‘Hastalığın hafif seyrettiği gibi söylemler asılsız umut yaratıyor’

2001-2018 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütü’nün Cenevre’deki Genel Merkezi’nde aşı kalitesi ile ilgili danışman olarak görev yapan Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ümit Kartoğlu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın son günlerde yaptığı açıklamalardan yola çıkarak, pandemide gelinen son durumu konuştuk.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, son açıklamasında, “Omicron varyantına bağlı vaka sayılarındaki artış salgının ilk dönemlerindeki sonuçlara sebep olacak bir artış değil. Toplum önemli ölçüde aşılı. Hastalık hafif seyrediyor” dedi. Buna katılıyor musunuz?
Buna yanıt vermek için salgının ilk dönemlerine geri gitmek gerek. Sağlık Bakanı’nın ‘sonuç’ sözünden ölümleri kastettiğini sanıyorum. Her ne denli vaka sayılarının tek olumsuz sonucu ölüm değilse de bu varsayımla ölümlere odaklanalım bu söyleşide. Örneğin salgının ilk 100 gününde Türkiye’de 204.175 vaka görüldü. Aynı dönemde COVID’ten kaybettiğimiz 4.861 insanımız var. Bugünden (31 Ocak 2022) geriye 100 gün gidip baktığımızda ise 3.767.807 vakaya karşılık 18.499 ölüm var. Yani vaka ölüm oranı ilk 100 gün için binde 24 iken, son 100 günde binde 5’e düşmüş. Her ne kadar bu oranlar dünyada gözlenen ölüm oranları içinde açıklanması zor çok düşük sayılar ise de mecburen bu resmi rakamları kullanmak durumundayız. Son 100 günün vaka ölüm oranı binde 5 olmakla birlikte, vaka sayısı çok yüksek olduğu için sağlık sistemini zorlayacak düzeyde ölüm gerçekleşmektedir. Bunu Bakanlıktan değil, kendi çalıştıkları hastanelerde yaşananları aktaran bilim insanlarından biliyoruz. Örneğin Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol Hoca 31 Ocak’ta acil servislerin dolu olduğunu, COVID hastalarının ağır tabloda geldiğini ve yeni servis açtıklarını söylüyor. Buna bir de sağlık personelinin daha çok hastalandığı gerçeğiyle baktığınızda bunun sürdürülemez olduğu ortada. 
“Toplum önemli ölçüde aşılı” söylemi doğru değil. Çift doz aşı oranı yüzde 67 ama çift doz aşının takviye dozu yapılmadığında aylar içinde etkinliğinin çok düştüğünü biliyoruz. Ne yazık ki ülkede hatırlatma dozunu olanlar nüfusun yüzde 37’si. Bu düşük bir oran. Düşünebiliyor musunuz aşı hakkı olduğu halde bugün ülkede takviye dozunu olmayan toplam 24 milyon insanımız var. Hastalığın hafif seyretmesi gibi genel söylemler asılsız umuttan başka bir şey yaymıyor. Çünkü acı örnekler var önümüzde, ama bunları görecek göz, benzer sorumlulukları alacak yürek ve halkına bütün çıplaklığıyla anlatacak yönetim gerek. Örneğin İspanya, Eylül 2021’de yüzde 80 aşılama oranına ulaşınca önlemleri gevşetmişti. 2022’de hastaneye yatışlar Delta pikini geride bıraktı. Bu kaçınılmaz sonuca ulaşmada en büyük pay takviye dozunun yüzde 44’de kalması ve gevşetilen önlemlerdeydi. İsrail’de çok yüksek aşılama oranına karşın, vaka sayıları Omicron varyantıyla birlikte önceki dalgalarda görülen en yüksek değerin bile 10 katına çıkmış durumda. Ölüm sayıları benzer bir artış göstermemekle birlikte Delta dalgasında görülen zirveyi geçti bile. İşin en çarpıcı gerçeği ise yoğun bakım yatışlarının salgın boyunca en yüksek düzeye ulaşmış olması. 
Siz de biliyorsunuz, Türkiye’de hastalık verileri büyük bir bilmece gibi açıklanıyor. Dipsiz kuyuda veri kazıyorsunuz bir anlam çıkartmak için. Ben de dün gece yarısı sevgili dostum Zeki Berk’i aradım, bunu en iyi nasıl bir grafikle anlatabiliriz diye… Her zaman olduğu gibi o dipsiz kuyudan verileri süzerek bana 1 Şubat tarihli grafiği gönderdi. 
Berk, bu grafikte Alfa, Delta ve Omicron dönemleri için günlük ölüm ortalamalarını görselleştirmiş. Bunu yaparken de vakalardan 15 gün sonraki ölümleri hesaba katarak dönem toplamlarını hesaplamış. Omicron için yaptığı hesaba son 15 günü katmamış. Buna göre Omicron, 30 günde 161 ortalama ile 4.819 ölüme neden olmuş. Alfa döneminden yüksek olan bu sayı bile Sağlık Bakanı’nın söylediklerinin doğru olmadığını kanıtlamaya yeter. 

