“Adil bir barış için hepimiz sorumluluk almalıyız”

Dünya Ermenileri Zirvesi için Ermenistan'a giden HDP milletvekili Garo Paylan Ermenistan Başkanı Nikol Paşinyan’ın yanısıra eski cumhurbaşkanları Serj Sarkisyan ve Levon Ter Petrosyan, Türkiye ile normalleşme sürecinde Ermenistan’ın özel temsilciliğini yürüten Ruben Rubinyan, Ermenistan Parlamentosu Başkanı Alen Simonyan ve Cumhurbaşkanı Vahakn Haçaduryan ile görüştü. Paylan’ın görüşmelerinde ana konu Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci oldu. Paylan temaslarını Agos’a anlattı.

Ermenistan’da Türkiye ile süren ilişkilerle ilgili oluşan hava nasıl? Halk normalleşmeye nasıl bakıyor?

Zirve vesilesiyle pek çok isim ile görüştüm. Eski ve yeni  hükümet  temsilcilerinin yanısıra halk ile temasım oldu, gençlerle konuştum. Bu temaslarda gördüğüm şu ki, herkes Ermenistan’ın, Karabağ’ın geleceği hakkında ciddi kaygılar taşıyor. Ve bu kaygıların nasıl giderileceğine ilişkin tartışmalar var. Ben de eski ve yeni cumhurbaşkanları arasındaki ayrılıkların aslında en büyük zayıflık olabileceğini, şimdi bu ayrılıkları gidermenin ve birleşmenin zamanı olduğunu, barış düşüncesi etrafında birleşmenin zamanı olduğunu söyledim. Çünkü Ermenistan için barış bir zorunluluk. Ama bu Azerbaycan için böyle değil. Çünkü Azerbaycan’daki rejim, çok daha otokrat bir rejim. Oysa Ermenistan toplumu demokrasi ve barış içinde yaşamak istiyor; güvenlik ve barışı arıyor. Halklar aslında savaştan yorgun. Hem Azerbaycan hem Ermenistan halkları savaşlardan yorgun ve Güney Kafkasya barış talep ediyor. Bu anlamda Başbakan Paşinyan da barış talebini masaya koymuş durumda. Bu barış düşüncesi etrafında bence tüm Ermeni dünyası olarak buluşmamız gerekiyor. Ama adil bir barışa ulaşmanın yollarını hep beraber düşünmeliyiz. Eğer adaletli bir barış olursa bu kalıcı bir barışa dönüşecektir. Önümüzdeki aylarda oluşacak o masadan adil bir  barış çıkmazsa kalıcı barışa ulaşmamız da maalesef mümkün olmayacak.

Eski cumhurbaşkanları ile görüşmeler yaptınız. Onlar ne düşünüyor?

Birinci Karabağ Savaşı’ndan sonra aslında Ermenistan’ın elinde masada kullanabileceği çok sayıda kart vardı. Belli reyonlardan çekilme karşılığında Karabağ’ın güvencesini sağlayacak durumdaydı. Ama o günlerde Levon Ter Petrosyan adım atmaya kalktığında ona karşı ‘ihanet’ suçlaması yapan Ermeniler söz konusuydu. O adımlar maalesef atılamadı. 2008’lerde “Futbol diplomasisi” ile başlayan ve protokollerin imzalanmasıyla devam eden bir fırsat penceresi vardı. O dönem Serj Sarkisyan cumhurbaşkanı idi. Serj Sarkisyan, bu barış adımlarını istedi ama o günlerde de bazı Ermeniler Sarkisyan’ı ‘ihanet’ ile suçladılar. Bugün üçüncü fırsat penceresi maalesef savaşlar ve çatışmalardan sonra oluştu. Başbakan Paşinyan da şimdi barış istiyor. Ama ne garip ki geçmişte Sarkisyan’a kullanılan söz, bugün Sarkisyan taraftarları veya muhalefet tarafından Paşinyan’a karşı kullanılıyor. Eğer her barış adımını ihanet ile eşdeğer tutarsak barışa ulaşma şansımız söz konusu olamaz ve bundan en çok da bence Aliyev faydalanır. Serj Sarkisyan’a, Levon Ter Petrosyan’a bu konuda sorumluluk alma çağrısı yaptım. ‘Şimdi birbirimizi suçlama zamanı değil, birleşme zamanı’ dedim.

