Deprem sonrasında depremzedeler açısından gözlediğiniz en büyük sorun ve en büyük ihtiyaç nedir?Maraş merkezli iki depremin yarattığı büyük yıkımla mücadele sürerken sivil toplum kuruluşlarının bölgede yaptığı çalışmaların kimi zaman engellendiği yönünde haberler de kamuoyuna yansıdı. Ancak bölgede tüm zorluklara rağmen çalışma yürüten kuruluşlar da var. Geçtiğimiz hafta Hakikat Hafıza Merkezi, Eşit Haklar Derneği, Hak İnisiyatifi, Yurttaşlık Derneği, FİSA Çocuk Hakları İnisiyatifi ve İnsan Hakları Ortak Plaftormu’nun aralarında bir grup STK’nın temsilcisi bölgeyi gezerek sorunları saptamaya çalıştı. Yurttaşlık Derneği’nden Emel Kurma ve Nida Kara sorularımızı yanıtladı.
Depremzedelerin depremin hemen ertesinde yaşadığı en hayati sorun, enkazlardaki profesyonel arama-kurtarma ekip, ekipman ve koordinasyonunun yokluğu ve yetersizliği oldu. Bu sorun günlerce devam etti ve iki haftayı aştı. Enkaz altındaki yakınlarını kurtarmak için güç bela ve büyük gecikmelerle ekip bulabilen, hiltisinden demir kesme aletinden vinçe, gereken ekipmanı bulamadı. Aydınlatma bulunamadığı için aramaların yapılamadığı sayısız enkaz vardı. Aydınlatma cihazı bulabilen jeneratör, jeneratör bulabilen yakıt bulamadı. Sayısı belirsiz enkazda arama kurtarma da yapılamadı. Gece kimsenin kalmadığı varsayımıyla yoklanmayan, fırınından atölyesine, bakkalından deposuna kaç işyeri olduğunu da bilmiyoruz.
Arama kurtarma evresinden apar topar enkaz kaldırmaya geçilen şu günlere varana kadar, depremzedeler için en büyük sorun ve en öncelikli ihtiyaçlar barınma, ısınma ve yeterli sayıda, çalışır durumda, temiz tuvalet bulmak; hijyen malzemeleri. Bu gidişat hızla iyileştirilemezse, bu yakıcı, temel ihtiyaçların daha da devam edeceğini de öngörebiliriz ne yazık ki. Ulaşım, nakliye gibi sorunlar da var.
Özellikle ilk günlerden başlayarak, bireysel yardımlar ve toplumsal, örgütlü dayanışma dışında, resmi yetkili ve sorumlu kurumların teknik açıdan, ikmal kapasitesi, imkanları ve etkinliği bakımından yetersizliği, ihtiyaçların olabildiğince hızla karşılanmasını engelledi. Sahada doğrudan yardım, destek sunacak, kolaylaştırıcı olacak sivil, toplumsal girişimlere, desteklerin ulaştırılmasına zorluklar çıkarılması, resmi kurumların koordinasyonsuzluğunu toparlamak yerine saha hakimiyetine odaklanılması da bu sorunları katmerliyor.
Depremzedelerin sürdürülen çalışmalardan, sahadaki gelişmelerden etraflı, doyurucu, güvenilir şekilde, yeterli derecede haberdar edilmemesi, düzenli ve sürekli olarak bilgilendirilmemesi de, gözardı edilen çok hayati bir sorun teşkil ediyor. Depremzedelerin, acil ihtiyaçlarını teminin yanısıra, hasar tespitinden, kayıplarını nasıl arayacağına, ileriye yönelik haklarını korumak için kime, nasıl başvuracağına kadar bir çok konuda düzenli bilgi ihtiyacı devam ediyor.
