Beyrut’ta yaşayan Vahan Poyrazyan, gösterilerle sarsılan Halep’i Agos için gezdi ve iç savaşın eşiğindeki Suriye’deki son durumu yorumladı: “Rejimin en önemli kalelerinden biri olan Halep’te bile öğrencilerin önderliğinde her gün eylem var. Göstericiler üniversiteden yola çıkıp her gün biraz daha yaklaşıyorlar meydana. Şimdi sıra öğrenci hareketinin, İslamcı hareketlerin ve yoksullar hareketinin birleşmesine geldi.”
Esad’ın kalesi düşmek üzere
Halep’te bile öğrencilerin önderliğinde her gün eylemler görülüyor artık. Kent merkezindeki Saad Alla Cabri Meydanı, her devrimcinin rüyası olmaya devam ediyor ve göstericiler üniversiteden yola çıkıp her gün biraz daha yaklaşıyorlar meydana. Şimdi sıra öğrenci hareketinin, İslamcı hareketlerin ve yoksullar hareketinin birleşmesine geldi.
VAHAN POYRAZYAN
BEYRUT-HALEP - İkinci vetodan sonra Suriye meselesinin yeni bir aşamaya geldiğini söylemek mümkün değil. Uluslararası kuruluşlar saat başı açıklamalar yayınlar, elçileri geri çeker veya evlerine yollarken, bir yandan da yüksek düzeyli ziyaretler yaşanıyor. Suriye kentlerinde ve köylerinde ise, halk ikiye bölünmüş halde yaşam savaşı veriyor. Bir yanda ordusu ve destekçi kitleleriyle iktidar, diğer yanda ise Özgür Suriye Ordusu’nun desteğiyle halk hareketi var.
Din faktörü henüz devrede değil
İki tarafın da silahlı olmaları çözümü zorlaştırıyor ve bir iç savaş tehdidi yaratıyor. Henüz din faktörü devrede değil. Onun çok daha yıkıcı etkileri olacağı kesin. Bu da herhalde bir zaman meselesi. Özellikle, büyük ailelerin tümüyle bu savaşın içine çekildiği, bir kısmının iktidar, bir kısmının da muhalefet saflarında cepheleştiği düşünüldüğünde… Her bölgede, her ailenin veya grubun bir karşıtı var. Her biri çıkarı doğrultusunda saflaşmış, asker ve ‘şabbiha’ diye anılan ve büyük bir sadakatle ölmeye hazır paralı askerler temin ediyorlar.
Muhalefet gerçekte iki halk kesimine dayanıyor. Birinci grup kentlerin çeperlerinde yaşıyor, ekonomik olarak güvencesiz, modern iletişim olanaklarından yararlanıyor ve daha çok özgürlük ve ekonomik reformlar için mücadele ediyor. İkinci grup dinsel, özellikle Selefi (ama hassaten halk Selefisi, radikal Selefi değil) yaklaşımlarla, ateşli cami vaazlarıyla, ailevi ve tarikat yakınlıklarıyla katılıyor mücadeleye. Büyük şehirler genellikle bu iki grubun etkisinden uzakta. Ancak orada da ekonomik kriz belirleyici oluyor. Elektrik kesintileri yedi-sekiz saate ulaşabiliyor. Kırsal kesimde ise bu süre iki katına kadar yükseliyor. Yakıt çok az miktarda verilebiliyor ve sırayla dağıtılabiliyor.
Toplumda bölünme kaygısı gittikçe yoğunlaşıyor. Suriyeliye “Bugünlerde ortalık nasıl” diye sorulduğunda cevap yerel oluyor. “Halep’te bir şey yok”, “Lazkiye sakin”, “Humus karışık” gibi. Bu, Suriye’nin bölüneceğini ima etmiyor. Ama son bir çare olarak iktidarın bölünme siyasetine başvurabileceği ve kıyı şeridini iç kesimlerden ayırabileceği ihtimali konuşuluyor. Ancak bir iç savaşta yaşanabilecek bir durum bu.
Hama olayları insanlar arasında her zaman konuşulmuş, insanlar daima anımsamışlardır. Ve özellikle de tam bugünlere denk geliyor, bombalamanın 30. yıldönümü. İnsanlar Hama’yla bugünkü Humus arasında kolayca ilişki kuruyorlar. Humus’ta ağır topçu atışı halen sürüyor. Ateş altında insanlar daha isyankâr oluyorlar ve iktidara karşı duygular hepten hiddetleniyor. Özellikle kardeşini yitirenler silahlanıyorlar ve zaten Özgür Suriye Ordusu da bu tür bireysel veya küçük grupların katılımıyla oluşuyor.
Humus’ta yaşananların yankısı bütün Suriye’ye ulaşıyor. Tüm bu süreç içinde ciddi bir olaya hemen hemen tanık olmamış olan Halep bile son olaylarda 11 kurban verdi. Humus’ta gösterilere katılmayanlarla, “Mallarını topla ve Halep’e git” diye dalga geçiliyor. Buna karşın, geçen Cuma günü Halep’te bir afiş göze çarpıyordu: “Özür dileriz Hama.” Halep 5 milyon nüfuslu büyük bir şehir hâlâ. Ama öğrencilerin önderliğinde her gün eylemler görülüyor artık. Kent merkezindeki Saad Alla Cabri meydanı, her devrimcinin rüyası olmaya devam ediyor ve göstericiler üniversiteden yola çıkıp her gün biraz daha yaklaşıyorlar meydana. Şimdi sıra öğrenci hareketinin, İslamcı hareketlerin ve yoksulların birleşmesine geldi. Bu olursa tüm şehir ayağa kalkacak ve tüm mücadelenin seyrini değiştirecek.
