İstihbarat Daire Başkanlığı Özel Kalem Müdürlüğü’ne atanan Muhittin Zenit’in adı, Hrant Dink öldürüldükten sonra Erhan Tuncel’le yaptığı telefon görüşmesiyle gündeme gelmişti. Görüşmede Zenit, Dink hakkında, “Gebermişse gebermiş. ‘Onu kim gebertti?’ diye sorgulamıyorum’’ diyordu. İşte o ses kaydı:
Agos.com.tr - Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç’in Özel Kalem Müdürlüğü’ne Muhittin Zenit atandı. Böylece adları kamuoyuna Dink suikastının ardından yansıyan iki emniyet görevlisi en tepe noktada buluşmuş oldu. Dinç, Trabzon’da İstihbarat Müdürlüğü görevini yürütürken Zenit de aynı şubede görevli polis memuruydu. Davanın sanıklarından Erhan Tuncel ile irtibatları ortaya çıkan bu iki kamu görevlisi, sonraki dönemde, soruşturulmak ve ceza almak bir yana, terfi ettirildi.
Hrant Dink cinayetini organize etmekle yargılanan ve beraat eden polis muhbiri Erhan Tuncel’in cinayetten yarım saat sonra polis memuru Muhittin Zenit’le yaptığı telefon konuşmasının kayıtları 2007 yılında ortaya çıkmıştı. Bu kayıtlar, Zenit’in, Hrant Dink öldürülmesiyle ilgili tüm planlardan haberdar olduğunu ortaya koyuyordu. Dolayısıyla onun üstü konumundaki Engin Dinç’in de. Dink’in öldürüleceğini bildikleri halde hiçbir şey yapmayan bu iki kamu personeli, sonraki hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam ettiler. Yargılanmadılar, ceza almadılar. Terfi ettirildiler ve nihayet Ankara’da, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda bir kez daha ‘buluştular’!
Cinayet davasında azmettiricilikle yargılanan Erhan Tuncel’le yaptığı telefon görüşmesinde Zenit, “Ne oğlum, direkt kafaya sıkmışlar... Tek farklılık, kaçmayacaktı ama bu kaçtı” demişti.
Hrant Dink öldürüldükten sonra Tuncel ve Zenit arasında geçen telefon konuşmasının kaydı şöyle:
Tuncel: Reis, nasılsın?
Zenit: İyi kardeşim , sen nasılsın?
Tuncel: Valla iyidir.
Zenit: Me-se-ne'ye açık mısın? Müsait misin?
Tuncel: Abi me-se-ne'ye müsait değilim de. İşyerine geçeceğim birazdan.
Zenit: Hee... Me-se-ne'den görüşmemiz lazım.
Tuncel: Biraz önce de aradılar da.
Zenit: Hımmm.
Tuncel: Bi numaralar var da. Onlara ulaşamadım...
Zenit: Belki bizimkiler aramıştır... Biliyorsun ya konuyu.
Tuncel: Yok, yeni söylediler.
Zenit: Hee hee hee.. İnanıyım mı lan?
Tuncel: Valla bizle alakası yok abi.
Zenit: Ulan oğlum herkesi s.... de bizi s... leme.
Tuncel: (gülerek) Yok abi bizle alakası yok.
Zenit: I- hhı..
Tuncel: Biz çalışıyoruz, işimizde gücümüzdeyiz abi... Tamam, bir onlarla görüşeyim de. Seninle görüşürüz abi. Tamam?
Zenit: Kardeşşş...
Tuncel: Hı
Zenit: Bi acil görüşmemiz lazım seninle. Yani oradan (MSN) görüşmemiz lazım.
Tuncel: İnternetten mi?
Zenit: He, he.
Tuncel: İyi tamam. Bir 15 dakika sonra gelirim? 10-15 dakika değil de bir yarım saat falan. Çünkü fotokopi çektirip öyle çıkacağım. Tamam abi?
Zenit: İyi, sen bilirsin... Yani konuyla uzaktan yakından bir ilgin yok diyorsun.
Tuncel: Gerçekten yok. Bizimkilerin de yok. Gerçi ben görüşmüyordum. 20-25 gündür aramız bozuktu. Sanmıyorum yani. Çünkü gördüm de.