“Zeki Berk, bu grafikte Alfa, Delta ve Omicron dönemleri için günlük ölüm ortalamalarını görselleştirmiş. Bunu yaparken de vakalardan 15 gün sonraki ölümleri hesaba katarak dönem toplamlarını hesaplamış. Omicron için yaptığı hesaba son 15 günü katmamış. Buna göre Omicron, 30 günde 161 ortalama ile 4.819 ölüme neden olmuş. Alfa döneminden yüksek olan bu sayı bile Sağlık Bakanı’nın söylediklerinin doğru olmadığını kanıtlamaya yeter.” 

Bakan Koca aynı açıklamasında, “Aşı (Turkovac) ve kişisel tedbirler ile salgın gündeminden çıkma zamanı” dedi. Bu ifadeden anladığımız kadarıyla aşı deyince bundan sonra ‘Turkovac’ anlamamız gerekiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bakan Koca’nın bu sözü sarf ettiği gün, İsrail Sağlık Bakanı Nitzan Horowitz attığı tweette bu işin daha bitmediğini, yeni varyantlar görebileceğimizi söylüyordu. Bizden çok daha iyi aşılama oranlarına sahip İsrail, salgının gündemden çıkarılmasının hata olacağının altını çiziyor. Hepimiz aşıya büyük ümitler bağlamıştık, ama büyük ümitlerin gerçekleşmesi aşının dünya genelinde eşit ve adil dağılımına bağlıydı. Endüstrileşmiş ülkelerin bencilliği ve ortak çalışamaması nedeniyle bu gerçekleşmedi. Aşılama oranları yüksek olan ülkeler bile, dünya genelinde bulaş oranı yüksek devam eden virüsün yeni varyantlarına teslim oldu. İsrail Sağlık Bakanı’nın sözleri bu gerçeğin ışığında söylenmiş sözlerdir. 
Bakan Koca şimdi de lafı sanki “Aşı yazılır, Turkovac okunur”a getirmek istiyor. Her ne kadar ülkede acil kullanım onayı verildiyse de Turkovac’la ilgili bildiklerimiz çok az. Salgının her alanında olduğu gibi, bu konuda da Bakanlık şeffaf olmayı seçmedi. Aslında Turkovac’la ilgili en büyük sorun aşının klinik çalışmasına izin veren, sponsor olan ve onaylayan kurumların bağımsızlıklarının olmamasıdır. Aşıya klinik çalışma izni veren ve onaylayan kurum Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir kurum, bugüne dek hiçbir şekilde inisiyatif almamış bir yönetimi var, tipik devlet memuru mantığı. Klinik çalışmanın sponsoru Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı TÜSEB’in Yönetim Kurulu Başkanı Bakan Koca. Kuşkusuz Bakan Koca’nın TÜSEB’in başında olup olmaması kendi bileceği iştir, ama başında olduğu kurumun Turkovac ile ilgili sponsorluk yapması Dünya Sağlık Örgütü tarafından güçlü, verimli ve sürdürülebilir düzenleyici sistemleri teşvik etmek için 2021’de yayımladığı kılavuzda sıraladığı dokuz ilkeyi (yasallık, tutarlılık, bağımsızlık, tarafsızlık, orantılılık, esneklik, açıklık, verimlilik ve şeffaflık) ihlal etmektedir. Turkovac ile ilgili onay sürecinde Bakan Koca dosyayı sol elinden sağ eline kendisi vermiştir, bağımsızlığı konusunda sınıfta kalmış onaylayıcı mekanizma da onayı vermiştir. 
Bakan Koca’nin aşı deyince artık Turkovac anlaşılmasını istemesinin ardında ileriye yönelik dış kaynaklı COVID aşılarının alımının durdurulması ve Turkovac dışı bir seçeneğin sunulmaması gibi bir nedeni olabilir. Aşılarla ilgili yeşil ışıkları gördüğümüzde inaktif aşıyı (Sinovac) öven, mRNA aşılarını yeni teknoloji, bilmiyoruz diye yeren Bakan, her ne kadar çözümü sessizce mRNA aşılarına dönmekte bulduysa da milli ve politik nedenlerle şimdi bir başka inaktif aşıyı göklere çıkartmaktadır. 