Ama unutmamalı ki Halep, aynı şekilde Humus ve Hama ve daha da kuvvetli olarak Der Zor, Rakka ve Kamışlı, yani üç doğu ili, büyük ailelerin iktidarı altındalar. Ve mevcut yönetim kendi devamlılığını sağlamak için bunlarla çok ince dengeler tutturmayı başarmıştı. Halk gerçekte yönetimin kurbanı değil. Tam tersine, yönetimin de üzerinde oturduğu tüm bu sistemin kurbanı...
Ermeniler Suriye devrimine katılmalı
Geçen hafta ABD’den siyaset bilimci Armen Bağdoyan, Agos’ta yayımlanan makalesiyle, Suriye Ermenilerinin, ülkedeki kaos ortamında nasıl yapıcı bir rol oynayabilecekleri konusunda önerilerde bulunmuştu. Bağdoyan, Suriye’de yaşayan Ermenilerin, çatışmanın tarafları arasında aktif bir diyalog unsuru olabileceğini savunmuştu. Bu hafta ise Beyrut’tan yazan Van Mıgırdiçyan’ın Suriye Ermenilerine bir an önce muhalif hareketleri çatısı altında toplayan Suriye Ulusal Konseyi ile ilişkiye geçmeyi öneren yazısını sunuyoruz.
Van Mıgırdiçyan – Beyrut
van.meguerditchian@dailystar.com.lb
Ortadoğu’daki azınlıkların korkuları paranoya değil, bir gerçeklik. Mısır’daki Kıptiler Suriye’de ise Ermeniler, Süryaniler ve Dürzîler, bölgedeki geleceklerinden endişeli. Fakat bugün, Suriye’deki muhalif Suriye Ulusal Konseyi (SUK), radikal seküler reformların ve komşularla iyi ilişkiler kurmanın garantisini veriyor. Mısır ve Türkiye gibi Suriye de, Sünni Müslüman çoğunluğa sahip ve bu garantilere rağmen onlarla husumet oluşturacak bir adım, akılsızca ve tarihle uyumsuz olacaktır.
Jeopolitik sebepler ortaya çıkmadığı sürece, Ortadoğu’da hiçbir zaman dinler arası çatışma yaşanmadı. Esad dönemi öncesinde, siyasette, basında ve edebiyatta oldukça etkin olan Suriye Ermenileri, Hafız Esad’ın 1970’te başa geçmesiyle, okullarına ve küçük topluluklara hapsoldular. Bu, birçok Suriye Ermenisinin Lübnan’a göç etmesine sebep oldu. Birçoğu da, Avrupa’yı veya okyanus ötesini tercih etti.
Suriyeli Ermenilerin topluluk liderleri, verebileceği zararların farkında olmadan, açıkça Esad rejimini destekliyorlar. Ermeniler, Esad’a karşı halk tarafından yürütülen demokrasi yanlısı mücadelenin karşısında yer alıyor. Ermeniler arasında yaygın bir tavır. Fakat toplumun çıkarını, okullarını ve dillerini korumak için, Suriye Ermenileri, ülkenin diktatörüne karşı, bir an önce Suriye devrimine katılmalılar.
İntikam rüzgârları esebilir
Devrimler, milyonlarca hayata mal olmuş ve bazen intikama dönüşmüştür. Eski rejimin unsurlarına ve destekçilerine karşı intikam, ahlak dışı olabilir; fakat o anda, insanların nefretleri güçlükle kontrol altına alınabilir seviyededir.
Bu, Esad’ın devrilmesinin ardından, Suriye’deki Ermenilerin katliamların ve intikamın nesnesi haline gelecekleri anlamına gelmiyor. Fakat umutsuz Esad rejiminin sempatizanları ve destekçileri, marjinalize edilebilir ve siyasi denklemin dışında bırakılabilirler.
Suriye Ermenileri, durdukları yeri gözden geçirmeliler ve en azından, işbirliği için SUK’tan yetkililerle toplanmak için acilen hareket geçmeliler. Suriye’deki Ermeni toplum liderleri, SUK yetkililerinin toplantı çağrılarının hepsini reddettiler. Acaba, rejimle yaptıkları işleri mi, yoksa Ortadoğu’daki Ermenilerin geleceğini mi göz önünde bulunduracaklar? Bu soruya, Suriye’deki üç büyük Ermeni partisinin cevap vermesi gerekiyor.
Tehlikeli ittifak
Lübnan’daki Ermenilerin çoğunluğu, uluslararası kamuoyu tarafından tecrit edilmiş Hizbullah’la ittifak halinde. Bu ittifak, dar ve kişisel kazanımlar için kurulmuşken, bunun toplum için sonucu, Şam düştükten sonra, felaket olacak. Gelecek hafta ve aylarda, bu yönü tersine çevirme sorumluluğu, Lübnan ve Suriye Ermenilerinin ellerinde.
Ermeniler, tarih boyunca hiçbir zaman, baskıdan ve tiranlıktan yana taraf olmadılar. Böylesine kritik bir zaman diliminde, neden zulümden ve böyle bir tirandan yana taraf olsunlar ki? Ancak tarihin ve devrimin doğru tarafında yer almak, Ermeni toplumunu koruyabilir.