Zenit: Şey. McDonald's nerede?
Tuncel: O işte, şeydeydi... Burada... Trabzon'da.
Zenit: Öyle mi?
Tuncel: Hı- hı. Yani onlarla da alakası yoktur… Gerçi aram bozuktu da...
Zenit: Niye?
Tuncel: Şeyden dolayı... Bu Gümüşhane mevzusu oldu. Onların bir tane şeyi var... Kemal Pir diye PKK'nın kurucularından biri var.
Zenit: Hıı.
Tuncel: Onu söyleyince dedi ki yok falan Gümüşhane'den. İspatlarım falan filan. İnternette şey yapınca biraz soğukluk oldu yani. Yalnız sanmıyorum onların olacağını.
Zenit: Konuştuğumuz konu var ya. Kaç defa konuştuk da. O zamanda söyledik de. Biliyorsun. İster istemez o tarafa doğal olarak yüklenme olacak.
Tuncel: Yooo. Yüklensinler bir şey çıkacağını zannetmiyorum istedikleri gibi. Çünkü şu an çıkış olmadı buradan yani. Zannetmiyorum da... Ama bir hataları olmuşsa da gider bakarım yani. Ama zannetmiyorum yani...
Zenit: O çocuk vardı da bir tane…
Tuncel: He. O buradaydı yani, bir çıkış olmadı.
Zenit: O düşündüğü çocuk. Neydi onun adı?
Tuncel: Zeynel diye bir çocuk vardı da. Sonra bir tane daha çıktı da. Zannetmiyorum. Çünkü eğer onun dediği şekil. Benim bildiğim şöyle yani, paylaşmak istediğim şey şöyle olur. Yani vurulma şekli belliydi, vurulacak şekil belliydi, eğer öyleyse bunlarla alakalıdır da, zannetmiyorum.
Zenit: Ne oğlum, direkt kafaya sıkmışlar.
Tuncel: Öldü mü?
Zenit: Tabii canım. Tek farklılık, kaçmayacaktı ama bu kaçtı.
Tuncel: Yakalandı mı peki?
Zenit: Yok canım.
Tuncel: Hımmm... Zannetmiyorum abi bunların olduğunu ya.
Zenit: Valla bilmiyorum.
Tuncel: Yani şeyden değil de. Bizim yani devlete karşı boynumuz kıldan incedir. Paylaşırız.
Zenit: Kardeş şimdi konuştuğumuzla o. Birbirinden farklı da.
Tuncel: Konuştuğumuz farklı da, herkesin hedefinde vardı.
Zenit: Biliyorum ben. Sen şimdi benle muallaklı konuşuyorsun. Koyayım .mına gebermişse gebermiş. ‘Onu kim gebertti?’ diye sorgulamıyorum. O konuda samimiyetimden şüphe duyuyorsan o ayrı bir şey.
Tuncel: Yok abi yok kesinlikle. Eğer bizle alakalıysa araştırırım ederim, getirir uygun bir şekilde size de teslim ederim yani.
Zenit: Ulan oğlum niye getiriyorsun? Getirmenin ne gereği var?
Tuncel: Eğer bizle alakalıysa... İnternette konuşuyordum. Beni aradılar. Üç saat kaldım internette anladın mı? Sınavlar var, final zamanı.
Zenit: Hı. İyi tamam kardeş. Paylaşayım dedim. Nedir ne değildir diye.
Tuncel: Tamam abi, Allah razı olsun. Sizin aklınızla düşünmeniz daha sağlıklı.
Zenit: Yoo sen şeyli bakıyorsun şimdi. Benim ona moralim bozuldu ortak.
Tuncel: Bayağı da sizinkilerle görüşmüyordum. Biraz burukluk vardı. Biraz önce aradılar.
Zenit: İyi tamam, biz değerlendirelim dedik.
Tuncel: Bizimle alakalı olduğunu zannetmiyorum da. İnşallah da değildir. Ama yapanın da eline koluna sağlık.
Zenit: Öyle tabii canım orası öyle.
Tuncel: İyi tamam abi görüşürüz.
Zenit: Görüşürüz...