En büyük sorun ve ihtiyaçlar önümüzdeki dönemde, aşama aşama değişip çeşitlenecek. Bu sürecin her aşamasında, depremzedeleri sevk ve idare edilecek kitle ya da nesneler olarak görülmemesi, her türlü çalışmada onları da işin içine katan, insani güvenliklerini gözeten, onları muhtaçlığa ve çaresizliğe mahkum etmeyen, haysiyetlerini koruyan usül ve yaklaşımların esas alınması gerekiyor.
STK'lara yönelik bir engelleme söz konusu muydu, bölgede çalışan STK'lar var mı?
11-14 Şubat tarihleri arasında yaptığımız geziyi esas alarak, Antakya ve Samandağ’da, sahada çalışanlar arasında, Ahbap Derneği’ni, AFAD ve Kızılay’la birlikte çalışan İHH, Beşir Derneği gibi kuruluşlar ile İslâmi kesimden dernek ve vakıfları, İstanbul, İzmir, Kocaeli Büyükşehir ve İzmit, Kadıköy gibi ilçe belediyelerini, TİP’i, HDP-HDK-KESK-EğitimSen-Sosyal Haklar Derneği de dahil olmak üzere siyasi partiden sendikalara ve sivil toplum örgütlerine farklı yapıların imecesiyle yürütülen “Deprem Dayanışması”nı, Bağımsız Maden-İş gibi girişimleri gözlemledik. Bu tarih aralığı itibarıyla, sahada görünür derecede faaliyet yürüten bağımsız sivil toplum kuruluşları çok belirgin değildi; ancak bu tespitin bizim gözlem yapabilme ölçümüzle oranlı olduğunu belirtmek gerekir. Kadın hareketinin yanısıra, örgütlü/örgütsüz çok sayıda bireysel, toplumsal ve özel sektörden girişimin çalışmalarını sosyal medya üzerinden takip edebiliyoruz; ancak gözlem yapabildiğimiz süre ve çerçeve zarfında sahada bunları tespit etmemiz kabil olmadı. Yurt çapında faal, büyük çaplı sivil toplum örgütlerinin o safhada henüz biraz daha arka planda çalıştığı da düşünülebilir. Resmi izin alamadıkları için faaliyete geçememiş uluslararası, bağımsız, muteber, acil insani yardım örgütlerinin de sahada çalışmaya hazır ve nâzır olduklarını teşhis ettik. Sahadaki STK faaliyetlerinin nispeten az görünür olmasında, yardımların ulaştırılmasında engellemeyle karşılaşma riskini bertaraf gayretinin de payı olduğu düşünülebilir.
Bu felaketin etkilerinin uzun süreceğini hesaba katarsak önümüzdeki dönemde STK'lar ne tür çalışmalar yapabilirler?
Depremzedelerin yaşam-geçim koşullarının hızla iyileştirilmesine ve haklarının korunmasına odaklanmayı hiç yitirmeden, eğitimden sağlığa, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına, çocukların, kadınların, yaşlı ve engellilerin güçlendirilmesine, mültecilerin ve yerinden yurdundan olan tüm insanların gözetilmesinden, sağlık, eğitim, kentsel altyapı vb kamusal hizmet ve tesislerin, şehirlerin, yerleşimlerin yeniden planlanmasına, yeni baştan kurulmasına ve mutlaka ama mutlaka daha iyi inşasına, atıklar meselesinden doğanın, sulak alanların, yaban hayatının korunmasına, tarımsal-kırsal dönüşümcü kalkınmaya yığınla alanda çalışma yapmak lâzım. Hangi alan olursa olsun, depremzede ahalinin bu çalışmalara katılması, mahalli ve merkezi idarenin ve her alandaki politikaların dönüştürülmesine müdahil olabilmelerini sağlayacak şekilde, omuz verilmesi lâzım.
Depremin doğrudan tahribatına uğramamış yörelerde de STK’ların, bu acı tecrübenin ağır derslerini iyi çalışıp, bulundukları yerde dönüşüme müdahil olmaları, merkezi/mahalli idareye yön vermeleri, inisiyatif alarak çok taraflı, adem-i merkeziyetçi bir koordinasyonu inşa etmeleri şart.