Profesyonel tur rehberi Orçun Urgun, tutkuyla bağlı olduğu Brezilya’da Ermenilerin tarih ve kültürüne merak salınca ortaya 2015 tarihli ‘Brezilya Ermenileri’ başlıklı bir kitapçık çıkmış. Deneyim, bilgi ve anıların ürünü bu çalışmadan ilgi çekici bölümleri okurlarımız için derledik.
Yaklaşık üç yıldır Brezilyalı turist gruplarına Türkiye’yi gezdiren bir turist rehberi olarak uzun süredir bu uzak ülkenin diline ve tarihine ilgi duyuyordum. Portekizce öğrenmemle başlayan Brezilya merakım, Türkiye’de genellikle futbol ya da Rio Karnavalı gibi popüler yönleriyle akla gelen bu ülke üzerine daha çok okumama ve düşünmeme vesile oldu. Tüm görsel zenginliği ve renk cümbüşü bir yana beni en çok meraklandıran bu ‘göçmenler diyarının’ toplumsal yapısıydı. Brezilyalı gruplarla yaptığım gezilerde bu ülkenin her tarafından, farklı etnik kimliklere sahip insanlarla diyalog kurma fırsatı buldum. Türkiye konusundaki bitmek bilmeyen merakları yüzünden uzun otobüs yolculuklarımızda saatlerce konuşuyorduk, neredeyse gelen her grup şu üç meşhur soruyu muhakkak yöneltiyordu: “Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek mi?”, “Kürtler ile aranızdaki problem nedir?” ve “Ermeni Soykırımı hakkında ne düşünüyorsun?”
Brezilyalılarla çalışmaya başladığım ilk yıllarda önce bu üç konu üzerine konuşmayı öğrenmek zorunda kalmıştım. 2012 yılında Brezilya’yı ilk kez ziyaret ettiğimde neden bu sorular üzerinde ısrarla durduklarını daha iyi anladım. Yerel basında Türkiye sık sık Avrupa Birliği ve Kürtlerle olan ilişkileriyle gündeme gelmekteydi. Son soru, yani Ermenilerle ilgili olanı ise çok daha farklı bir temele sahipti; 20. yüzyıl başlarında Brezilya’ya gelen Ermeniler, Kafkas kökenli kadim bir halk olarak yanlarında ağzına dek dolu kültürel bagajlarını da getirmişlerdi. Maraş’tan, Antep’ten, Adana’dan, Tarsus’tan, İstanbul’dan getirdikleriyle bu genç ülkenin ticari ve kültürel hayatına katkıda bulunmuşlardı.
Güney Amerika’da Ermeni kökenli birçok vatandaşın yaşadığını ve bilhassa Arjantin’de faal bir diasporanın olduğunu biliyordum. Ancak Ermenilerin Brezilya’daki varlıkları ya da nereden ve nasıl buraya gelip yerleştikleri üzerine pek fikrim yoktu. São Paulo şehrini keşfetmek üzere metroya bindiğim bir gün hat üzerinde ‘Armênia’ yani Ermenistan adında bir durağın olduğunu gördüm. Yanımdaki arkadaşlarıma bu durağın neden Ermenistan diye adlandırıldığını sorduğumda şehirdeki Ermenilerin büyük kısmının bu semtte yaşadığını ve Ermenilere ait kiliselerin ve soykırım anıtının burada olduğunu öğrenmiş ve soluğu bu durakta almıştım. Brezilya’da yaşayan Ermeniler üzerine araştırma yaptıkça konuya dair merakım büyüdü. Ermenilerin hangi sebeplerle, ne zaman ve nerelerden bu ülkeye geldikleri, diline ve kültürüne bu denli yabancı oldukları bir ülkedeki varoluş mücadeleleri ve yaşadıkları zorluklar ilgimi çekiyordu. Zaman geçtikçe daha fazla dökümana ulaştım, daha çok kişiyle görüştüm, daha çok şey öğrendim; evimden binlerce kilometre uzakta bana ait bir şeyler bulmanın verdiği sevinç ve şaşkınlıkla toprağı eşeledikçe her seferinde daha derinde bir yere dokunan bambaşka hikâyelerle karşılaştım…
