Avrupa Konseyi İzleme Komitesi’nin 20 Haziran’da yayınlanan “Türkiye’deki Demokratik Kurumların İşleyişi” başlıklı raporunda, Türkiye hükümeti birçok konuda eleştirildi. Rapor dün Avrupa Konseyi Genel Meclisi tarafından görüşüldü.
Türkiye’nin, Avrupa Konseyi üyesi olduğu için, konseyin öneri ve kararlarına uyması bekleniyor. İzleme Komitesi raporda, Türkiye'deki adli ve demokratik kurumların işleyişi, basın özgürlüğü ve Türk silahlı kuvvetlerinin güneydoğuda yürütülen operasyonlarda yaptığı iddia edilen insan hakları ihlalleri konusunda duydukları endişeyi ifade etti.
Kürt bölgelerinde insan hakları ihlali iddiaları
Rapor, Türk askeri kuvvetlerinin Haziran 2015’ten beri güneydoğuda yürütülen operasyonlarda yaptığı iddia edilen insan hakları ihlalleri konusunda duyulan endişeyi dile getiriyor. Avrupa Konseyi, ister IŞİD ister PKK ister TAK yapmış olsun tüm terörist saldırıların “kesinlikle kınanması” gerektiğini belirtirken, AB İnsan Hakları Komiseri Niels Muižnieks, Türkiyeli yetkililerin “Temel insan haklarını ağır biçimde kısıtlayan” 24 saatlik sokağa çıkma yasakları ilan etmesine dayanak gösterilen “son derece zayıf nedenleri” sorguluyor.
Komite ayrıca, 21 Mart 2016’da Sur’da ilan edilen acil kamulaştırmayı göz önünde bulundurarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle güvence altına alınan mülkiyet haklarına da vurgu yapıyor. Sur’un 2015’te UNESCO Dünya Mirası listesine alınmasından ötürü, rapor dünya mirası olan yapılara verilen zarara ve yerinden edilen insanların haklarına ilişkin kaygıları da ifade ediyor.
Komite, Cizre’de olanlara özellikle vurgu yaparak, Türkiyeli yetkililerin insan hakları ihlallerine yönelik iddiaları kapsamlı bir şekilde araştırmasını tavsiye ediyor. Hükümetin bağımsız bir kanıt toplama ekibi kurmasını ve bağımsız insan hakları denetleme kurullarını güçlendirmesini öneren rapor, bu türden ihlaller araştırılırken sürecin şeffaf ve medyanın erişiminin daha geniş olmasını talep ediyor.
Basın ve ifade özgürlüğü kısıtlamaları
Rapor, ayrıca 18 Mart 2016’da Türkiye ve AB arasında imzalanan mülteci anlaşmasına da değiniyor. Schengen bölgesinde vize serbestisi hakkı kazanmak için Türkiye'nin yerine getirmesi gereken 5 kıstas daha var. Bunlar arasında Türkiye’deki terörle mücadele kanunlarının yeniden düzenlenmesi de bulunuyor. Rapor terörle mücadele kanunlarının “fazlasıyla geniş bir terör tanımını” baz almasını eleştiriyor.
Bu eleştiri çerçevesinde, raporda bazı gazetecilerin terörle mücadele kanunu uyarınca tutuklanmasına ve Barış İçin Akademisyenler’e yönelik devam eden adli süreçlere de yer veriliyor. Barış İçin Akademisyenler’in açıklamasının “ifade özgürlüğü kapsamına” girdiğini söyleyen Muižnieks, ayrıca İstanbul’daki Trans ve LGBTİ Onur Yürüyüşleri’ne getirilen yasağa ilişkin de bir açıklama yaptı.
AB İnsan Hakları Komiseri Niels Muižnieks, “LGBTİ’ler ve onların haklarını savunan diğer insanlar tarafından düzenlenen barışçıl yürüyüşler demokratik toplumlarda önemli etkinlilerdir,” diyerek, “Avrupa insan hakları standartları uyarınca, Türkiyeli yetkililerin hem kamu güveliğini sağlamak hem de ifade ve toplanma haklarını korumak gibi bir yükümlülüğü vardır” ifadelerini kullandı.
Medyanın sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlere girmesine engel olunmasını da eleştiren rapor, Türkiye’deki basın özgürlüğü kısıtlamalarını net bir şekilde kınadı. Uluslararası bir basın özgürlüğü izleme kurulu olan Freedom House bu sene Türkiye’yi 199 ülke arasında 156. sıraya koyarak “özgür olmayan” ülkeler kategorine aldı.
Özellikle Can Dündar ve Erdem Gül davasına dikkat çekilen raporda, “Tüm konularda ve tüm bölgelerde yerli ve yabancı araştırmacı gazetecilik faaliyetleri yürütmek mümkün olmalı,” dendi. Terörle mücadele kanunları kapsamında gazetecileri tutuklamanın “otosansüre” yol açabileceği belirtildi.
Gazetecilerin tutuklu veya tutuksuz yargılanmasını eleştiren rapor, hükümeti Doğan Medya Grubu’na yönelik tartışmalı hamleleri, Koza İpek şirketini devralması ve Zaman gazetesine el koyması sebebiyle de kınadı.
Yargı reformu için öneriler
Raporun Türkiye’ye Ceza Kanunu’nun cumhurbaşkanına hakaretle ilgili 299. maddesini kaldırma çağrısında bulunması da çok önemli noktalardan biri. Rapor, “maddenin suiistimal” edilmesinin “ifade özgürlüğünün yasalara aykırı bir şekilde kısıtlanmasına” yol açtığını ileri sürerek, bu maddeye yönelik eleştiriler yaptı. Son iki yılda gazetecilere, akademisyenlere ve diğer yurttaşlara açılan yaklaşık 2000 dava bu kısıtlamanın boyutlarını gösteriyor.
Rapor ayrıca, Aralık 2013’te dört bakan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğluna yönelik açılan yolsuzluk soruşturmalarının ardından artan kısıtlayıcı önlemlere dikkat çekerek, Türkiye'de yargının demokratik işleyişini de sorguluyor. Rapor yolsuzluk ve yandaşlık meselelerini çözebilmek için yargı reformu öneriyor.
Raporda son olarak 299. maddeye ilaveten 301. maddenin de kaldırılması veya değiştirilmesi, 216. maddenin “sadece şiddeti açıkça teşvik eden, silahlı direniş veya isyan” gibi durumlarda kullanılacak şekilde kısıtlanması ve “314. maddeye (silahlı terör örgütü üyeliği) kesin bir yorumlama getirilerek ifade ve toplanma özgürlüğünü kapsamayan durumlarda kullanılması” öneriliyor.