hükümeti beklemeden sivil toplum nezdinde, Türk ve Kürt tarihçilerin de katılımıyla, bağımsız bir komisyon kurulması olabilir.