Yeni ülke, yeni yaşam
Diasporada yaşayan nüfusun sayıca ulusal sınır içinde yaşayan nüfusu aştığı belli başlı topluluklardan biri olan Ermeniler, tıpkı Yahudiler gibi dünyanın çoğu ülkesine dağılmış durumda. Bu noktada Güney Amerika Ermenilerinin diasporanın diğer üyelerinden bazı yönleriyle ayrıldıklarını söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum; 20.yüzyıl başlarında yeni bir hayat kurabilmek umuduyla Arjantin, Şili, Uruguay ve Brezilya gibi ülkelere geldiklerinde İspanyolca yahut Portekizce bilmiyorlardı, bu ülkelerde Avrupa’da olduğu gibi önceden oluşmuş bir Ermeni örgütlenmesi yoktu, geldikleri yerlerde edindikleri entellektüel birikimleri ya da sahip oldukları diplomalar bu ülkelerde geçerli değildi. Ermenilerin Güney Amerika’daki yaşamları başlı başına bir mücadele tarihidir; dillerini, dinlerini, kültürlerini ve en önemlisi hafızalarını korumak içi verdikleri bir mücadele.
Ermenilerin Brezilya’ya göçleri incelendiğinde farklı zaman dilimlerinde göç etmiş iki farklı grup göze çarpar. Bunlardan ilki 19. yüzyıl sonlarında henüz yapım aşamasında olan Rio de Janeiro ve Santos limanları inşaatında çalışmak için gelen gruptur. İkinci grup ise 1915’in ardından hayatta kalan ve ticaret hayatına atılmak üzere São Paulo şehrine gelen Ermenilerden oluşur.
Ağırlıklı olarak Lübnan ve Suriye’den göç eden Ermenilerden oluşan ilk grubun büyük bir kısmı Rio de Janeiro şehrine yerleşerek inşaat sektöründe çalıştı yahut işportacılıkla geçimini sağladı. Bu Ermeniler beraber göçtükleri Lübnan ve Suriyeliler arasında hızlıca asimile olmuş ve Brezilyalılarca onlarla bir tutulmuştu. Sayıları o kadar azdı ki, şayet ikinci bir Ermeni göçü gerçekleşmeseydi muhtemelen Suriye ve Lübnanlılar arasında tamamiyle kaybolacaklardı. Soykırımdan sağ kurtulan ve yeni bir hayata başlamak için Brezilya’ya gelen ikinci grupsa ağırlıkla Kilikya Ermenilerinden oluşmaktaydı. Santos Limanı aracılığıyla São Paulo şehrine varan bu grup kendilerinden önce göçen Ermeniler tarafından karşılandı ve ticaret hayatına şehir merkezinde başladı.
Ermeni göçmenlerin yerleştikleri bölgeler, buradaki sosyalleşme biçimleri ve ekonomik faaliyetleri üzerinde farklı etkiler yarattı. São Paulo şehrine yerleşen Ermeniler hemşerilerinin bu bölgedeki yoğun nüfusu sebebiyle kültürel kimliklerini koruma konusunda daha şanslılardı. Hızlıca gruplaşarak Brezilya’ya varışlardan yirmi yıl sonra mezheplerine resmi bir alan tahsis ederek kendi kiliselerini inşa etmişlerdi.
Rio de Janeiro Ermenileriyse ‘Ermeni olma’ duygusu ile ortak bir paydada buluşabilseler de, bağımsız bir grup oluşturamamış ve Osmanlı İmparatorluğu yahut Orta Doğu’dan göçen diğer gruplar içerisinde asimilasyona teslim olmuşlardı. Ermeni kimliğinin inşası São Paulo Ermenilerince sağlanmış, cemaate ait tüm kiliseler, okullar ve siyasi yapılar bu şehirde konuşlanmıştır.
