Ercüment Ekrem ve ‘Şevketmeap’ Üzerine

ARİF TAPAN

Ercüment Ekrem Talu’nun ‘Şevketmeap’ adlı romanı geçtiğimiz haziran ayında Koç Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. Günümüz Türkçesine Murat Cankara tarafından aktarılan roman, “haftalık Resimli Gazete’[de] 1924 yılının Temmuz’undan Ekim’ine kadar tefrika edilmiş.” On altı tefrikadan müteşekkil roman 1925 yılında da – Harf Devrimi henüz gerçekleşmediği için, elbette Arap alfabesi ile- kitap olarak yayımlanmış. Romana ve romanın neşrine/yayımlanışına dair daha pek çok maddi bilgiye romanı ilk kez Latin harflerine aktaran Cankara’nın romandaki giriş yazısında ulaşılabilir.

‘Yüce padişah’

Bir boğaz manzarası ile açılıp yine bir boğaz sahnesi ile kapanan romanın odağında, metnin başlığından anlaşılacağı üzere Şevketmeap (Şevketmeâb) yani bir hanedanın başı, ‘yüce padişah’ var. Lakin metin boyunca bu söz konusu padişahın adı hiç anılmadığından ve yine metin boyunca herhangi bir açık tarihlendirmeye yer verilmediğinden, sıradan bir okur için Ercüment Ekrem’in bu metni ilk bakışta tamamıyla kurmaca (fiction) algılanabilir. Hatta biraz daha spekülatif yaklaşılırsa romandaki hanedanın Osmanlı hanedanlığı olamayacağı bile iddia edilebilir. Gelgelelim romanın anlatıcısı bir yerde kendini tutamayarak bize söz konusu hanedanlığın ‘Osmanoğulları’ olduğunu tabir yerindeyse ağzından kaçırır. Öte yandan romandaki isimlendirmelerden, iç ve dış mekân tasvirlerinden, etnik kimlikler ve bu kimliklerle ima edilenlerle İstanbul’da bir geç dönem Osmanlı sarayında, haremde olduğumuzu zaten anlarız.

Romanda çerçeve hikâyede Şevketmeap’ın haremdeki cariyelerden Dilfeza ile olan ve Dilfeza’nın da Şehzade Bayezit Efendi, harem ağası Beşir Ağa ve İsmihan Sultan’ın kocası Nazif Bey ile olan kimi zaman absürt, kimi zaman dramatik, kimi zaman gülünç ya da erotik olayları, ilişkileri anlatılırken iç hikâyede ise Şevketmeap ile hareme sonradan dahil olan Kevser’in hikâyesini okuruz. Bu iki hikâyenin de ortak teması padişahın ‘hayvani’, ‘vahşi’, ‘mide bulandırıcı’ cinsel arzusudur. Padişahın her fırsatta ‘korkunç’ ve ‘iğrenç bir mahlûk’ olarak tasvir edildiği, alttan alta hem siyasi hem cinsel iktidarını kaybetmiş bir “soysuz” olarak sunulduğu metinde, çoğu meselenin ateşleyici unsuru olarak padişahın bitmek tükenmek bilmeyen ‘kadın tutkusu’ işaret edilir. Saray dışı ile hemen hiç alakası olmayan, her fırsatta kendini içkiye ve eğlenceye veren; yaşı ve ülkenin mevcut siyasi koşulları itibari ile, gözettiği tek husus bir suikasta kurban gitmemek olan, geceleri tek eli tabancısında uyuyan padişahın tasvir ediliş biçimi pek çok açıdan üzerinde düşünmeye değerdir.

II. Abdülhamit mi?

Peki metnin kurgusal düzlemini bir yana bırakıp, tarihsel düzlemini göz önüne alırsak bu ‘altmış beşlik sefil ihtiyar’ın kim olduğuyla ilgili ne söyleyebiliriz? Elbette romanı kurmaca bir anlatı olarak okuma hakkımız var. Lakin öte yandan satır araları dikkatli okunduğunda, Cankara’nın da giriş yazısında dikkat çektiği gibi, Şevketmeap’ın II. Abdülhamit olduğu kestirilebilir. İşte bu nokta da Ercüment Ekrem’in neden ‘Osmanoğulları’na ve II. Abdülhamit’e kin ve nefret kusarcasına bir ‘edebi metin’ kaleme aldığı sorusu sorulabilir. ‘Benzinin uçukluğu’ dâhi ‘neslinin tereddîsine (soysuzlaşmasına)’ yorulan bir son dönem Osmanlı padişahını kimi zaman karikatürleştirerek, kimi zaman canavarlaştırarak ve çoğu zaman aşağılayarak tasvir etmenin ardındaki motivasyon ise metinle ilgili üzerine düşünülmesi gereken bir diğer husustur.

Yazının başında da dikkat çektiğim gibi romandaki olayları düzenleyen ana unsur cinsel arzudur. Şevketmeap, Dilfeza’yı arzulamakta lakin Dilfeza her seferinde bir yolunu bularak padişahın elinden kaçmayı başarmaktadır. Haremdeki tüm kadınları gözüne kestiren Bayezit Efendi kuytuda köşede Dilfeza ile oynaşmaktadır. Harem ağası Beşir, Dilfeza’ya karşı güçlü bir aşk duymaktadır. İsmihan Sultan kocasını aldatmakta, onun sarayına sürgüne giden Dilfeza ise İsmihan Sultan’ın kocası Nazif Bey ile birlikte olmaktadır.

Kimin kimle birlikte olduğunun bir şekilde ortaya çıkmasının üzerine Dilfeza ve Nazif Bey Avrupa’ya giderler. Beşir aşkından intihar eder, lakin Şevketmeap ve Bayezit Efendi, yeni ‘Dilfezalar’la hayatlarına kaldıkları yerden devam etmektedirler.

Kitaplaştırıldığında ‘milli roman’ başlığı ile yayımlanan ‘Şevketmeap’, kullandığı dil; haremle birlikte kadını, erkeği, bedeni, cinselliği sunuş biçimi, kurgusallık ile tarihselliği ilişkilendirme yolu, etnik kimliklerin inşasını dayandırdığı kaynaklar ve daha pek çok açıdan üzerine kafa yormaya son derece müsait bir metin.

Şevketmeap

Ercüment Ekrem Talu

Çeviri: Murat Cankara

Koç Üniversitesi Yayınları

223 sayfa.