Paşinyan toplum, siyasetçiler ve eski cumhurbaşkanları tarafından saygı görmezse ve ihanet ile suçlanırsa öbür liderler onu saymazlar. Eğer siz kendi toplumunuzdan ve bütün diasporadan yeterli saygıyı görmezseniz öbür liderler size hiç saygı göstermez. Bu anlamda iki kere seçilmiş başbakana saygı  gösterilmesi çağrısı yaptım. Yanında olmak eleştirilmeyecek anlamına gelmiyor. Paşinyan eleştirilebilir ama ihanetle suçlanması eleştiri değildir, bir nefret söylemidir. Bugünlerde Paşinyan’ın eleştiriye ve ortak akla ihtiyacı var. Bu ortak akılda buluşmamız gerekiyor. Ben, bütün dünya Ermenilerine, buradaki temsilcilere de sorumluluk alma çağrısı yaptım. Bu günler, bu haftalar, bu aylar Ermenistan’ın ve Karabağ’ın geleceği için çok belirleyici olacak. Bu anlamda hep beraber sorumluluk almalıyız. Bu yönde çağrılar yaptım. Gençlerle buluştum, hepsi geleceğe umutla bakmak istiyor. Ermenistan’da ekonomik gelişmeler var. Bilişim sektöründe turizm sektöründe önemli gelişmeler var. Tüm bunların gelişmesi için hep beraber mutlaka sorumluluk almamız lazım. Ermenistan için barış zorunluluk, ama diğer ülkeler için değil. O zaman stratejiyi değiştirip bu barışı zorlamak ve diğer ülkeleri masadan kaçan olarak göstermek doğru stratejidir.

Paşinyan ve Ruben Rubinyan’ın ilerleyen zamanlarda Türkiye’ye gelme durumu var mı? Görüşmelerinizde bu konuşuldu mu?

Türkiye-Ermenistan normalleşmesi konusunda bir anlaşma oldu. Sınırın diplomatik pasaportlara ve üçüncü ülke pasaportlarına öncelikle açılması konusunda bir anlaşma var. Ermenistan bu taahhüttün yerine getirilmesini bekliyor. Çok haklı bir beklenti çünkü bu güven artıcı bir adımdır. Diğer adımların da önünü açacaktır. Ben de bu konuda dönüşte tekrar TBMM’de ve hükümetle görüşmeler yapacağım ve bu adımların gerçekleşmesi çağrısını yapacağım. Ama bu konuda bildiğiniz gibi bir engel de var. Türkiye,  Ermenistan ile Azerbaycan arasında barış anlaşmasının imzalanmasını talep ediyor ve bu durumda adımların hızlı atılabileceğini söylüyor. Ama burada barış isteyen ve barış anlaşmasını çağrısı yapan taraf Ermenistan ve Başbakan Paşinyan. Aliyev ise bu konuda ayak sürüyor ve masaya daha maksimalist beklentilerle geliyor. Bu da barış umutlarını bir miktar azaltıyor. Ermenistan nasıl ki geçtiğimiz yıllarda maksimalist beklentilerle sorun çıkardıysa şimdi aynı hatayı Azerbaycan tarafı yapıyor. Oysa o masadan adil bir barış çıkmalı. Ancak adil bir barış kalıcı bir barış olabilir.

Geçmişte Ermenistan halkı Türkiye ile ilişkiler konusunda tereddüt içindeydi. Siz bunun tam tersini gördüğünüzü belirtiyorsunuz. Artık Ermenistan halkı barışa daha sıcak mı bakıyor?

Şu anda Ermenistan halkı net bir şekilde barış istiyor ama kalıcı olmasını istiyor. Bence bu konuda Ermenistan strateji olarak doğru yolda. Barış talep eden Ermenistan hükümeti, maksimalist beklentiler içinde olan Aliyev hükümeti. Bu konuda bizim beklentimiz Türkiye hükümetinin Aliyev hükümetini ikna etme çabasıdır. Kalıcı bir barış olmadığı zaman  30 yıldır gördüğümüz gibi provokasyonlar, küçük ve büyük çatışmalar oluyor. Azeri ve Ermeni gençleri hayatını kaybediyor. Bundan da düşmanlık düşünceleri besleniyor. Bu gerçek ışığında ‘Halklar madem ki savaştan yorgun artık barışın zamanıdır’ demeliyiz. Hep beraber sorumluluk almalıyız. Azeri demokratlar mutlaka sorumluluk almalı, Azerbaycan halkı da sorumluluk almalı. Tüm diaspora sorumluluk almalıdır. Türkiye Ermenileri de sorumluluk almalıdır çünkü savaşın en büyük mağdurlarından biri de Türkiye Ermenileridir. Ne zaman Ermenistan-Azerbaycan arasında gerginlik olsa Türkiye’de Ermenilere yönelik nefret söylemi büyüyor ve bunun mağdurları bizler oluyoruz. Bu barış düşüncesinin hâkim olması için bizler de sorumluluk almalıyız.



Yazar Hakkında