Ermenistan Metro İstasyonu ve Soykırım Anıtı
São Paulo’ya göç eden Ermenilerin büyük kısmının 1915 gibi travmatik bir deneyim yaşadığını düşünecek olursak bu şehirdeki kiliselerin cemaat içi dayanışma açısından ne kadar önemli olduğunu kavrayabiliriz.
Şehir merkezinde Ermeni cemaatlerine ait 3 kilise bulunmaktadır: Ermeni Apostolik Kilisesi (daha ziyade Ermeni Ortodoks Kilisesi olarak bilinir), Ermeni Katolik Kilisesi ve Ermeni Evangelist (Presbiteryen) Kilisesi. Şehirdeki tüm Ermenilerin %85’i Apostolik Kilisesi’nde mensup iken bu oran Katolik Kilisesi’nde %10, Evangelist Kilisesi’nde ise %5’tir. Bu kilise São Paulo şehri dini panaromasında farklı yerlere sahiptir: Ortodoks Kilise Cemaati’nin neredeyse tümü Ermenilerden oluşurken Katolik Kilisesi Ermeni olmayan, genellikle yakınlığı sebebiyle bu kiliseye gelen diğer Katolikler tarafından da kullanılmaktadır. Evangelist Kilisesi ise diğer iki kiliseye oranla daha kapalı bir yapıya sahiptir; cemaatten olmayanların katılımını kısıtlar ancak daha aktif katılımcıları vardır.
Günümüzde ‘Bom Retiro’ olarak bilinen mahalle öteden beri yoğun olarak Ermeni göçmenlerce iskân edilmişti. İlk evlerini buralarda inşa eden, ilk dükkanlarını buraya açan Ermeniler sonraki yıllarda mahalleyi terk etmeye başlasalar da cemaate ait kiliselerin ve okulun burada oluşu Bom Retiro’yu São Paulo Ermenileri için ayrıcalıklı bir yer kılmaktadır. Şehrin en işlek caddelerinden biri olan Tiradentes Caddesi São Paulo’ya kuzeyden gelen otoyollarını şehrin ticari merkezine yani Paulista Bulvarı’na bağlayan önemli bir caddedir ve gerek 1945’te Rahip Gabriel Samuelian ve Rahip Yesnig Vartanian’ın inşaatta kullanılacak temel taşını takdis ettiği törenle inşa edilen São Paulo Ermeni Apostolik Kilisesi gerekse Ermenistan Metro İstasyonu bu cadde üzerinde yer alır.
Metro istasyonunun tarihçesine baktığımızda 1985’e dek bu istasyonun adının “Ponte Pequena” (Küçük Köprü) olduğunu görürüz. Ermeni Ulusal Komitesi Brezilya Şubesi’nin çabaları sonucu istasyonun ismi 12 Kasım 1985’te “Ermenistan” olarak değiştirilmiştir. Tek başına bu isim değişikliği dahi Ermenilerin şehrin ticari hayatı için ne denli önemli olduğunun göstergesidir. Günümüzde istasyon girişinde soykırım anısına dikilmiş olduğu düşünülen granit bir obelisk bulunur. İstasyon içerisindeki bilet gişesinin yanında ise şehirdeki Ermenilere şehrin kalkınmasına yardımcı oluşlarından dolayı teşekkür eden bir plaka yer yer alır.
