23 Ekim günü Van’da meydana gelen 7,2’lik deprem binlerce insanın hayatını alt üst etti. İki buçuk aydır dört koldan gelen yardımlarla yaralarını sarmaya çalışan Van’da, bir anda karşı karşıya kaldıkları yeni hayatlarına alışmaya çalışan insanların yanındaydık. Van’da hayat çok zor, ve anlaşılan, gittikçe zorlaşacak.
FUNDA TOSUN - LORA BAYTAR
fundatosun@ agos.com.tr - lora@agos.com.tr
Önce Erciş’teydik. Van’ı yıkan büyük depremin yaşandığı Erciş, merkez ilçeye 100 kilometre mesafede. Van’ın en büyük ilçesi olan Erciş, belli ki çarpık bir şehirleşmenin olduğu bir yerleşim birimiymiş; depremle birlikte tam anlamıyla bir hayalet şehir olmuş. “Burası hastane binası” diyor mihmandarımız ama binadan geriye kalan tek şey iskeleti.
Van’da neredeyse her gün bir deprem oluyor. Vanlılar, genellikle küçük ölçekli olan bu depremleri kanıksamış. Herkes Richter ölçeği gibi; her depremin şiddettini, büyüklüğünü, hatta derinliğini tahmin edebilir olmuşlar.
Van merkezdeki çadırkentler kalabalık. Erciş’te ise çadırkentler yerini Mevlana evlerine bırakmış. Bunlar, çadırdan biraz daha korunaklı, dört-beş kişinin yaşayabildiği, küçük, kulübe şeklinde evler. Mevlana evlerinin yerini bir süre sonra iki odası, banyosu ve mutfağı olan, taşınabilir kutu evler olarak tasarlanmış konteynırlara bırakması bekleniyor. Bu evlerde birçok konuda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Depremzede Erciş halkının, bu gayrı insani yaşam konusundaki sabrı gittikçe tükeniyor.
400 Mevlana evinde yaklaşık olarak 2 bin kişi yaşıyor. Bir TIR’ın içine kurulan çamaşırhanede her gün sırayla 60 evin çamaşırları, görevlilerce yıkanıyor. Prefabrik tuvaletler kurulmuş, ancak bunlar pislikten kullanılamaz hale gelmiş. Halk, itfaiyenin tazyikli su sıkarak temizlediği tuvaletler yerine caminin veya yıkık evlerin tuvaletlerini kullanmayı tercih ediyor. Banyo ihtiyacı da benzer şekillerde gideriliyor; insanlar ya ‘ev’lerin içinde, leğenlerde yıkanıyor, ya da hasarlı ve soğuk da olsa yıkık binaların banyolarını kullanıyor.
Erciş’te çocuklar için eğitimi tamamlayıcı etüt sınıfları oluşturulmuş. Eski okullarından ve arkadaşlarından tamamen kopan ve ruh halleri altüst olan çocuklar için, sosyal ve psikolojik destek alabilecekleri çadırlar da mevcut.
Mevlana evlerinde hayat, hamileler, hastalar ve çocuklar için daha da zor. Ancak depremzedeler bir yandan da şükrediyor. “Başımızı sokacak sıcak bir yer olsun yeter” diyen Ercişliler işsiz güçsüz yaşıyor olmaktan şikâyetçi, ancak Van’ı terk etmeyi asla düşünmüyor.
Her öğün ayrı travma
Tüm evlerin yemek ihtiyacı Kızılay tarafından karşılanıyor. Her gün aynı, lezzetsiz yemekleri yemekten şikâyetçi olan depremzedeler, ötelenmiş ve itilmiş olma hissini yemek zamanları daha çok hissediyor, istemeden düştükleri bu acz durumunu her öğün bir kez daha yaşıyorlar. Dilenci muamelesi görmek istemeyen depremzedeler, Kızılay’ın yemeklerinin, bu hissiyatı güçlendirdiğini söylüyor.
Geceleri hem soğuk, hem de güvenlik derdi var. Elektrikli ısıtıcılarla ısınmaya çalışıyorlar ama o ısıtıcılar da sürekli olarak çalınıyor.
Kara kışta çadırkentler
Van’ın merkezini asıl olarak 5,2’lik ikinci deprem vurmuş. Şehirde hasarsız bina yok denecek kadar az. Çoğu bina boşaltılmış. Esnaf, hasarlı binaların zemin katında bulunan dükkânlarını çalıştırmakta ısrarlı. Görünen o ki, şehrin ekonomisinin toparlanması için daha çok zamana ihtiyaç var.
Şehir merkezinde çadırkentler hâlâ duruyor. Zor kış şartlarına çadırlarla direnmeye çalışan depremzedeler, heyecan ve korkuyla 27 Ocak’ı bekliyor. Evleri az hasarlı olan depremzedeleri evlerine geri gönderme kararında olan Valilik, 27 Ocak’ta çadır kentleri kaldıracağını ve sadece evi yıkılmış veya ağır hasar almış olanlara konteynır verileceğini duyurmuş. Evleri daha az hasarlı olanlar ise, her şeye rağmen, hasarlı binalara girmemekte kararlı. Gerekirse çadırlarını yakacaklarını ama o evlere geri dönmeyeceklerini söyleyen depremzedeler, yetkililer kendilerine herhangi bir depremde evlerinin yıkılmayacağına dair teminat vermediği sürece çadırları terk etmeyeceklerini söylüyorlar. Depremden önce kiracı olanlar için ise durum giderek daha vahim bir hal arıyor. Çünkü Van’da kiralar 1000 TL sınırına dayanmış durumda ve büyük çoğunluğu işsiz olan depremzedelerin bu kiraları ödemesi imkânsız. 6 bin kişinin yaşadığı adıyla son derece tezat bir haldeki Mimar Sinan Çadırkenti, kentteki yedi çadırkentin en büyüğü. Kapısında polis değil jandarmalar bekliyor; çünkü, çadırkentin sakinlerine göre, güvenliği orada ancak jandarma sağlayabilir. Buradaki sorunlar Mevlana evlerindekinden daha derin. Çadırtkentte çamaşırhane mevcut değil. Banyo olmamasından ve tuvaletlerin sayısının çok az olmasından kaynaklanan sorunlar, depremzedelerin hayat koşullarını daha da güçleştiriyor.
Depremzedelerle birlikte bizim de cevabını bulamadığımız soru ise gelen yardımların nereye gittiği oldu. Karşılaştığımız manzara yardımların buralara hiç uğramadığını gösteriyordu. Şehirde hayat her şeye rağmen devam ediyor. Kimse yaşamını deprem olmamış gibi sürdüremiyor; tek beklenti, zamanın depremin yaralarını sarması.