Sağlık Bakanı yine son günlerdeki bir başka açıklamasında, “Artan vaka sayıları konusunda sağlık bakanınız olarak yüksek sesle söylüyorum. Endişe etmeyiniz. Hastalık eski günlerindeki gücünde değil. Grip olan vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak ilan etsek benzer manzaralarla karşılaşırız. Müsterih olunuz” dedi. Griple COVID-19 arasında bu tür bir karşılaştırma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dünyada artan vakalar ve ölüm oranları bize endişelenmememizi söylemiyor ama. Günlük vakaların 2021 ortalamasına oranları artık inanılmaz değerlere ulaştı. Türkiye’de bu oran yüzde 363 arttı. Günlük ölümlerin 2021 ortalamasına oranlarına baktığımızda artışın Türkiye’de yüzde 108 olduğunu görüyoruz. Bu anlamda endişe edilmemesini istemek halk sağlığı açısından kaygı verici bir açıklamadır. Grip karşılaştırmasında benzer manzara ile karşılaşılması olanaksız. Müsterih olmamızı isteyen Bakan Koca, elindeki verileri açıklamıyor ama, o zaman resmi rakamlara bakalım – Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2018-2019 döneminde grip ölümleri 203, 2020-2021 döneminde COVID ölümleri ise 87.234. Müsterih olamayız.
COVID grip değildir. Bir kere grip mevsimsel özelliği olan bir hastalık, her ne kadar COVID soğukla birlikte artıyorsa da henüz grip gibi tümüyle mevsimsel döngüye girmemiştir. COVID gripten daha hızlı bulaşan bir hastalıktır, dolayısıyla enfeksiyon ölüm oranı (her bir enfeksiyon için ölüm riski) düşse bile, yıl boyunca COVID’ten kişisel ölüm riski gribe oranla çok daha yüksek kalacaktır. Enfeksiyon ölüm oranı önemli bir epidemiyolojik parametre, doğru hesaplanmış enfeksiyon ölüm oranı hem politika oluşturulması hem de kamu risk algısının yönetimi için son derece önemli. 
Bir ülkede konu halkın sağlığı olduğu için halk sağlığı ilkelerini uygulamakla yükümlü olan Sağlık Bakanlığı’nın politik kaygılarla bilimsel gerçeklerden uzaklaşarak kanıta dayanmayan “bana inanın” gibi söylemlere girmesinin sonuçlarını ünlü Halk Sağlıkçısı William Bicknell çok güzel açıklıyor. Bicknell, kötü kararların büyük bir sorumsuzlukla fazla insanın ölümüne neden olabileceğini söylüyor. Halk sağlığını da “kimin ne zaman ve ne derece sefaletle öleceğine karar verme sanatı ve bilimi” olarak tanımlayan Bicknell, bunun bilinciyle yapılmayan halk sağlığı uygulamalarının, yani olayın kimin daha uzun, daha az sefil ve daha mutlu bir hayat yaşayacağına karar verme olarak alındığında, yöneticilerin işleri yüzlerine gözlerine bulaştırdıklarında insanları öldürdüklerini unuttuklarını söylüyor.
Bakan Koca salgının başından beri bütün yükü vatandaşa atmış durumda; yönetim olarak yapılması gerekenleri yapmayıp, sürekli önlemlere uyun ve aşı olun çağrılarıyla geçiyor bu salgın. Örneğin kapalı yerlere girmedeki risk değerlendirmesi vatandaşa bırakılmış durumda. Oysa yönetimlerin kapalı alanlarla ilgili yapması gereken düzenlemeler var, bunların hiçbiri yapılmıyor. 
21 Ekim 2020’de BMJ dergisinde Dr. David Oliver’in yazdığı COVID-19 risk iletişiminin nasıl yapılmaması gerektiğini anlatan kısa yazısı her ne kadar İngiltere’deki hükûmeti hedef aldıysa da metin tüm dünya liderlerine iletişim, sonuçta da güven dersi veriyor. 
“Mesajlar açık, tutarlı ve kolay anlaşılır olmalıdır. Kararların kanıt temeli ve mantığı açıkça paylaşılmalı ve kolayca anlaşılabilir olmalıdır. Ayrıca tavsiye verme, karar verme ve danışma sürecine kimin dahil olduğunu da bilmeliyiz; dengenin nerede yattığını, ayrıca ulusal ve yerel olarak kararlar için nihai sorumluluğun kimde olduğunu da.”
Babacan tavırlarla tavsiye değil; kanıta dayalı, hükûmet dışı kurum ve kişilerin katılımıyla geliştirilmiş, bilimin ışığında alınmış kararlar duymak istiyoruz.

Kategoriler

Güncel

Etiketler

Ümit Kartoğlu


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.