Metro istasyonunun yaklaşık 50 metre kuzeyinde Ermeni Apostolik Kilisesi, kilisenin hemen karşısında ise Soykırım Anıtı bulunabilir. Daha önceleri istasyona daha yakın bir noktada bulunan Soykırım Anıtı tahrip edildiği için yeni anıt kiliseye yakın bir yere inşa edilmiş ve etrafı demir parmaklıklarla çevrilmiştir. 2010’da inşa edilen bu yeni anıt birçok farklı ögeden oluşur: kimisi orijinal boyutlarda olan insan figürleri, soykırımda hayatını kaybedenleri farklı durumlarda (ölülerini taşırken yahut bitkin halde yürürken) gösteren bir kabartma ve hepsinin yanında Ermeni yazar Kaçatur Abovian’ın dizeleri yer alır: “Ayaklarımı zincire vursalar da /Ellerimi bağlasalar da /Ağzımı kapasalar da/ Kalbim özgürlük diye bağıracaktır”
Anıt 2010 yılının 24 Nisan’ında görkemli bir törenle açılmıştır. Sadece Soykırım Anıtı değil içerisinde bulunduğu tüm bölge günümüzde de São Paulo Ermenileri için önemini korumaktadır. Her yıl 24 Nisan’da üç kilisenin de cemaati bu anıtın önünde buluşur ve soykırım şehitlerini yad eder.
José Bonifacio Ermeni Okulu
Günümüzde Ermeni Apostolik Kilisesinin ek binası olarak faaliyet gösteren Turian Varajan-José Bonifacio Ermeni Okulu cemaatin Brezilya’da bulunan tek okuludur. Okula baktığımızda ilk göze çarpan şeyin ismi olduğunu görürüz; ‘José Bonifacio’ Ermeni Cemaati ile doğrudan hiçbir ilgisi olmayan, Brezilya’nın imparatorluk dönemi siyasetçilerinden birisidir. Okulun kurulduğu yıl ve bu yıldaki siyasi atmosfer incelendiğinde isminin neden böyle olduğu daha kolay anlaşılabilir. Faaliyetlerine 1928’de başlayan okul Cumhurbaşkanı Getúlio Vargas’ın iktidarda olduğu bir yılda, 1935’te resmi olarak açılmıştır. Milliyetçi düşünceleri ile ünlü Vargas, okulun açılışından birkaç yıl sonra 1938’de yabancı dillerde eğitimi engellemek için gerekli yasal aygıtları oluşturmayı hedefleyen ‘İlköğretim Ulusal Komisyonu’nu kurmuştu. Okulun bu komisyonun kuruluşundan önce mi yoksa sonra mı “José Bonifacio” adını aldığı bilinmemektedir ancak anlaşıldığı üzere São Paulo Ermeni Cemaati dönemin politik koşullarını hesaba katarak göçmen toplulukların sıkça başvurduğu bir yolu tercih etmiş, okula verdiği isimle Brezilyalı ve vatansever siyasi bir figürü onurlandırarak otoritenin sempatisini kazanmayı seçmiştir. Bu taktik işe yaramış olmalı ki 1935’ten bu yana okul kesintisiz olarak eğitim hayatına devam etmektedir. Geçtiğimiz yıllarda 300’e yakın öğrencisi olan José Bonifacio Ermeni Okulu günümüzde sadece 100 kadar öğrenciye eğitim vermektedir.
Günümüzde Brezilya Ermenileri ve Soykırım algısı
Soykırımın São Paulo eyaletince tanınması için ilk kez 6 Eylül 2015’te bazı girişimlerde bulunulmuştur. Rio de Janeiro milletvekili olarak görev yapan Ermeni asıllı aktör ve politikacı Stepan Nercessian öncülüğünde yapılan bilgilendirme çabaları sonuç vermemiş, hatta bu yüzden Nercessian’ın yeterli çaba göstermediğini düşünen cemaat ile arası açılmıştır. Diasporanın Brezilya’daki kadar nüfuz sahibi olmadığı çoğu ülke soykırımı resmi olarak tanıyorken Brezilya’da yapılan girişimlerin sonuçsuz kalışı düşündürücüdür. Ayrıca Brezilya’daki eğitim müfredatında tarih dersleri daha ziyade Kıta Amerika’sı tarihini kapsayıcı konular üzerinde yoğunlaşır. I. Dünya Savaşı okullarda işlenen konulardan birisi olsa da Ermeni tarihi ya da 1915’ten bahsedilmez.
Yine de 1915’in birçok durumda korunmuş Ermeni kimliğinin tek bileşeni olduğunu unutmamak gerek. Soykırımın anısına verilen değer şüphesiz ki Brezilya’da yaşayan Ermeniler için bir araya getirici bir faktör; çoğunun bulunduğu ülkelerden göç ederek buraya gelişinin temel sebebi. Brezilya’daki diaspora son yıllarda bilhassa yerli araştırmacıların ilgisini çeken bir konu. Üniversitelerin antropoloji bölümlerinde soykırım ve diaspora üzerine tezler yazan birçok akademisyen var. Kimileri umut verici bir tablo çizmese de soykırım protestolarına katılan kesimin gençler oluşu, Ermeni Kulübü’ne her yıl daha fazla gencin gelişi ve Brezilyalıların Ermenistan’ı ziyaret etmeye başlaması daha bilinçli bir neslin yetiştiğini gösteriyor. Dedelerinin unutmak istediklerini torunları hatırlamak istiyor.
São Paulo’da bir Ermeni lokantası: Effendi lahmacun
Brezilya’da Ermeni Mutfağı üzerine araştırma yaparken denk geldiğim bir lokanta ise kuruluş hikâyesi ile hepsinden ayrılarak dikkatimi çekmişti. São Paulo’nun Luz isimli semtinde bulunan Effendi adındaki gösterişsiz ve küçük bir lahmacuncu internet sayfalarındaki ‘hakkımızda’ kısmında şu satırlara yer veriyordu: “1973 yılının Ekim ayında Pedro Deyrmendjian ve oğlu Armando Deyrmendjian tarafından kurulan Effendi Lahmacun o günden bugüne ünlü lahmacunlarını yapmaya devam etmektedir. Ancak buraya nasıl geldiğimizi anlamak için Brezilya’daki Ermenilerin tarihi üzerine biraz konuşmamız gerekir. Her şey Türklerin Ermenistan’ı işgal etmesiyle başlamış ve bu işgal üzüntü verici bir soykırımla sonuçlanmıştı. Birçok Ermeni yeni bir hayat arayışı içerisinde doğduğu toprakları terk etti. Her nasılsa, Pedro’nun babası da Türk Ordusu tarafından yakalanmış ancak ekmek yapmadaki becerisi sayesinde ölümden kurtulmuştu. Bu yeteneği o denli büyüktü ki Türk askerlerinin yardımı ile toplama kampından kaçmayı başardı. Oğlu Pedro ve ailesinin geri kalanı ile Brezilya’ya geldi ve Luz semtine yerleştiler, Pedro iyi ekmek hamurunun nasıl yapılacağını babasından burada öğrendi…”
Lokantanın kurucusu Pedro Deyrmendjian’ın ekmek yapmadaki becerisi sayesinde öldürülmekten kurtulduğunu duyunca oldukça meraklanmış ve daha fazla bilgiye ulaşabilmek için telefona sarılmıştım. Böylece Pedro’nun oğlu Armando’nun hasta yatağında olduğunu öğrenmiş ve oğluyla aynı adı taşıyan torunu ile nihayet bir görüşme ayarlayabilmiştim.
Babası hasta olduğu için lokanta işini devralan torun Armando ne yazık ki dedesinin öyküsü üzerine internet sitelerinde yazandan daha fazlasını bilmiyordu. “Dedem ketum bir adamdı” diyordu Armando. “Sadece soykırım üzerine değil hiçbir konuda bizimle konuşmazdı; ne babama ne de bana çocukluğu üzerine bir şey anlatmadı. Brezilya’ya geldiklerinde çok küçüktüler, muhtemelen çok şey hatırlamıyordu. Geldiklerinde çoğu Ermeni gibi Luz semtine yerleşmişler. São Paulo’daki ilk evleri günümüzde lokantamızın bulunduğu yere yakınmış. Önce evdeki küçük fırınlarında ekmek ve lahmacun pişirmeye başlamışlar; başlangıçta tüm müşterileri şehirdeki Ermenilermiş. İç malzemeyi hazırlayıp bize getiriyorlarmış, dedem de bu malzemeden börek ve lahmacun yapıp satarak geçimini sağlıyormuş.”
Torun Armando’nun anlattığı gibi başlarda evlerindeki fırında pişirim yaparak geçimlerini sağlayan Pedro ve eşi, sonraki yıllarda minik bir lokanta açmış ve menüye lahmacun dışında birçok yemek eklemişler. Küçük bir lokanta olsa da Effendi Lahmacun şehirde büyük bir şöhrete sahip. Neredeyse her gün öğle yemeğini burada yiyen müdavimleri var ancak ‘evde hazırlama’ geleneklerini de kaybetmemişler. Hâlâ kendi hazırladıkları içi buraya getirip lahmacun yahut börek yaptıran onlarca Ermeni müşterileri var.
Effendi’nin kurucusu Pedro Deyrmendjian yıllar önce vefat etmiş. Oğlu Armando ise 74 yaşında ve yaklaşık 3 yıldır hasta yatağında. Lokantanın günümüzdeki yöneticileri torun Armando, kız kardeşi ve annesi. Torun Armando’nun kökenleri üzerine bildiği şeyler kısıtlı. Ailesinden Ermeni Kültürü ile ilgili çok şey öğrenmemiş, Ermeni okulunda okumamış ve şehirdeki cemaatin düzenlediği etkinliklere yahut kilise ayinlerine katılım gösteren biri değil. Dedesi ve anneannesinin evde Ermenice ve Türkçe konuştuğunu hatırlıyor. Babası birkaç kelime Ermenice bilirken Armando ise bu konuda bir birikime sahip değil. Ona soykırımı sorduğumda şöyle diyor: “Yaşıtım (27) genç Ermeniler arasında güçlü bir birlik yahut tarih bilinci olduğunu düşünmüyorum. Ancak Ermeni kökenlere sahip her Brezilyalı hangi yaşta olursa olsun soykırım üzerine muhakkak bir şeyler duymuştur… Ermenistan ile ilgili aklımdaki tek imge Ararat (Ağrı Dağı). Evimizin duvarında Ararat’ın bir resminin olduğunu hatırlıyorum.”
Armando’ya soyadında taşıdığı ‘Değirmenci’nin anlamını söyledim; merak ve şaşkınlıkla gözleri ışıldadı. Eve döndüğünde eski fotoğrafları karıştırıp daha fazla bilgi edinmeye çalışacağına söz verdi ve ayrıldık. Yaklaşık birkaç hafta sonra gönderdiği bir e-mailde dedesi ve anneannesinin evlilik cüzdanını bulduğunu müjdeliyordu. Böylece o da ben de ailesinin nereden geldiğine dair fikir sahibi olmuştuk; dedesi Pedro Deyrmendjian (Hampustroum ve Fadar Deyrmendjian’ın oğlu) 23 Mart 1921’de anneannesi Veronica Kasab Kojian (Manuel Kasab ve Ana Kasab Kojian’ın kızı) ise 19 Şubat 1922’de Şam’da doğmuşlardı. Büyük dedesi ve anneannesi Brezilya’ya geldiklerinde zaten evlilerdi ve çocukları doğmuştu. Anneannesi ve dedesi muhtemelen aynı gemi ile aynı zamanda Brezilya’ya gelmişlerdi ve ailecek tanışıyor olmalılardı.
Büyük dedesinin kaçış hikâyesine dair bilgiye ulaşamasak da, hangi tarihte göç ettiklerini ve 20. yüzyılın başlarında neler yaşadıklarını tam olarak öğrenemesek de kopuk ve kısa hikâyelerine ortak olmak bizim için önemli bir deneyim olmuştu. Merak uyandıran kuruluş öyküsü bir yana, Effendi Lahmacun’un Brezilya Ermenileri için bambaşka bir öneme sahip olduğunu düşünmüştüm. Zira kiliseler yahut okullar tarih ve kültürü korurken Effendi bambaşka bir şeyi, ‘damak tadını’ koruyordu.
Bir televizyon yıldızı: Dona Armênia
Brezilyalı arkadaşlarıma Ermenilerle ilgili ne düşündüklerini yahut Ermeni deyince akıllarına gelen ilk şeyin ne olduğunu sorduğumda hepsi söz birliği etmiş gibi Dona Armênia’dan bahsetmişlerdi. “Ermeni Leydi” olarak çevrilebilecek bu isim ünlü oyuncu Aracy Balabanian’ın hayat verdiği bir televizyon dizisi karakterinin adıydı. Brezilya’nın en büyük televizyon kanalı Globo’nun 90’lı yıllarda yayınladığı Rainha da Sucata (Hurdalık Kraliçesi) isimli absürt komedi dizisinde Ermeni kökenli kurnaz bir kadını, Dona Armênia’yı canlandıran Aracy Balabanian günümüzde 30’lu yaşlarını süren Brezilyalı neslin ‘Ermenistan’ denilince aklına gelen ilk şey.
Aracy’nin Ermenilerin algılanış biçimindeki büyük etkisini fark edip hayat hikayesini araştırmaya giriştiğimde soykırım yıllarında Ermenistan’dan Brezilya’ya göç etmiş bir ailenin kızı olarak 22 Şubat 1940’ta Brezilya’da dünyaya gelmiş bir ‘star’ın öyküsüyle karşılaşmıştım. Günümüzde 75 yaşında olan Aracy Balabanian’ın sanat hayatı 2005’te Nunca Fui Anjo (Kimse Melek Değil) isimli bir çalışma ile kitaplaştırılmış ve ve nihayet Ermeni kökenlerinden de az da olsa bahsedilmişti. Ailesinin hikâyesini şöyle aktarıyordu Aracy:
“Çoğu insan Ermeni olduğumu düşünür ancak Brezilya’da doğdum. Babam Raphael ve annem Esther Ermenidirler ve her zaman tek büyük kaygıları olmuştur: çocuklarının iyi birer Brezilyalı olarak yetişmesi. Ermenistan benim için hatırlarda canlı olan bir yer çünkü annem ve babam bana bu ülke hakkında çok şey anlatmıştı… Babam Ermenistan’da bir köyde doğmuş, koyun çobanıymış. 14 yaşındayken Suriye üzerinden Ermenistan’ı terk etmiş. O ve üç kuzeni Güney Amerika’ya gelmişler; ikisi Arjantin’e babam ve diğeri ise Brezilya’ya yerleşmiş. São Paulo’da Ermeni bir kızla evlenmiş, tüm çocukları Brezilya’da doğmuş. Limonata satarak ve ardından şehrin iç kesimlerinde işportacılık yaparak geçimini sağlamış. Annemin hikâyesi ise daha farklı; ailesi ile beraber önce İstanbul’a taşınmış, burada iyi okullarda rafine bir eğitim almış, Fransızca öğrenmiş. Kız kardeşlerinden birisi hemşire olmayı seçmiş, o ise zengin bir adamla evlenmiş. İki kız kardeş eşleriyle beraber São Paulo’ya gelmişler. Annem ilk çocuğunun doğumu ardından kocası ölünce dul kalmış, bir süre terzilik yapmış. Babam da ilk eşi 28 yaşında bir kist yüzünden ölünce beş çocuğu ile dul kalmış. Annemin vaftiz annesi evlenmelerine vesile olmuş; Babam São Paulo’ya annemi görmeye gelmiş ve böylece tanışıp evlenmişler. Ben bu evlilikten doğan ilk çocuklarıyım. Aslında adım Arakcy imiş, bu Ermenistan’da bir nehrin adı (Aras Nehri). Ancak babam Brezilya’ya duyduğu büyük saygıdan ötürü ‘k’ harfini çıkararak Aracy adını kullanmış, ki bu Brezilya’nın yerel dillerinden Tupice’de ‘ışığın anası’ anlamına gelir… Babam sık sık Brezilyalı olduğunu, çünkü sahip olduğu her şeyi ona Brezilya’nın verdiğini söylerdi.”
Annesi kanser sebebiyle vefat edince kardeşleri tarafından büyütülmüş Aracy. Tiyatroyla ilk tanışması ise 12 yaşında gerçekleşmiş; kız kardeşleri onu ünlü Brezilyalı aktris Maria Della Costa’nın sahne aldığı bir oyuna götürmüşler, paraları olmadığı için kucakta izlediği bu oyunun ardından “yerinin sahne olduğuna” kanaat getirmiş. 15 yaşına geldiğinde São Paulo Tiyatro Topluluğu’nun düzenlediği seçmelere katılmış ve tiyatro hayatı böylece başlamış. São Paulo’ya taşınarak eğitim hayatına burada devam etmiş ve başarılarla dolu kariyeri bu şehirde şekillenmiş. 1959-1962 yılları arasında tiyatro eğitimi aldıktan sonra birçok oyunda sahne alıp ün kazanmış.
Sonraki yıllarda farklı televizyon dizileriyle seyircinin karşısına çıkan Aracy’nin alameti farikası ve hafızalarda yer eden en ünlü karakteri ise şüphesiz Dona Armênia. 90’lı yılların São Paulo’sundaki zengin kesimin hayatını ve büyük bir şirketi yönetmek için mücadele edişlerini konu alan Rainha da Sucata isimli dizide zengin ve uyanık bir karakter olan Dona Armênia, Portekizceyi Ermeni aksanı ile konuşan komik bir kadın. Yetişkin iki oğluna bebeklermiş gibi davranan ve sürekli “r”lerin üzerine basa basa konuşan Dona Armênia karakteri o denli sevilmiş ki sonraki yıllarda senaryosu bambaşka olan komedi dizilerinde dahi bu karaktere yer verilmiş.
Dona Armênia karakteri Brezilyalıların Ermenileri algılayış biçiminin analiz edilmesinde oldukça önemli. Dizinin senaryosu incelendiğimizde Dona Armênia’nın günümüzde Brezilyalı Ermenilere atfedilen birçok özelliğe sahip olduğunu (ticarette başarı sahibi olmak, ailevi değerlere bağlı olmak, disiplinli, hırslı ve çalışkan olmak vs.) görebiliyoruz. Bu karakter ‘bağırarak konuşan kaba saba bir kadın’ olduğu ve Ermeni kimliğini doğru yansıtmadığı gerekçesi ile bir kısım Ermeni tarafından eleştirilse de Dona Armênia Brezilyalıların hafızasında büyük yer edinmiş bir kahraman.
Günümüzde Rio de Janerio şehrinde yaşan Aracy Balabanian 50 yılı aşkın kariyerine 3 sinema filmi, 50’ye yakın dizi ve tv programı ve 12 tiyatro oyunu sığdırmış. Gerek Brezilyalıların gerek Brezilya’da yaşan Ermenilerin hafızasında yer edenmiş bir yıldız. Unutulmaz karakteri Dona Armênia’ın replikleri daha uzun yıllar tekrarlanacağa benziyor.